Sanıyorum 90’ların başında duymuştum ilk defa bu şarkıyı. Çocuktum, ne İngilizce biliyordum ne de şarkıyı söyleyenin kim olduğunu; ama beni ruhumdan yakalamıştı. Yıllar geçip te, kendi yazdığı sözleri okuyanın James Brown olduğunu ve sözlerin ne anlama geldiğini öğrenince şarkıyı daha da sevdim; belli olmuştu artık, bu şarkı da ömrümün sonuna kadar zihnimde bana eşlik edecekler arasına katılmıştı. 1933 yılında doğan, zor koşullar içerisinde büyüyen siyahi bir insan kendisine benzeyen, etnik kökeni ve teninin koyu rengi yüzünden ayrımcılığa maruz kalanlarla ilgili değil, “bütün kadınlar” ile ilgili olarak, ilk kez 1966 yılında söylediği bu şarkıyla insanlığa çok önemli bir mesaj vermişti!
Her erkek gibi, hayatımda ilk tanıştığım, üzerimde büyük emeği olan kadın annemdir. Kelimenin tam anlamıyla beni her şeyimle tanıyan, bütün kusurlarım ve kabahatlerime rağmen beni karşılıksız seven, yıllarca bana bakan, beni eğiten mübarek annem. Ömrümün sonuna kadar ne yapsam hakkını ödeyemeyeceğim ilk kadın. Babam ailemizin direği, otoritesidir. Çocukluk ve gençlik yıllarımda öyle çok haylazlık falan yapmazdım. Söz dinleyen, büyüklerine saygısızlık yapmayan bir çocuktum. Buna rağmen, son derece masum çocukça isteklerim ve ısrarlarım karşısında aldığım tepkiler nedeniyle babamdan korkup çekindiğim, anneme sığındığım çok olmuştur. Şimdi 40’lı yaşlarımın ortalarına doğru ilerlerken dönüp de o yılları anımsadığımda hatırıma gelen annemizin benim ve kardeşlerim için şefkati, sevgiyi , dengeyi ve “özgürlüğü” temsil ettiğidir. Öyle ya, ebeveynlerin çocukları karşısında üstlendikleri roller elbette farklı; babam da ailedeki düzen içerisinde “disiplini” temsil ediyordu. Bu yaşıma gelmişim, dört çocuk babasıyım ama 90’lı yıllardaki kendimi ve ailemi hatırımda canlandırıp da bu satırları yazarken inanın duygulanıyorum, elimde olmadan gözlerim yaşarıyor. Ne kadar masum, ne kadar küçük bir dünyamız varmış meğer! Kardeşler olarak Annemizi daha adil ve merhametli görürdük; nazımız ona geçerdi. Şimdi düşünüyorum da, tarih boyunca “Tabiat Ana”nın evlatlarından olan insanlık özünde hep böyle hissediyor ve kabul ediyordu aslında. Karnında taşıyıp ta dünyaya getirdiklerini en iyi tanıyan kişi olan Annenin, doğurdukları arasındaki dengeyi sağlama yeteneğine hep güveniliyordu. Roma mitolojisindeki Justitia veya daha da önce Yunan mitolojisindeki Themis figürleri bilindiği üzere günümüzde de kullanılan adalet sembolüdür ve kadındır! Kadın figürü tarih boyunca doğanın ve dengenin bir sembolü olarak görülmüştür. Adaletin tarafsız olması gerektiği fikriyle örtüşen bu özellik, kadın figürlerinin tercih edilmesinin nedenidir. Kadın figürü, antik çağlarda dahi “şefkat, vicdan ve adil bir dengeyi sağlama yeteneği” ile ilişkilendirilmişti. Bir annenin farklı karakter ve özelliklere sahip olan, türlü kabahat ve kusurlarına rağmen çocukları arasında adil olması gibi, adaletin de herkes için eşit ve tarafsız olması beklendi hep! Avrupa’nın ve batı medeniyetinin bugünkü konumuna gelmesine vesile olan olaylardan birisi bilindiği gibi 1789 yılında gerçekleşen Fransız İhtilali’dir. Neredeyse herkes tarafından bu devrimi