Uluslararası piyasalarda volatilite bir süre daha yüksek seviyelerde hareket edecektir
2 aylık görev süresini geride bırakmakta olan ABD başkanı Trump, züccaciye dükkanına hızla giren bir fil edası ile etrafındaki her şeyi kırmaya hızla devam ediyor. Çin ile ABD arasındaki %145-%125 seviyelerine kadar karşılıklı yükseltilen gümrük tarifesi oranları ticaretin taraflar arasında hızla ekonomik olarak yapılamaz bir noktaya doğru evrilmesine yol açmaktadır. Şayet şu ana kadar ilan edilen yüksek orandaki mevcut gümrük vergileri ile 90 günlüğüne askıya alınan Dünyanın geri kalanını kapsayacak olan gümrük vergilerinde herhangi bir olumlu yönde değişiklik yapılmayacak olur ise, 2025 sonundan itibaren gelecek yıllarda dünya ticaretinin 33 trilyon dolardan hızla geriye doğru ineceği yeni bir döneme girmiş olacağız.
Dünya ticaret hacminde beklenen geriye doğru dönüş trendinin başlamasının yanında, uluslararası şirketlerin kâr marjlarında belirgin ölçüde yaşanacak düşüşler ve küresel enflasyon oranında gerçekleşecek olan yukarı yönlü bir baskı ile birlikte önümüzdeki 1-2 yılda stagflasyonist bir ekonomik ortamın kapımızda olduğu anlaşılmaktadır.
Makroekonomik beklentilerdeki olumsuz yönde bu bekleyişlerin hızla geniş bir ölçekte genel kabul görmesinin dışında finansal piyasalarda hisse senetleri, faiz oranları ve kredi piyasaları arasındaki korelasyon düzeylerinde de geçmiş kriz yıllarında görülmediği ölçüde önemli kırılmaların yaşanmakta olduğunu görüyoruz. Bunun temel sebepleri arasında özellikle hisse senedi piyasalarında, kaldıraçlı finansal türev ürünlerde, ABD hazine tahvil vadeli kontratları ile ABD hazine tahvilleri arasında gerçekleşen fiyat farklılıklarına dayalı x50-x100 misli düzeyde kaldıraç ile spekülatif pozisyonlar açmakta olan hedge fon şirketlerinin yoğun ölçüde ilgili dayanak finansal varlıklarda zorunlu satış yapmış olmalarının yaşanan kusursuz fırtınada etkisinin olduğunu söyleyebilirim.
ABD borsalarındaki düşüş oldukça sağlıklı bir hareket
ABD Merkez Bankası’na (Fed) yönelik 2025 yılı sonuna kadar piyasada fiyatlanmakta olan 100 baz puanlık (%1) faiz indirimi beklentisinin gerçekleşme durumunun ABD borsalarındaki düşüş hareketinin sebebi olmadığını düşünüyorum. ABD borsalarında özellikle teknoloji şirketleri başta olmak üzere birçok şirketin son yıllardaki finansal çarpanları göz önüne alındığında şişen bir fiyat balonu görüntüsü söz konusuydu. Dolayısı ile son haftalarda ABD’de borsa endekslerinde %20’lere kadar yaşanan düşüşlerin oldukça sağlıklı bir hareket olduğunu düşünüyorum. Sadece düşüş hareketlerinin şiddeti ve süresinin Trump’ın tutarsız kararları ve ani açıklamaları nedeniyle oldukça yüksek olduğunu söyleyebilirim. Fed, bu noktada özellikle istihdam rakamlarında yaşanabilecek olumsuz bir trend dönüşü ile gerçek zamanlı hesaplanan büyüme oranı tahminleri (nowcasting) ile beklenen enflasyon eğilimleri arasındaki uyumu göz önüne alarak faiz konusunda önümüzdeki dönemde gereken adımları alacaktır.
