Seçim kampanyasında sözünü verdiği gibi Trump daha ilk günden gümrük vergilerini masaya koydu. Konuya yaklaşımı ise pazarlığı yüksekten açan bir tüccar gibi. Pazarlık sonrasında daha düşük bir tarife karşılığında ekonomik ve/veya politik bazı kazanımlar elde etmeyi hedefliyor. Nitekim, Şubat başında Meksika ve Kanada’dan yapılan tüm ithalatlara %25 gümrük vergisi uygulanmasını öngören kararnameyi imzalamasına karşın bu ülkeler sınır güvenliğini artırma ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele taahhüdünde bulununca, tarifelerin uygulanmasını bir ay erteleme kararı aldı.
Trump ilk döneminde Çin’den gelen ürünlere %25’lere varan gümrük vergisi uygulaması başlatmıştı. Biden ise bu yaklaşımı eleştirmiş olmasına rağmen iktidarında vergiler konusunda geri adım atmadı, aksine bazı vergileri artırma yoluna gitti. Şimdi ise Trump, Çin’den gelen tüm mallara %10 ek vergi daha getirdi. 2 gün önce de tüm çelik ve alüminyum ithalatına %25 oranında yeni bir vergi koydu. Önceki uygulamalarda bu ürünlerde belirli ülkelere tanınan muafiyetler de kaldırıldı. (Bu tarifelerin Türkiye’ye etkisi oldukça düşük olacaktır. Örneğin 2024’te ABD’ye yaptığımız demir, çelik ve metal ihracatı sadece 1,2 milyar dolardı.)
Gümrük vergilerini artırmak suretiyle yaratılan ekonomik korumacılık Adam Smith’ten beri hem bu vergileri artıran ülke (ki, mütekabiliyet esasına göre sonuçta bu diğer ülkenin de mukabil vergileri artırması anlamına gelir), hem de toplam ekonomik verimlilik açısından sakıncalı olarak görülür. Ancak son dönemde, bu politikanın en azından gümrük vergilerini artıran ekonomi açısından faydalı olabileceği şeklinde yorumlar da yapılıyor.
Bunların en çok ses getireni Pekin Üniversitesi’nde finans profesörü olan Michael Pettis’inkiler oldu. Pettis, gümrük vergilerinin küresel ticaret dengesizliklerini düzeltmek için bir araç olarak kullanılabileceğini savunmakta. Pettis’e göre bu korumacı vergiler sayesinde yerel üreticiler fiyat artırır, böylece tüketicilerden üreticilere gelir aktarımı olur, ve neticede o ekonomide tüketim azalır ve tasarruflar artar. Bu içsel yeniden dengeleme, özellikle Çin ve Almanya gibi dış ticaret fazlası veren ülkelerin merkantilist politikaları nedeniyle ABD gibi dış ticaret açığı vermekte olan ülkelerdeki açıkların düzeltilmesine yardımcı olabilir. Pettis aynı zamanda gümrük vergilerinin daha geniş bir sanayi politikasının bir parçası olması gerektiğini savunuyor.
Her ne kadar bu görüşe uluslararası ekonomik dinamikleri fazla basite indirgediği ve vergilerin verimsizlikler yaratabileceği gibi bazı itirazlar gelse de karşı taraftaki ekonomilerin serbest piyasa ekonomisi ilkeleri ile zıt düşen merkantalist politikalar uygulamakta olmaları bu itirazları geçersiz kılmakta. (Örneğin Çin ihracata yönelik şirketlere sağladığı devlet teşvikleri, sermaye hareketleri kısıtları, döviz kurlarının kontrolü ve uyguladığı finansal baskılama ile merkantalist bir rejim izlemekte. Bu sayede de her gün dış ticaret fazlası yeni bir rekor kırmakta.)
Sonuçta, eğer karşınızda uzun yıllardır merkantalist politikalar izlemiş ülkeler varsa ve siz de toplam tüketim tabanı olarak bu ülkelerin ihracat hacimlerini ciddi şekilde etkileyecek bir büyüklüğe sahipseniz (Türkiye değil!), gümrük vergisi oranlarını çok da abartmazsanız, bu politika ekonomide bir yeniden dengelenme aracı olabilir. Ne zaman ki karşınızdakiler oyunu kuralına göre oynamayı kabul ederler, siz de vergileri indirirsiniz. Bu süreçte, “ABD’de enflasyon artacak” endişelerini de yersiz buluyorum. Eğer gümrük vergileri saçma oranlara yükseltilmez ise, oluşacak olan fiyat artışları uzun vadeli bir enflasyona sebep olmaz. Ancak, hemen herkesin katıldığı görüş ise gümrük vergilerini artırmanın kaçınılmaz bir sonucu olarak ABD dolarının kuvvetli kalmaya devam edeceği. Her ne kadar bu Trump’ın istemediği ve ABD ihracatını kısıtlayacak bir durum ise de, aynı zamanda ithal ürünlerdeki fiyat artışlarını da sınırlayacak bir durum.