Olup biten her şeyi bir elekten geçirip baktığımızda iki temel gündem maddesi zamanımıza damga vuruyor. Üstelik bu iki gündem maddesi birbirini etkileyip dönüştürme potansiyelini de içinde barındırıyor.
Bu gündem maddelerini Suriye’de olup bitenler ve iç siyasetteki bilinmezler olarak kategorize edebiliriz. İsterseniz tek tek üzerlerinden geçelim.
Önce iç siyasete bir göz atalım. Üst üste gelen tutuklamalarla değişen siyaset çehresi bize neler vadediyor iki isim üzerinden özetlemeye çalışalım.
Siyaset bilimci Prof. Dr. Evren Balta’nın Fayn’daki söyleşisinde paylaştığı yaklaşımı şöyle:
“19 Mart’ın belki de en sarsıcı etkisi, muhalif seçmen açısından seçimle iktidarın değişebileceğine dair umuda yönelikti. Muhalefetin en güçlü adayının aynı anda hem diplomasının iptali, hem yolsuzluk hem de terör suçlamalarıyla tutuklanması, artık Türkiye’de anlamlı bir seçim yapılamayacağı korkusunu derinleştirdi.”
Bu durumda CHP’nin yüklenmek zorunda kaldığı yeni misyonu ise Balta şöyle değerlendiriyor:
“CHP zaten son kurultay ve 2024 yerel seçimlerinin ardından belirgin bir başkalaşım sürecine girmişti. Ancak İmamoğlu’nun tutuklanması ile birlikte bu dönüşüm yeni bir ivme kazandı. Parti sadece kurumsal olarak değil, tabanla kurduğu ilişki açısından da farklı bir noktaya evriliyor. Tepkisel siyasetin ötesine geçerek, daha geniş toplumsal kesimlerle muhataplık ilişkisi kuran bir aktöre dönüşüyor. Tabii ana mesele o muhataplık ilişkisinin bir aidiyet ve sahici temsile dönüşüp dönüşmeyeceği ya da bu durumun kalıcı olup olmayacağı…”
Balta, sonrası için ise şöyle bir öngörüde bulunuyor:
“CHP’nin bu süreçte üstlendiği rol, klasik kurumsal bir parti olmaktan çıkıp, çoğulcu ve dinamik bir ‘araç parti’ haline gelmesine işaret ediyor. Yani artık sadece kendi ideolojik çizgisini ve programını toplumun önüne koyan bir ‘temsilci parti’ değil, toplumun farklı kesimlerinden gelen talepleri toplayıp, filtreleyip, siyasal alana taşıyan bir kanal. Bu pozisyonu sürdürüp sürdüremeyeceği Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli olacak.”
Peki ama siyaset kurumu bütün bu tartışmaların neresinde? Ankara’da neler düşünülüyor, neler tartışılıyor? Kimin aklımda kaç tilki dolaşıyor?
Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek bu soruların konusu hakkında kendi sosyal medya hesabından şu yorumları paylaştı:
“Bana göre, özellikle İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla birlikte, yeni anayasa çalışmalarındaki gündem Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasının ötesine geçti ve yeni cumhurbaşkanının seçilme usulleri üzerine yoğunlaştı. Diğer bir ifadeyle, iktidarın şimdiye kadar yaptığı gibi isteklerini halka onaylatarak ilerleyeceği dönemi geride bıraktık. Bu yüzden, iktidar, parlamentodaki elitler arası mutabakatlarla ilerlemeyi düşünüyor. AKP-MHP ittifakının DEM ile girdiği süreç buraya evrilecek muhtemelen. “
Prof. Özpek iktidar kanadındaki bir detaya dikkat çekiyor:
“Bence burada iktidar içinde iki kanat var. Birincisi, İmamoğlu’nun tutuklanması ile yetinmeyip demokratik süreçlerin de topyekün ilgasını talep ediyor. Diğer yanda ise, Bahçeli’nin oyun kuruculuğunda, temsil biçimlerini değiştirmek isteyen bir ittifak var gibi. Bu ittifak DEM ile mecliste yapılacak bir işbirliği ile Erdoğan’ın meclis oyuyla yeniden 5 veya 7 yıllık süre ile yeniden seçilmesini amaçlıyor olabilir. Bu ise cumhurbaşkanını meclise karşı sorumlu kılacağı gibi kabinenin de meclisten çıkmasını getirecek. Yani bir nevi yarı başkanlık sistemi gibi bir durum oluşabilir.”
2016 senesinde Devler Bahçeli’nin başkanlık sistemini, HDP’nin parlamentoyu kilitleme ihtimaline karşı bir tedbir olarak öne sürdüğünü belirten Özpek, “şimdi eğer DEM meşrulaşıyorsa başkanlık sistemi de revize edilebilir.” diyor.
Peki Erdoğan hangi seçeneğe yönelecek? Hegemonik otoriterliğe mi yoksa parlamentonun güçlü olduğu yarı başkanlık sistemine mi? Özpek’in yanıtları şöyle:
“Normalde birçok siyasetçi gibi asla mevcut iktidarını paylaşmak istemeyecektir ancak gelinen noktada 4 büyük sorun var;
1) Erdoğan da her insan gibi yaşlanıyor ve 3 sene sonra ulusal çapta bir kampanya yürütüp seçimi kazanması gerekiyor.
2) Muhalefet kutuplaşma oyununu oynamayı öğrendi ve bu sayede kazanıyor. AKP ise kendi seçmenini konsolide etmekte zorlanıyor.
3) Ekonomik program bir türlü meyvesini vermiyor hatta sürekli olarak bir belirsizlik ortamı içinde sürükleniyor.
4) Sandıktan vazgeçmek, muhalefeti belki susturur ama iktidar koalisyonu içindeki çatışmayı arttırır.
Bu sebepler, DEM ile girilen sürecin bir anayasa mutabakatına dönüşmesi hatta yeni bir oyunun kurulabileceği ihtimalini güçlendiriyor.”
Buraya kadar iç siyasetteki tartışmaları/perspektifleri anlattık. Suriye meselesi ise bir dahaki yazıya… Malum, geçtiğimiz günlerde Kuzey Suriye’de Kamışlı’da yıllardır tartışması yürütülen ve bütün Kürt tarafların temsilcilerinin katıldığı “Ulusal Konferans” yapıldı. Konferansın sonuç bildirgesinde ise “ortak Kürt heyetinin ivedi bir şekilde oluşturulması" kararı alındığı bildirildi. Gelişmeleri ve Türkiye’ye olası etkilerini paylaşacağız.