ABD’de Elon Musk ile başlayan kamu harcamalarındaki tasarruf ve verimlilik hareketinin (DOGE) bundan sonra izleyeceği yönü de iyi takip etmek gerekecektir. Zira para politikasında atılmakta olan hamlelerinin yanında maliye politikasında yaşanmakta olan akort bozukluklarının, ABD borsalarında ilave geriye çekilişleri de beraberinde getireceğini görebiliriz. ABD’de aylık 250 milyar dolar civarında hareket etmekte olan kredi kullandırım miktarlarında son 2 aydır %80’e varan düzeylerde bir geriye çekiliş durumu söz konusudur. Bu eğilimin özelllikle ekonomisinin %75 düzeyinde tüketim harcamalarına endeksli olan ABD için büyüme rakamları anlamında 2025 1.Ç ve 2.Ç için alarm sinyallerini çalmaya başladığını görüyoruz.
Bu koşullar altında uluslararası piyasalarda volatilite bir süre daha yüksek seviyelerde hareket edecektir. S&P 500 endeksi geçtiğimiz hafta 4 günde %12 düşüş göstererek 1950’den bugüne kadar en büyük 12.düşüşünü gerçekleştirdi. Böylece borsa endeksi ayı trendine girdiğini teyit etmiş oldu. ABD’de volatilite endeksi (VIX) aynı şekilde 4 günde %143 yükseliş kaydetti.
Ancak yüksek risk seviyesine sahip şirket kredi spreadlerinin henüz kritik eşik olan 600 baz puanı aşmadığını dikkate aldığımızda resesyon sinyalinin bu yönden henüz gelmediğini söyleyebilirim. Zira ABD’de aynı kredi spread seviyeleri 2001 krizinde 1.000 baz puanı, 2008/2009 krizinde 2.000 baz puanı, 2021 Covid krizinde de 1.200 baz puan seviyelerini test ettiğini hatırlayabiliriz. Bu aşamada henüz CCC ve BB şeklinde düşük kredi risk derecesine sahip olan şirket kredi spreadlerinin 850 baz puana kadar hızla yükselerek ciddi bir satış hareketi yaşanması durumu söz konusudur. Önümüzdeki haftalarda ABD’de yüksek risk seviyesine sahip olan kredi spread seviyelerinin 1.000 baz puan düzeyine kadar yükselmesi durumunda S&PP 500 endeksindeki geriye çekiliş düzeyinin de toplamda %30-%35 aralığına kadar olabileceğini düşünebiliriz.
ABD 10 yıllık tahvil faiz oranındaki hareketin de son 1 ay içerisinde oldukça sıradışı olduğunu not etmemizde yarar bulunmaktadır. Son 1 aylık dönem içerisinde ilgili tahvilin faizi en düşük %3.8640 ile en yüksek %4.5940 şeklinde 73 baz puan şeklinde (%19) oldukça yüksek bir aralıkta hareket etmiştir. Yazının başında bahsettiğim baz trade işlemleri, piyasa türbülansının başlangıcında güvenli liman finansal varlıklara bir süreliğine park etme güdüsü, Çin’in portföyündeki 760 milyar dolarlık ABD tahvillerini elinden çıkarıyor spekülasyonları gibi bir çok piyasa söyleminin son 1 ay içerisindeki fiyatlamalarda etkili olduğunu gördük.
Gelişmekte olan ülkelerde uzun süreli etkiler görülecek
ABD piyasalarında başlayarak dünya piyasalarının geneline yayılmakta olan kusursuz fırtınanın şirket birleşme ve devir alma trendlerindeki azalışları, şirketlerin halka açılma sayılarındaki düşüşleri, uluslararası portföy yatırımlarındaki geriye çekilişler gibi bir çok farklı açılardan sermaye piyasası kanalı üzerinden gelişmekte olan ülkeler üzerinde uzun süreli etkiler bırakacağını dikkate almamız gerekmektedir.
Mevcut piyasa şartlarında belirgin bir değişiklik olmadığı süre içerisinde yatırımcıların güvenli liman olarak gördükleri Altın, İsviçre Frankı ve Japon Yeni bazlı portföy oluşturma eğilimlerinde devam etmek şeklindeki kararlılıklarının süreceğini görebiliriz.