tasvir ettiği, onu özetlediği düşünülen “Halka Yol Gösteren Özgürlük”( La liberté guidant le peuple ) isminde bir tablo var. Fransız İhtilalini çağrıştıran bu eser aslında yaygın olarak bilinen 1789 tarihli ihtilali değil, onun sonrasında, 1830 yılındaki Temmuz Devrimi’ni (2.Fransız Devrimi olarak da adlandırılır) konu almıştır. Fransız ressam Eugene Delacroix (1798-1863) tarafından Temmuz Devrimi yılı olan 1830’da yapılan bu tabloda resmedilen, bir barikatı aşarak ilerleyen çok sayıdaki adamın önünde, onlara liderlik eden bir kadındır! Kadının elinde yer alan üç renkli Fransız bayrağı, devrimin klasik simgesidir; bayraktaki renkler özgürlük, eşitlik ve kardeşlik kavramlarını temsil eder. Bir elinde bayrak diğer elinde tüfek tutan, halka yol gösteren liderin kadın olduğunu göstermek, “doğurganlığı yani anneliği” vurgulamak için, ressam bilinçli olarak kadının göğüslerini açık resmetmiştir. Çünkü Türkler dâhil birçok millet için olduğu gibi, Fransızlar için de vatan, annedir! Delacroix’in resmettiği halka yol gösteren, onları özgür kılmak isteyen anavatanın kendisidir! New York’taki Özgürlük Anıtı heykelini bilmeyen yoktur; onun bir kadın heykeli olduğunu da… Peki, Özgürlük Anıtından aslında duygusal olarak daha dramatik ve güçlü bir etkiye sahip, ondan çok daha yüksek bir kadın heykeli olan Rusya Volgograd'daki “Anavatan Çağırıyor” isimli heykeli herkes biliyor mu? Alttaki kaideler olmadan, sadece figürlerin yüksekliği kıyaslandığında Özgürlük Anıtının heykeli 46, Anavatan Çağırıyor Anıtının heykeli 83 metre yüksekliğindedir. Zihninizde canlandırmanıza yardımcı olmak belirtiyorum; 1. Boğaz Köprüsünün denizden yüksekliği 64 metredir! Bambaşka tarihlerde, bambaşka kültürlerde Adalet sembolü, Özgürlük sembolü, Denge sembolü ve Vatan sembolü olanlar hep kadınlardır!
James Brown, 1966 yılında çıkardığı "It's a Man's Man's Man's World" adlı efsanevi şarkısında, “parçanın adında” bilinçli olarak, üç kere “Man” (Adam & Erkek) kelimesini kullanarak, erkek egemen bir dünyayı betimlerken, sözlerin devamında “but” (ama) ile başlayıp aslında kadınların “hayatın vazgeçilmezi” olduğunu, onlar olmadan hiçbir şey ifade etmediğini vurguluyordu! Mübarek Babaannem , Annem, kız kardeşim ve can yoldaşım, hayat arkadaşım, dört evladımın annesi değerli eşim… Düşünüyorum ve yürekten tahayyül etmeye çalışıyorum; onlar olmasaydı yaşam sadece yarım kalmazdı; gerçekten değersiz olurdu benim için. Tevfik Fikret, “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer!” diyerek, kadının saygı görmediği kültürlerde toplumun insani değerlerini kaybedeceğini şiirsel bir dille anlatmıştı. Medeniyet kadınların eseridir; kadını değersizleştiren kültürler ve toplumlar, şüphesiz önce gerilemeye, ardından yok olmaya mahkûmdurlar! Kadın ve erkek eşitliğine inanan, kadının her alandaki üretim gücünün farkında olan, kadın girişimciliğine, daha fazla kadın istihdamına, kadınların eğitimine ve toplumsal fırsat eşitliğine katkıda bulunmaya çabalayan, sosyal hayatta ve iş yaşamında daha fazla kadının yer almasını hedefleyen bir erkek olarak, sonraki yazımızda iş dünyası yönetimindeki kadınlara odaklanacağım…