TÜSİAD-PWC raporu, iş dünyasının yapay zekâyı anlama konusunda iyi bir noktada olmadığını gösteriyor.
Son dönemde katıldığım çok sayıda toplantının ana odağı yapay zekâydı. Bu toplantılardan benim açımdan en dikkat çekicisi, Huawei’nin Mandarin otelde düzenlediğiydi. Başka bir işim olduğu için son sunumdan ayrılmak üzereyken sunumu yapan analistin teknolojinin gen dizilimini analiz etmeyi 24 saatten 7 dakikaya düşürdüğü ile ilgili bir cümle duydum. Bu muhteşem bir şeydi ama şirketin birçok çözümünü anlatan slaytların arasında bir pazarlama argümanı olarak kaybolup gitti.
Şu anda yapay zekâ ile ilgili en önemli konu, önceliklendirme. Yapay zekâyı veya onun geliştirilmesini sağlayacak teknolojileri üretenler sürekli daha iyisine uzanarak en iyisine ulaşmayı hedefliyor. Bu da işlemci gücü başta olmak üzere birçok teknolojik unsura odaklanmayı beraberinde getiriyor. Ancak yapay zekâ ile ne yapacağımıza karar vermemiz ve buna göre önceliklerimizi belirlememiz gerekiyor.
Duyduğum bu cümle etrafında biraz akıl yürütmek istiyorum. Gen dizimi ile ilgili bu yaklaşık 200 katlık iyileşmeyi bilmek bize, Colossal’ın tüylü mamutu geri getirme projesini anlamanın bir kapısını açıyor. Bu sayede Colossal’ın Nasıl Bir Ekonomi’nin hafta sonu eki Hafta’da doğru bir biçimde Ulu Kurt olarak Türkçeye çevrilen Canis Dirus ya da İngilizcesiyle Dire Wolf olarak adlandırılan canlının nasıl yeniden ürettiğinin hikâyesinin anlıyoruz. Ancak anlamamız gereken sadece bu değil.
Daha önce Yüzüklerin Efendisi (Lord of the Rings) filmindeki halleri nedeniyle “korkunç kurt” olarak anılan bu hayvanların aslında korkunç olmadığını da bu geri dönüş sayesinde anladık. Filmde orgların insana yaşama şansı tanımayan büyük siyah okları atan yaylara sahip olan komutanlarının üzerinde gittiği kurtlar da bu soyu tükenmiş hayvanların geri getirilmiş versiyonlarıydı.
Ulu Kurt ortada olmadığı için, cesetlerden ucube yaratan orgların icraatının sonucu olarak gördüğümüz o kara canavarların yerinde bugün algımızda yer alan sevimli yaratıklar atalarının (fosillerden elde edilen) genlerinden damıtılarak benzer canlı hayvanlar üzerinden doğumla aramıza katılıyor. Din ya da başka kökenlerden günümüze gelen efsanelere baktığımızda başka bir vücutta hayat bulmaya dayanan bu tür anlatılar hiç de nadir değil. O zaman bilim, inanışı da değiştiriyor ve teknoloji bunun taşlarını döşüyor.
Buradan Colossal’ın asıl hedefine dönersek, geçmişin ekosistemini kurarak geçmişteki yaşam koşullarını yeniden yaratmanın geçerli bir model olduğunu düşünüyorum. Ancak benim gibi düşünmeyenler de var. Örneğin yeniden üretilen Ulu Kurtların doğaya salındığında ekosistemi nasıl değiştireceğinin bilinmediğini yazarak bu belirsizlikten endişe duyduğunu anlatanlar var. Jurassic Park benzetmesi ile başka endişeleri dile getirenler de bulunuyor. Jurassic Park, benim açımdan bir korku unsuru değil, büyük yok oluşta sürüngenlerin kuşa dönüştüğünü gösteren bir bilim-kurgu yapıtıdır.
Bunları anlatmamın nedeni, yapay zekânın yaratacağı etkinin boyutunu anlamanızı sağlamak; bu konuda ciddi bir eksiklik görüyorum.
TÜSİAD raporu, iş dünyasının durumuna ışık tutuyor
22 Nisan’da PwC’nin Galataport’taki ofisinde tanıtımı yapılan rapora TÜSİAD-PwC raporu demek daha doğru. Bir ortak çalışma olan bu raporun kimliğini anlamanız için orijinal metindeki ifadeyi olduğu gibi aktarıyorum: “TÜSİAD Dijital Türkiye Yuvarlak Masası’na bağlı Dijital Stratejiler ve Yeni Teknolojiler Çalışma Grubu’nun faaliyetleri çerçevesinde PwC Türkiye iş birliği ile hazırlanan rapor, iş dünyasının yapay zeka karşısındaki mevcut konumunu analiz etmek, küresel eğilimleri ve Türkiye’de özel sektörün üretken yapay zekaya yaklaşımını değerlendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Raporda şirketlerin bu teknolojiyi nasıl benimsediği, hangi alanlarda fırsatlar ve zorluklarla karşı karşıya olunduğu ve önümüzdeki yıllarda yapay zekanın iş dünyasını nasıl şekillendireceğine yönelik beklentiler ele alınmaktadır.”
