Gazete haberlerine göre, şimdiden bazı bilim adamları Amerika’dan ayrılarak ifade özgürlüğünün gözetildiğini düşündükleri ülkelere gitmeye başlamışlardır.
Bazı kaynaklar her yıl dünyadaki üniversitelerin sıralamasını yapıyorlar. Listenin en üst sırasında yer alan kurumların yerleri bir iki adım ileri veya geri şeklinde değişebiliyorsa da, tepedeki kurumlar kısa hatta orta vadede tepedeki yerlerini koruyorlar. Önde gelen akademik kurumların çoğu ABD’de bulunuyor. Temel veya uygulamaya dönük çok önemli araştırmalar bu kurumlarda yapılıyor, muteber bilim dergilerindeki yayınların çoğu bu kurumlarda çalışanlar tarafından yazılıyor, başarılı doktora çalışmaları yürütenler bu kurumlarda öğrenci. Ancak Trump yönetiminin uyguladığı politikalar, Amerikan yükseköğretim kurumlarının ulaştığı itibarı zedeleyeceğe benziyor.
Amerikan yükseköğretim sisteminin bir kısım özellikleri bazı üniversitelerin rakip tanımayan birinci sınıf kurumlara dönüşmesinin önünü açmıştır. İlkin, Amerikan üniversiteleri dünyanın önde gelen bilim adamlarını cezbedebilmektedir. İkinci olarak, kurumlar istihdam ettikleri kişilere araştırmalarını yapabilecekleri tesisleri ve finansmanı sağlamaktadırlar. Üçüncü olarak, bu kurumlar sofistike araştırma projelerinin vazgeçilmezi olan en iyi doktora öğrencilerini de çekebilmektedir.
Dünyanın önde gelen bilim adamlarının ülkelerini bırakarak Amerika’ya gitmelerinin nedeni, sanılabileceği gibi sadece yüksek ücretler değildir. Evet ücretler biraz daha yüksek olabilir ama belki daha önemli olan araştırmacılara akademik kurumların sağladığı, içinde maddi ve idari desteğin de yer aldığı araştırma ortamıdır. Önde gelen bir Amerikan üniversitesi davet ettiği bir araştırmacıya gerekli gördüğü araştırma tesisini kurmak için maddi imkan vermeye, uygun göreceği kişileri istihdam etmesini sağlamaya, onu ders vermek gibi sorumluluklardan azat etmeye hazırdır. Yabancı uyruklu araştırmacıların Amerika’da ikameti için gerekli vize işlemleri de kolaylıkla aşılmakta, Amerika’da istedikleri kadar kalmaları, ülke dışındaki her türlü bilimsel toplantıya katılmaları da sağlanmaktadır.
Desteği kesilen Columbia, buzdağının görünen kısmı
Trump, duyurduğu kurallara uymayan tanınmış Amerikan kurumlarına mali desteği keseceğini açıklamıştır. Columbia’ya Federal Hükümetin vereceği 400 milyon doların ödenmesini iptal ettiği bilinmektedir. Üniversitenin, önde gelen kurum statüsünü korumak için bu paraya ihtiyaç duyduğu, dolayısıyla Trump’ın isteklerini karşılama gayreti içine girdiği anlaşılmaktadır. Fakat, Columbia buzdağının görünen kısmıdır, diğer seçkin kurumlar da Trump’ın vizyonuna uyup uymadıklarını saptamak amacıyla inceleneceklerdir.
Üniversitelerin özellikle iki alanda Trump ilkelerine uymadığı düşünülmektedir. İlk olarak, birçok kurumun “çeşitlendirme” politikaları uyguladığından kuşku duyulmaktadır. Bu politika, aralarında federal bürokrasinin de yer aldığı kurumların yönetiminde yeterince temsil edilmeyen etnik grupların istihdamının güçlendirilmesini ve böylece Amerikan hayatıyla kaynaşmalarını öngörmektedir. Üniversitelerde bu ilkeler öğrenci kabulü ve personel işe alımı aracılığıyla hayata geçiriliyordu. Belki de daha önemli ikinci konu, üniversitelerin gerek kurum gerek olağan yerleşke hayatında anti-semitizme imkan verdikleri iddiasıdır.
Trump vizyonunun “çeşitlendirme” siyasetine itirazlarının altında bu siyasetin adil olmadığı düşüncesi yatmaktadır. Nitelikli birçok kişi layık oldukları görevlere ve mevkilere gelememiş, yerlerine yeterince temsil edilmediği düşünülen etnik gruplardan, yetenekleri daha zayıf kişiler atanmışlardır. Federal hükümetin sağladığı fonlarla yürütülen işlerde “çeşitlendirme” ilkesinin uygulanmamasını isteme hakkı belki vardır ama kurumlara federal fonlardan yararlanmak için neler yapmaları gerektiğini söylemeye hakkı olduğunu iddia etmek tartışmalıdır.
İkinci ilkede durum biraz daha da karışıktır. Arkasına bazı Musevi kuruluşların desteğini de alan Trump yönetimi, İsrail hükümetini eleştirmenin bile anti-semitik olduğunu iddia etmektedir. İsrail’e verdikleri destek yüzünden eleştirilen bazı Musevi öğrenciler de tehdit edildiklerini düşünmektedirler. Eleştiriler sonucu, örneğin Harvard, Orta Doğu Araştırmaları Merkezi müdürünü ve yardımcısını, bu kişilerin Filistin davalarına sempati besledikleri gerekçesiyle görevden almıştır. Başka bir kurumda ise geçmişte öğrenci gazetesinde Hamas lehine bir yazı yazmış bir doktora öğrencisinin vizesinin iptali yoluna gidilmiştir.
Amerikan yükseköğretim kurumları kayba uğrayacak
Görünüşe bakılırsa, önde gelen kurumların bazıları Trump’a yaranmak için fikir özgürlüğünden vazgeçmeyi kabullenmişken, diğerleri, son günlerde Harvard’ın yaptığı gibi, üniversitelerin her türlü fikrin ifade edilebileceği yerler olduğu ilkesini korumak amacıyla mücadeleyi sürdüreceklerdir. Bazı hocalar ve öğrenciler de duruma isyan etmektedirler. Korkarım, sonunda tüm Amerikan yükseköğretim kurumları kayba uğrayacaklardır. Gazete haberlerine göre, şimdiden bazı bilim adamları Amerika’dan ayrılarak ifade özgürlüğünün gözetildiğini düşündükleri ülkelere gitmeye başlamışlardır. Birleşik Devletlerin üniversite öğretimi alanında öne çıkması, bu ülke için önemli bir güç kaynağı idi. Trump’ın vizyonuna uymazlarsa bunların etkisizleştirilmesi, Trump’ın kendi eliyle bu önemli güç kaynağını zayıflatmasıyla sonuçlanacaktır.