Editör yazılanı güçlendirir; merkez düşünce ile yan anlatımları bütünleştirir. Daha kısa ve net anlatım için dil kuralları ve yazma tekniklerini kullanır ve “yazıya güç” katar.
Güncelin rüzgarları hepimizi bir yerlere sürükler. Zaman zaman ana akım medyada okuduklarımı belli ölçüler koyarak değerlendiririm. Amacım, “kendine fren koyma ilkesine” ne kadar sadakat gösterebildiğimi anlamaktır. Sorgulamalarımın sonunda gözlüyorum ki, ne denli özenli olursak olalım, zamanın ruhunun baskın algılarının etkisinden kendimizi tam olarak arındırmak mümkün olmuyor.
Yaygın medyada, özellikle de “ihtisas medyasında” editörlerin yönlendiriciliğini önemsemek gerekiyor. Editörlüğün ne olup olmadığını anlamak için aldığım notlara baktım. Günün koşullarına uygun olması için çok eski değerlendirmeleri bir yana bırakarak son iki yıl içinde aldığım notları paylaştım.
Gabriel Garcia Marquez’in Ağustosta Görüşürüz kitabının yayıncısı, editörü tanımlarken, “Editörün işi kitabı değerlendirmek değil, sayfada halihazırda olanı kuvvetlendirmektir; benim editörlüğümün özünde bu var. Müzisyenler ya da alıntı yapılan yazarların isimlerinin kontrolünü yapmaktan tutun da, baş karakterin yaşının yazarın kenar notlarında planladığı biçimde tutarlı olması için gereken düzeltmeleri uygulamak da buna dahil” diyor.
Martin Wolf da Demokratik Kapitalizmin Krizi kitabının “sonsöz” bölümünde, “Daha da önemlisi” diye vurgu yaptıktan sonra, “Kitabın birbirini takip eden versiyonları üzerinde yapılan ayrıntılı editoryal yorumlar önemliydi. Sonuç olarak kitap, başka türlü olabileceğinden çok daha kısa, daha iyi odaklanmış ve daha net. İyi editörler yazarları çıldırtır. İyi editörler aynı zamanda sıkıcı ve kötü odaklanmış bir kitap ile en azından biraz daha iyi yazılmış, kurgulanmış kitaplar arasında fark yaratabilirler” değerlendirmesini yapıyor.
Biri dünya edebiyatının çok önemli yazarlarından birinin romanına yaşam kazandıran, diğeri de ekonomi gibi çok teknik kitabı kaleme alan iki yazı emekçisinin “editör” konusundaki değerlendirmelerinden yola koyulursak editörün görev sorumluluklarını şöyle toparlayabiliriz: Editör yazılanı güçlendirir; merkez düşünce ile yan anlatımları bütünleştirir. Daha kısa ve net anlatım için dil kuralları ve yazma tekniklerini kullanır ve “yazıya güç” katar.
Dış gözlemcinin değer katması
Yazarın iyi bir editörle çalışması, onu alışkanlıklarının tuzaklarından uzaklaştırır; hata katsayısını azaltır; yazının biçimsel kusurlarının da merkez düşünceden uzaklaşarak dağılmasını önler.
Editör, yazılanların amacına uygunluğu ve etkinliğini daha uzaktan bakarak değerlendirirken, okuyucunun eğilimlerini de gözden ırak tutmaz. Editör, okuyucu kitlesinin eğilimlerini biliyorsa, yazılanda o eğilimlere ters düşen, okuyucu kitlesinde karşılığı olmayan konularla ilgili yazara uyarıda bulunur.
Etkin editör, ilgi alanındaki yazıların işlediği konularla ilgili genel bilgiye sahip olduğu kadar ayrıntıya da hakimdir. Editör, ilgi alanındaki kuramların tarihsel süreç içinde nasıl evrimleştiklerini; nasıl değişim ve dönüşüm geçirdiklerini, benzerlikleri ve ayrışmaları, yeni koşullarda yaşamın öz gerçeğine uygun olup olmadığını da gözetir. Editör eğilimleri biliyorsa yazıyı karmaşıklıktan uzaklaştırarak yalınlaştırır; kolay sindirilebilir içerikle derin düşünce arasındaki dengeyi kurar; yazara da okura da değer katar. Bir başka boyut, editörün “kurum kimliği” ile yazı içerikleri arasındaki uyumun değişen dengesini gözetmesidir. Kurum kimliğini koruma, geliştirme ve “kişilikli bir kurum” oluşturma konusunda editörler birinci derecede sorumludur. Yazıyla aktarılan düşüncenin paylaşılarak çoğaltılmasının kalitesini de editörün kurum kimliği bilincinin derecesi belirler.
