Yapay zekâ, küresel ekonomileri ve işgücü piyasalarını kökten dönüştürecek yepyeni bir çağın habercisi. Çoğu kişi, bu dönüşümü “insan emeğinin sonu” olarak yorumluyor. Oysa, bu yeni teknolojik kırılmanın insan emeğini tamamen ortadan kaldırmayacağını, ancak iş rollerini dönüştürerek yeni alanlar yaratacağını söylemek mümkün.
Hangi işler keskin olarak etkilenecek diye bakarsak, bu teknolojinin özellikle tekrara dayalı ve karmaşık karar verme süreci gerektirmeyen rollerde ciddi iş kayıplarına yol açacağını öngörmek zor değil. Örneğin, Çin’de 2049’a kadar mevcut istihdamın yüzde 36’sının yapay zekâ tarafından ikame edileceği tahmin ediliyor.
Yapay zekâ yeni işler yaratacak!
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) İş Gücünün Geleceği araştırmasına göre, 5 yıllık bir dönemde iş gücü piyasası dönüşümünden kaynaklanacak toplam istihdam hareketinin (hem artış hem de azalış) bugünkü işlerin yüzde 22’sine denk geleceği tahmin ediliyor.
Bu, mevcut istihdamın yüzde 14’üne (170 milyon iş) karşılık gelen yeni iş alanlarının doğması demek. Aynı dönemde kimi pozisyonlar (yüzde 8’lik dilime tekabül eden 92 milyon iş) kaybolacak. Ancak yine de net istihdam artışı yüzde 7 (78 milyon iş) olacak. Yani, yapay zekâ sandığımızın aksine insan emeğini öldürmeyecek, tersine iş potansiyelini genişletecek.
Bu yeni dönemde en hızlı büyümenin teknoloji odaklı mesleklerde olacağı aşikâr. Yeşil ve enerji dönüşümüyle ilgili uzmanlıklar da (otonom ve elektrikli araçlar, çevre ve yenilenebilir enerji mühendisliği) aynı ölçüde arananlar arasına girecek.
Ama sadece bunlar değil! Raporda, bazı mesleklere olan talebin gelecek 5 yılda artacağı öngörülüyor. Bunlar arasında tarım işçileri, dağıtım (kurye) sürücüleri, inşaat işçileri, satış elemanları ve gıda işleme çalışanları gibi roller var. Bakım ekonomisi alanındaki işler (hemşirelik, sosyal hizmet, danışmanlık ve kişisel bakım yardımcıları) önemli ölçüde artış gösterirken, eğitim rolleri de büyüme potansiyeli yüksek alanlar olarak öne çıkıyor.
İş gücü piyasası hangi yetkinlikleri arayacak?
Tüm veriler, iş dünyasında “sosyal ve yönetsel becerilere” olan ihtiyacın katlanarak artacağını gösteriyor. Araştırmalara göre işverenlerin yüzde 70’i, analitik düşünmeyi “olmazsa olmaz” görüyor. Bununla birlikte yaratıcılık, merak ve yaşam boyu öğrenme de önümüzdeki dönemde aranan özellikler arasında ilk sıralarda olacak.
Bu yeni dönemde, iş gücünün ölçekli biçimde kendini güncellemesi (up-skilling) ve gerekirse baştan yapılandırması (re-skilling) gerekiyor. Dünyanın tüm iş gücünün 100 kişi olduğunu düşünsek, bu kişilerin 59’u, iş gücü piyasasında kalabilmek için, önümüzdeki 5 yılda eğitim ve gelişim programlarına katılmak zorunda kalacak.
Hal böyle olunca, şirketler için en kritik bariyer, beceri açıkları (skill gaps) olarak öne çıkıyor. OECD’ye göre işverenlerin yüzde 70’i, artık çalışanlarında geleneksel diplomalar kadar, sürekli öğrenme beceri ve arzusunu önceliklendiriyor.
Türkiye de bu resmin dışında değil. Şimdiden bu yönde ciddi bir hazırlık gerekiyor. Rapora göre, önümüzdeki 5 yıl içinde, ülkemizdeki iş gücü piyasasında mevcut beceri setlerinin yüzde 44’ü dönüşecek veya geçerliliğini yitirecek.
Sonuçta
Yapay zekânın yükselişi, insanlık tarihindeki en büyük dönüşüm dalgalarından birini başlatmış durumda. Ancak bu dönüşümü yalnızca iş kayıpları ekseninde okumak, insan potansiyelini dar bir çerçeveye hapsetmek anlamına geliyor. Bu yeni düzende, teknolojinin hız ve verimliliği ile insanın yaratıcılığı, empati gücü ve evrensel değerleri iç içe geçmeli.
Proaktif politikalar, sürekli öğrenme anlayışı ve kapsayıcı iş modelleriyle, yapay zekânın sunduğu gücü insan yaratıcılığı ve sosyal becerilerle harmanlamak mümkün. Bu süreçte, hayal gücü ve yaratıcılıkla beslenen, teknikle sosyal becerileri birleştiren hibrit roller hiç olmadığı kadar değer kazanacak.
Elbette bu dönüşümün sancısız olması için hem hükümetlere hem de iş dünyası ve eğitim kurumlarına büyük görev düşüyor. Eğitim ekosisteminden hükümet politikalarına, şirketlerin stratejilerinden bireysel kariyer planlamalarına kadar tüm yapıların, bu dönüşümü kucaklayan esnek ve kapsayıcı programlarla şekillenmesi gerekiyor.
Çalışanın tek bir diploma yerine hayat boyu edindiği becerilerle öne çıktığı, işverenlerin insani dokunuşun katma değerini fark ettiği ve teknolojinin insan emeğini tamamladığı yeni bir paradigmayı hedeflemek en doğru yol olacak.
Son olarak, iş gücü piyasasında ve toplumsal yaşamda daha adil, daha üretken ve daha sağlıklı bir geleceğin ancak yapay zekâ teknolojilerini evrensel değerlerle (etik, ahlâk, vicdan, adalet) bütünleştirdiğimizde mümkün olacağını da akıldan çıkartmamak gerekiyor.