Bu koşullar devam ederse, politika faizinin –artık ne işe yarayacaksa- daha da yükseltilmesi zorunluluğunun ortaya çıkacağı görünüyor.
Perşembe günü yayımlanan yazımdan bir alıntı: “Bu koşullar altında Merkez Bankası’nın ihtiyatlı olmasında yarar var. Bu nedenle faiz koridorunun kendisine yarattığı hareket alanına ihtiyacı var… Politika faizini tekrar repo faizi yapıp, bu faizi yüzde 46 olarak ilan ederek, bankalara yine yüzde 46’dan borç vermeye devam edebilir. Fiili politika faizi yükselmemiş olur. Koridorun üst ve alt sınırlarını ise yüzde 46 orta nokta olacak şekilde ayarlayabilir. Böylelikle, bu çok belirsiz ortamda, gerektiğinde yüzde 46 ile koridorun üst sınırı arasındaki alanı kullanabilir.”
Merkez Bankası Para Politikası Kurulunun kararı bu doğrultuda oldu. ‘Ben demiştim’ sevimsizliğine düşmek istemem; benzer görüşte olan başka iktisatçılar da vardı. Katkı verdiğim ve salı günü yayımlanan TEPAV Para Politikası Değerlendirme Notu’nda da aynı öneri yapılmıştı. Kimin ne dediğinden çok, neden yüzde 46 ile üst sınır olan yüzde 49 arasında kalana ihtiyaç duyulabileceği önemli.
Döviz kuruna yukarıya doğru belirgin bir baskı olduğu gözleniyor. Son yazılarımda “saat 12.20 itibariyle” falan gibi ifadeler var; bu kadar baskı olmasa saat ve dakika belirtmeye ne gerek var? 50 milyar dolara yakın döviz müdahalesine ve yüzde 42,5’ten yüzde 46’ya yükseltilen politika faizine rağmen bu baskı sürüyor. 21 Nisan pazartesi saat 12.59. 1 Euro 44,19; 1 dolar ise 38,20 lira. 18 Mart’a (bir ay öncesine) göre, dolar yüzde 4,3, Euro ise yüzde 10,3 oranında daha yüksek. İthalat maliyeti açısından ele alınırsa, yüzde 62’si dolar, kalanı da Euro olan döviz sepetinin artış oranı yüzde 6,7. Perşembe günkü yazımda yine artış oranlarını vermiştim. İki iş günü öncesi aynı oranlar sırasıyla, yüzde 4,1, 8,8 ve 6 idi.
Öncelik, kurdaki gidişatı durdurmak
Sevimli değil gidişat. Bu koşullar altında, artık ekonomi yönetiminin temel önceliği ne seçim öncesinde bol kepçe para saçılabilmesi için bütçeyi şimdiden toparlayıp gerekli hareket alanını yaratmak ne de enflasyonla mücadele. Öncelik, her ne pahasına olursa olsun kurdaki gidişatı durdurmak. Ancak gidişatın arkasındaki temel nedenleri ekonomi politikası ile ortadan kaldırmak açık ki mümkün değil. İki temel nedeninin biri ABD’nin ‘çılgın’ gümrük vergisi politikası çerçevesinde belirsizliklerin son derece artması ve ABD yönetiminin büyük bir güven erozyonuna uğraması. Ona yapabilecek bir şey yok. Bizim açımızdan çok daha önemlisi ikinci temel neden; “yabancı savcı isteriz” ya da “turpunan şalgamınan” durumu. Elbette “hak ile hukuk ile adalet ile” o temel nedeni ortadan kaldırmak mümkün ama ortada öyle bir görüntü de yok.
Bu koşullar devam ederse, politika faizinin –artık ne işe yarayacaksa- daha da yükseltilmesi zorunluluğunun ortaya çıkacağı görünüyor. İşte yüzde 46 ile yüzde 49 arasında kalan alanın kullanılması ihtiyacını bu zorunluluğun ilk adımı olarak görmek gerekiyor.