Raporun temel bulgularını içeren bir sunum yapan PwC Türkiye Ortağı Gediz Cürgül’ü dinledikten sonra bir kafamda iki soru oluştu. Bir tanesi, muhtemelen veri toplama dönemi ABD Başkanı Donald Trump’ın seçilmesinin öncesinde başladığı için anket çalışması iki farklı normali yansıtıyor. İkincisi “Üretken Yapay Zeka Devrimi: Küresel Etkiler Ve Türkiye’nin Konumu” adını taşıyan bir raporun üretken yapay zeka tarafından hazırlanmaması başlı başına bir göstergeyken raporun içinde yazılanlar ikinci derecede öneme düşüyor.
Yine de Cürgül’den aldığım yanıt, oldukça açıklayıcı oldu. Anladığım kadarıyla iş dünyası, yapay zekânın olanakları araştırmakla birlikte elde ettikleri sorunlara tam olarak güvenmiyor. Dolayısıyla insanların yaptığı yapay zeka araştırmalarını yapay zekanın yaptıklarına tercih ediyor. Cürgül’ün yanıtından kendilerinin yapay zekanın bu işi yapmakta yeterli olmayacağını anladıklarını umduğunu ve bir süre daha bu işi yapabileceklerini düşündüğünü anladım. Kendisi, araştırmanın sonuçlarının yayılması ile ilgili halkla ilişkiler ve medya faaliyetlerinde üretken yapay zekanın kullanılmaya daha yakın olduğunu söyleyerek topu bana geri attı.
Ben de bu topu değerlendirip üretken yapay zeka bu işi yapmaya başlayana kadar kendi yorumlarımı yapayım.
Birincisi, Türkiye’deki iş insanlarının yapay zekaya yatırım için iki, beş ve beş seneden uzun vadeler açıklamaları önemli bir gösterge. Bu toplantıya gitmeden önce Fortune dergisinin elektronik bülteninde Fortune 500 şirketlerinin 2025 için beklenti açıklayamadığı ya da açıkladıkları beklentileri iptal ettiklerini okudum. Sorumu, “Guidence-no guidence- başlıklı yazıdaki C-düzeyi yöneticiler rehberlik veremediği halde Türk iş insanlarının beş yıllık planlama yapabilmesinden duyduğum şaşkınlığı yansıtarak sormuştum. Akşam eve gelince aslında böyle bir planlama olmadığı kafama dank etti. Bu yanıtların tamamı, “ileride bakarız” anlamını taşıyordu.
Zamanında yaptığımız çalışmalardan veri toplama, analiz ve yazma aşamalarıyla birlikte en az altı yedi ay sürdüğünü tahmin ettiğim çalışma, başka noktalarda da Türk iş dünyasını anlamaya yardımcı oluyor.
İş dünyasının saygın liderlerinden birinden aldığım yanıt, yapay zekanın anketleri doldurmada kullanılmasının yerinde olacağı yönündeydi. Anket formlarının doldurulup gönderilmesi çok uzun zaman alıyordu. Kendisi bunun süreç yönetiminden kaynaklanan bir sorun olduğunu düşünse de, ben çizmeyi aşarak “Türk şirketleri verilerinden haberdar değil” yorumunu yaptım.
Mekândan ayrılırken koridorda ayaküstü konuştuğum bir iş insanına da “agentic AI”dan bahsetmesinin iyi bir gelişme olduğunu ancak Türk iş dünyasının bunu anlamakta çok mesafe kat ettiğini düşünmediğimi söyledim. O da “Evet, daha yeni. Benim gündemime de ocak ayında girdi” dedi. Benim “Refik Anadol’u çağırın size anlatsın. Çok iyi biliyor ve uyguluyor” şeklindeki sözlerime de “Tabii, onun ABD’de de yaptıkları var” diye yanıt verdi. Anladığım kadarıyla iş dünyası, kontrolü elinden bırakmadan kendi ekosistemi içinde kavrulmaya çalışmayı sürdürecek. Bu da kiminin açık, kiminin zımnen ifade ettiği “para yok” gerçeği etrafındaki şekillenmenin süreceğini gösteriyor. Bu durum rapordaki rakamsal verilere bakıp hayal kurmayı Türkiye’nin kaderi haline getiriyor.
Yapay zekâ yatırımlarının dönüşü (ROI)
Bu rakamların arasında en ilgi çekici olan, yapay zekanın 2030’a kadar dünyada 15,7 trilyon dolarlık bir ekonomik büyümeyi tetikleyeceğine ilişkin. PwC’nin Macroeconomics of Artificial Intelligence çalışmasında yer alan bu rakama, 2030’da hangi ülkenin bu ekonomiden ne pay alacağı öngörüsü eşlik ediyor. Kuzey Amerika’nın yüzde 14,5 paya alacağına işaret eden 2023 tarihli çalışma, Çin’in payını ise yüzde 26,1 olarak öngörüyor. Trump’ın politikalarını bu veri ışığında yeniden değerlendirmenizi tavsiye derim. 2023’te ABD’nin gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) 27,4 trilyon dolarken Çin’in GSYİH’si 17,8 milyar dolardı. Sunumda bunların yanında Avrupa göstergesi olarak Almanya için 4,5 trilyon dolar ve Türkiye için 1,1 trilyon dolar rakamları veriliyor.
