Yönetici olarak yaptığım konuşmalarda ve yazdığım yazılarda neden sıkça tarihten örnekler verdiğim ve askerlik mesleğini ilgilendiren konulardan bahsettiğim ile ilgili sorular almaya başladım. Ordu yönetimi ile şirket yönetimi arasında hiçbir benzerlik olmadığını düşünenler elbette yanılıyorlar; üstelik sanılanın aksine birçok açıdan aralarında neredeyse fark yoktur! Çünkü “yönetim prensipleri” evrenseldir; dahası içeriğinde “insan” olan ya da diğer bir deyişle insanlardan oluşan kurum ile organizasyonlar temelde benzer şekilde sevk ve idare edilirler.
Askerlik yapanlar bilirler, özellikle değerli kadın okuyucularımız için önce şu bilgiyi vermek isterim; askerliğin temeli yanaşık düzendir. Aslında biliyorsunuz; sağa dön, sola dön, uygun adım marş komutlarıyla hareket edilen, hani şu ilk uygulanan temel askerlik eğitimi. Severek yaptığım vatani görevimden önce duymuştum, sonrasında da uzun yıllar boyunca duydum; “askerde mantık yoktur” sözünü. Lisans eğitimi almış, üniversite mezunu insanlar sağa dön, sola dön komutlarıyla günlerce süren işte bu temel askerlik eğitimi olan yanaşık düzen ile ilgili olarak özellikle bu yönde düşünürler. Oysa birçoğu şahit olmuştur; eğitim seviyesi ne olursa olsun, bireysel olarak değil de toplu olarak “senkronize bir şekilde” komut gelince aynı anda kusursuzca harekete geçmek sanıldığından çok daha zordur! Ordu yönetimleri bilinçli olarak, farklı silahları kullanmayı da içeren atış eğitimi dâhil, çeşitli muharebe ve hayatta kalma eğitimlerinden önce bireylere yanaşık düzen eğitimi verirler. Çünkü yanaşık düzen, bireylerin hem fiziksel hem de zihinsel olarak disiplinli ve düzenli bir şekilde hareket etmelerini sağlayan, onları “askere dönüştüren” temel eğitimdir. Yani genel kanının tam aksine, askerde mantık vardır! Organizasyon ve planlama, en düşük zekâ ve eğitim seviyesindeki bireyleri de kapsayacak şekilde yapılmıştır. Çünkü amaç hatayı, aksaklığı asgari düzeye indirmektir. Sivil bir iş insanı olarak elbette militarist değilim, ancak objektif bir şekilde şirketlerin ve silahlı kuvvetlerin yönetimleri arasındaki ortak noktaları analiz etmenin faydaları olduğunu düşünüyorum. Üstelik dünya genelinde iyi eğitim görmüş, meslek hayatı boyunca disiplin içerisinde çalışmış üst rütbeli kurmay subayların, general ve amirallerin önemli bir bölümünün emekli olduktan sonra özel sektörde (sadece savunma sanayi ve güvenlik şirketleri değil) üst düzey yönetici olarak çalışanlarından son derece başarılı örnekler var. Aksi yöndeki bir örneği hiç duymadım; yani bir iş insanı olan sivilin, silahlı kuvvetlerde üst düzey komutanlığa getirildiğinin örneği yok. Çünkü askerlik mesleği bilindiği üzere diğer mesleklerden farklı olarak kendine münhasır özel bir uzmanlığı ve tecrübeyi gerektirir. Cumhuriyetimizin tarihi boyunca iki bin beş yüzün üzerinde amiral ve general emekli oldu. Bunlardan yüzlercesi emekli olduktan sonra özel sektörde çeşitli şirketlerde üst yönetici pozisyonlarında görev aldılar. Bu ülkemize özel bir durum değildir; üçüncü dünya ülkeleri dışında, özellikle NATO ülkelerinde görev yapmış üst rütbeli kurmay subaylar, amiral ve generaller birkaç dil konuşabilen, genel kültür seviyesi yüksek, uzun yıllar disiplinle çalışmış önemli yeteneklerdir. Amazon, yönetiminde istihkâm ve lojistik kökenli eski subaylara yer vermiştir, Tesla ve SpaceX’de NASA, Amerikan Donanması ve Amerikan Hava Kuvvetleri kökenli emekli amiral ve generaller vardır. Huawei (şirket kurucusu Ren Zhengfei, Çin Halk Kurtuluş Ordusu kökenli bir askeri mühendistir), Toyota, Raytheon Technologies, Lockheed Martin, Boeing, FedEx ve Wallmart gibi dev şirketlerde de durum aynıdır.