Gelişmiş toplumlarda ya da işini önemseyen akademik çevrelerde yazılı metinleri paylaşacak “entelektüellerin” ve “gönüllü editörlerin” katkıları yazılanı değerli, önemli ve anlamlı hale getirir. Özellikle akademik çevrelerin yazdıklarında meslekle ilgili derinlik bilgisi olan, kavram içeriklerine hakim, kavram ve terimlerin bileşen ve bağlamlarındaki gelişiminin farkında olan gönüllü editörlerin eleştirel katkıları yazı ve yazar için yaşamsal önemdedir.
Profesyonel ve gönüllü editörlüklerin kıt, okuma tembelliğinin yaygın olduğu ortamlarda yazarın işi zorlaşır.
The Economist’in editörleri
Gelenekselleşen haftalık yayın The Economist’te kolektif sesi öne çıkarmak için yazılar imzasız yayınlanıyor. Gazetecilerin yazarken bireysel çabası kadar ekip dinamikleri de önemseniyor. Editörlerin yazılanlara değer katmaları sağlanıyor. Derginin temel ilkelerinden biri de şöyle paylaşılıyor: “Yazılan şeyin yazandan daha önemli olduğuna inanıyoruz.”
The Economist’te 1938-1956 arasında editörlük yapan Geoffrey Crowther, “Yazılara imza konmaması, editörü ‘efendi’ yerine kendisinden çok daha büyük bir şeyin hizmetkarı yapıyor ve öyle kalmasını sağlıyor. Gazeteye düşünce ve ilkeler açısından müthiş bir güç veriyor1” diyor.
Editörler iletişim-etkileşim kalitesini artırmanın önemli aktörleri. Editörlerle ilgili söylenenlerin değerini ve anlamını net olarak kavramamız için, yazılı basından kurumsallaşmış bir örneğe başvuralım: The Economist’in The World Ahead 2025 ekinde sadece editör unvanının kullanıldığı yazılarda, unvan-ihtisas ilişkisine bakalım. Dergideki editör unvanları şöyle: ABD, dış haberler, Wall Street, iş ilişkileri, savunma, Avrupa, Avrupa ekonomisi, siyaset, ölüm ilanları, ABD ekonomisi, diplomasi, küresel enerji ve iklim, sosyal işler, Asya, Çin ekonomisi, Asya diplomasisi, Çin, Çin’de iş ve finans, haber masası, diploması, çevre, teknoloji ve medya, ADB teknolojisi, küresel iş dünyası, endüstri, emtia küresel iş dünyası, bilim-teknoloji, kültür, medya ve benzerleri. Dergi, editörleri besleyen çok sayıda konu uzmanından destek alıyor.
Medya alanında muhabirlik temel bileşendir; hemen onun yanında editörlük yerini alır. Kurumsallaşmış ana akım medya kanallarında, editörlerin kıdemlisi ve kıdemsizi göz önüne alınınca, yazılı medyada kalite ve sürdürülebilirliği sağlayan önemli etkenin “ihtisaslaşma” olduğu çok açık bir eğilim olarak karşımıza çıkar. İşini ciddiye alan kurumlarda “her işi yaparım” ucuzluğuna prim verilmiyor.
Medya araçları, medya mensupları ve editörlerin sorumluluklarını değişen dünya koşullarında alabildiğine sorgulamalıyız. Sorgularsak günü daha iyi değerlendirebilir; geleceği daha sağlam bir zeminde inşa edebiliriz.
[1] “The Economist’teki yazılar neden imzasız?” Aktaran Oksijen, Sayı:213, 7-13 Şubat 2025