Bunları aktardıktan sonra Macroeconomics of Artificial Intelligence çalışmasında Kuzey Avrupa bu yeni ekonomiden yüzde 9,9 pay alırken Türkiye’nin içinde bulunduğu Güney Avrupa’nın payının yüzde 11,4 olacağı ifade ediliyor. Coğrafya kaderdir mi demiştiniz? Gelişmiş Asya olarak adlandırılan ülkelerin payı yüzde 10,4 ile bu iki bölgenin arasına yerleşiyor. Afrika, Okyanusya ve Asya’nın kalanı için yüzde 5,6’lık pay öngörülürken Güney Afrika’ya da yüzde 5,4 atfediliyor. Bunlar akılda kalıcı rakamlar ancak 2023’ü ve verinin toplanmasını da eklersek 2022 hatta 2021’i hatırlayan var mı? Grok’un yeni versiyonuna sorsak “geçti o günler, mazide kaldı hey” der mi?
Ankete katılan şirket ve yöneticilerimizin beş sene ve üzeri beklenti bildirmelerini neden anlamsız bulduğumu, Macroeconomics of Artificial Intelligence araştırmasının bu boyutu açıklıyor.
Türkiye’deki araştırmanın faydalı bulduğum boyutu ise, mevcut kaynakların daha etkin kullanımı olarak açıklanan verimlilik ve yenilikçi değer üretimi ile yeni ürün ve hizmetler olarak tanımlanan Tüketim başlıkları altında yer alıyor.
2030’da yapay zeka kaynaklı üretilecek fazladan her bir doların 42 senti verimlilik kanalından gelecek şeklindeki ifadede bahsedilen verimliliğin altındaki maddeler şöyle:
- Kısa vadede yapay zeka, rutin işlerin otomasyonu yoluyla işgücü maliyetlerini düşürür.
- Tekrarlayan görevlerin devredilmesi, çalışanların daha stratejik ve yaratıcı alanlara kaymasını sağlar. Bu geçiş, uzun vadede bireysel ve kurumsal düzeyde daha yüksek değer üretimini destekleyen bir dönüşüm yaratır.
- Operasyonel süreçlerin hızlanması ve maliyetlerin düşmesi, sektörlerin rekabetçiliğini artırır.
- Verimlilik kanallı ekonomik büyüme, işgücü niteliğinin dönüşümü ile uzun vadede sürdürülebilir hale gelir.
2030’da yapay zeka kaynaklı üretilecek fazladan her bir doların 58 senti yenilikçi ürün ve hizmetler kanalından gelecek şeklindeki ifadede bahsedilen ürün ve hizmetler kanalının altındaki maddeler ise şöyle:.
- Yapay zeka, ileri veri analitiği ile müşteri ihtiyaçlarını daha doğru tespit etmeyi ve kişiselleştirilmiş ürünler sunmayı mümkün kılar.
- Yapay zeka ile yeni bir boyuta taşınan veri odaklı ARGE ve ürün/hizmet inovasyonu döngüsü, sürekli ürün geliştirme ve hizmet iyileştirme kapasitesi yaratır.
- Kişiselleştirilmiş ürün ve hizmet sunumundaki bu sıçrama, müşteri deneyimini radikal biçimde dönüştürürken toplam talebin artmasında belirleyici bir rol oynar.
- Veriye dayalı yeni iş modelleri, geleneksel firmaları zorlayan ve piyasayı yeniden şekillendiren bir yapı oluşturur.
Sunumdan aktarmak istediğim bir diğer bölüm ise ne yapıldığı ile ilgili: Üretken yapay zekanın getirilerini maksimize edebilmek için adaptasyon kolaylığı ve sektörel yıkıcılık seviyesine göre sektörün nerede konumlandığının bilmek stratejik önem taşıyor. Buradaki yıkıcılık yerine “ezber bozma” ifadesini kullanmak gerektiğine inansam da, bu cümlenin önemine yüzde 100 katılıyorum. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ortaya çıkan önemli bir tartışma ve ayrım noktasına da soru olarak dikkat çekmek istiyorum: Bizim bütün bu kurumsal yapıları ayakta tutma ve yaşatmamız mı yoksa onların en azından bir kısmını ortadan kaldırıp daha verimli ve müreffeh bir ülke mi kurmamız gerekiyor. Bunun sadece Trump-Elon Musk ikilisinin icraatları ile gündeme gelen konjonktürel bir konu değil, Gazi Mustafa Kemal’e olan borcumuz nedeniyle kendimize sormamız gereken bir soru olduğunu düşünüyorum.