Şirket yönetimi ve ordu yönetimi hiyerarşik açıdan benzer yapıdadırlar; sıkı bir emir komuta zincirine sahip ordu içerisinde talimatlar üst düzey komutanlardan alt rütbeli askerlere doğru iner, şirketlerde de bilindiği üzere Yönetim Kurulu ve CEO’dan çeşitli seviyedeki üst yöneticilere, sonra direktörlere ve müdürlere talimatlar ulaştırılır. Komutanların orduda savaş, savunma ve çeşitli güvenlik operasyonları gibi konularda kritik kararlar alması gerekir; CEO ve üst düzey yöneticiler de şirketin geleceğini belirleyen pazarlama, üretim ve finans gibi konularda stratejik kararlar alır. Her iki taraftaki idarecilerden “Etkin liderlik yapmaları ve karar almaları” beklenir. Şirketler aynı ordulardaki sıkı kurallar ve disiplinli uygulamalar gibi, çeşitli yönetim ilkeleri, etik kurallar ve iş süreçlerini içeren belirli prosedürler çerçevesinde idare edilirler. Silahlı kuvvetlerdeki lojistik desteği, operasyonel hedefleri ve uzun vadeli savunma stratejilerini içeren savaş stratejileri gibi, şirketlerde de pazar analizlerini, ürün ve hizmet geliştirmeyi, finansal planlamaları içeren büyüme stratejileri vardır. Başarılı bir Genel Kurmay, ordusundaki askeri personel, silah envanteri, lojistik araçlar ve zaman gibi kaynakları en iyi şekilde yönetir. Başarılı bir Yönetim Kurulu ve CEO da şirketin insan kaynaklarını yani çalışanlarını, sermayeyi, bütün ekipmanı ve üretilemeyip yerine konamadığı, sadece tüketildiği için en değerli kaynak olan zamanı en verimli şekilde yönetir. Askerlerin düzenli olarak eğitilmesi, nasıl ordunun disiplinini üst seviyede tutarak yeni teknolojilere, gelişen savaş taktiklerine ve güncel stratejiye adapte olmasını sağlarsa, çalışanların mesleki eğitimlerini güncelleyen, orta ve üst düzey yöneticilerine yönelik düzenli eğitim programları organize eden şirketler de değişen rekabet koşullarına uyum sağlar. Askeri birliklerin yönetiminde personelin moral ve motivasyonunun yüksek seviyede tutulması, askerlerin savaşma kabiliyetini artırır; çünkü ordu içerisinde birlik ruhu teşvik edilmiştir. Peki sizce özel sektörde faaliyet gösteren şirketlerde durum farklı mıdır? Bu konuda bana en çarpıcı örneği restoran ve kafelere yönelik tedarikçi bir şirketin sahibi olan arkadaşım anlatmıştı. İnşaat piyasası durağan bir pozisyona geçince, herhangi bir projesi & şantiyesi kalmayan bir müteahhit, nakit akışı sağlamak ve yanındaki kemik kadronun boş durmaması için bütün şubeleriyle bir kafe zincirini satın almış. Ancak ne kendisi ne de uzun yıllardır yanında çalışan ekibinin sektör hakkında herhangi bir tecrübesi olmadığı gibi, işin yönetimini de ne yazık ki küçümsemişler. Mevcut devralınan şirketteki yönetici kadrosu ayrıldıktan kısa bir süre sonra aslında bütün şubeleri kâr elde eden bu kafe zincirinde işler tersine dönmüş ve bütün şubeler zarar etmeye başlamış. Sadece 1,5 yıl gibi kısa bir süre içerisinde alındığından çok daha ucuza şirket başkasına devredilmiş. Üstelik devir alanı da arkadaşım bulmuş. İşin özünü anlatmasını istediğim arkadaşımın verdiği şu örnek beni çok etkilemişti; “Ne o müteahhit ne de yanındaki yöneticiler şubelerdeki çalışanlarla ilgilenmediler. Sadece merkezi olarak satın almaya ve şubelerden gelen nakit akışını yönetmeye odaklanmışlardı. Oysa bu sektörde temel olarak yönetilen şey insandır. Kafelere gelen müşterilere ve onlara karşı sizi ve şirketinizi temsil eden personelle ilgilenmeniz şarttır! Devir alan arkadaşım müşterilerin henüz gelmedikleri erken saatlerde her şubede personeli daire şeklinde ekip olarak topladı ve onlara günlük eğitici ve motive edici konuşmalar yaptı. Her birine isimleriyle hitap ediyor, onlara ve vazifelerine özel hedefler veriyordu. Kısa bir süre sonra şube müdürleri patronlarına benzeyerek, son derece disiplinli ve başarılı birer lider olmuştu. Garsonların hepsi birer satış temsilcisine, yiyecek-içecek danışmanına dönüşmüştü; öyle ki ben bile defalarca sadece çay ya da kahve sipariş ediyorken kendimi bir anda tatlı yerken buluyordum!” Çalışanın yüksek motivasyonu üretkenliği artırır; takım çalışması ve ekip ruhu aynı silahlı kuvvetlerde olduğu gibi, şirket başarısının temel taşlarından birisidir!
Ekonomik dalgalanmalar, farklı pazarlarda ve sahalarda doğabilecek riskler, öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen çeşitli krizler karşısında şirketlerin üst yönetimlerinin vakit kaybetmeden karşı önlemler almaları gerekir; bunu başarmak için de stratejik düşünce yapısı gelişmiş yönetim kurulu üyelerine ve üst düzey yetenekli liderlere ihtiyaç vardır. Aynı ordu yönetimlerinin çeşitli çatışma ve savaş riskleri karşısında hızlı aksiyon alabilecek güçlü kurmaylara sahip olması gerektiği gibi…
Lider olmanın asıl vasfı ve gerçek amacı daha fazla takipçi kazanmak, daha fazla insanı yöneten bir pozisyona ulaşmak değildir; daha fazla lider yetişmesine vesile olabilmektir!