"Suriye için" diye başlanan yeni "süreç", güvenlik ve dış politika amaçlı olmaktan çıkıp, içeriye yönelik hesaplarla anılır oldu.
Türkiye'nin attığı ve atacağı her adım, yeni kurulmakta olan uluslararası düzeni etkilemeye aday. En çok merak edilen ise, PKK elebaşı Öcalan'ın silah bırakma ve terör örgütünü lağvetme çağrısının nereye evrileceği.
Öcalan daha çağrısını yapmadan Türkiye'deki beklenti, başlayacak sürecin öncelikle Suriye'deki PYD-YPG oluşumuna yönelik olacağıydı. Ancak Öcalan'ın mektubu okunduktan sonra gerek DEM Parti yetkilileri, gerekse PYD-YPG sözcüleri, silah bırakma çağrısının "sadece PKK'yı kapsadığını, PYD-YPG ile ilgisi bulunmadığını" söylemeye başladılar.
Dolayısıyla "Suriye için" diye başlanan yeni "süreç", güvenlik ve dış politika amaçlı olmaktan çıkıp, içeriye yönelik hesaplarla anılır oldu; Asıl amacın DEM Parti'yi muhalefet cephesinden ayırarak, AK Parti hükümetinin uzun süredir istediği Anayasa değişikliklerini referanduma gerek kalmadan, doğrudan TBMM'de oylama ile geçirme olduğuna ilişkin inanç pekişti. TBMM'de son dönemde artan milletvekili transferleri de sanki bu yönde hazırlık gibi.
İRAN'IN ETKİSİ: Öcalan'ın çağrısının Suriye'de yankı bulmamasının altında, bu ülkede değişen dengeler de etkili;
Esad'ın düşmesiyle hem Suriye'deki etkisini, hem de Lübnan'a ulaşma yolunu kaybeden İran, PYD-YPG'yi "olası yeni etki alanı" haline getirmenin peşinde. Nitekim Ankara-Tahran arasındaki gerilim Dışişleri Bakanı Fidan'ın El Cezire'ye demeciyle açığa çıktı. İran ve Türkiye karşılıklı olarak büyükelçileri Dışişleri Bakanlıklarına "davet edip", kibarca uyardılar. Türkiye-İran sınırında iki tarafın karşılıklı olarak ticarete getirdikleri sınırlamalar da gerginliğin "tuzu/biberi" haline geldi.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'in Türkiye ziyaretini bu açıdan okumak gerek; Nahçivan'ın Türkiye'ye doğalgaz boru hattıyla bağlanmasının ilk sonucu, bu bölgenin İran'a bağımlılığının azalması olacak. Ankara, İran'la gerginlikte Bakü'yle birlikte hareket etme peşinde belli ki.
NETANYAHU AÇIK AÇIK SÖYLEDİ: Suriye'nin güneyini işgal eden İsrail ise, kuzeydeki PYD-YPG yapılanmasını "müttefik" olarak gördüğünü saklamıyor. İsrail Başbakanı Netanyahu'nun parlamentodaki sözleri önemli; ''Lübnan ve Suriye'deki düşmanlarımızın tekrar güçlenmesine izin vermeyeceğiz. Aynı zamanda Dürzi müttefiklerimize ve bölgedeki dostlarımız Kürtlere elimizi uzatacağız...''
Bir yanda PYD-YPG'nin silah bırakmasını ve kendisine yakın duran Şam'daki yönetimin kurduğu orduya katılmasını isteyen Ankara; diğer yanda ABD'deki Trump yönetiminin "bir dediğini iki etmediği" İsrail yönetimi. İki tarafın Suriye'nin kuzeydoğusuna bakışı da, istekleri de birbirine taban tabana zıt. Trump yönetimi hangi tarafa destek verirse, Suriye'de ağırlık o tarafa kayacak. Ankara'nın işi zor.
Ancak İsrail'le daha önce yaşanan Mavi Marmara gerginliğini bitirenin de ABD olduğu unutulmamalı; Trump bu konuda harekete geçerse kimse şaşırmasın. Ankara'nın Mısır'la yaşanan onca olay, onca hakaretin ardından politikasını nasıl bir günde çevirdiği malum. Aynı şey neden İsrail için de olmasın?