Olağanüstü zamanlarda olağan davranmak mümkün değil. Türkiye’nin sıcak gündemi ve içinden geçtiği süreçten dolayı inovasyona dair yazmak anlamsız. Zira inovasyondan önce ihtiyacımız olan; ileri bir demokrasi, evrensel insan haklarına koşulsuz saygı ve bireysel özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir ülke. Bunlar tam olarak tesis edilmeden sürdürülebilir inovasyonlar mümkün değil. Tarafsız ve bağımsız bir yargının olmadığı, can ve mal güvenliğinin eksiksiz sağlanmadığı bir ekonomi g-e-l-i-ş-e-m-e-z. Yalancı baharlar mümkün, ama nesillere şamil bir kalkınmanın tek yolu hukuk, demokrasi ve adalettir. Bu parametrelerde önemli bir aşamaya geldiğimizde inovasyon gibi daha teknik meseleleri kapsamlı tartışmaya açabiliriz. Zira hukuk devletini sağladıktan sonra ekonominin kesintisiz büyümesi için inovasyonlara ihtiyacımız olacak.
Literatürde pek çok bilimsel araştırma, inovasyonların ancak özgür ve mutlu toplumlarda kitlesel olarak kuşaklar boyu devam edebildiğini gösteriyor. Aslında bu araştırmalara bakmaya ve gemileri Amerika’ya tekrar tekrar göndermeye lüzum yok. Spinoza felsefesi 400 yıl önce özgürlüklere ve mutluluğa giden yolun reçetesini çıkartmış. Sonrasında John Locke, John S. Mill, J.J. Rousseau, Voltaire ciltler dolusu yazmışlar. Herkesin mükerreren okumasını öneririm…