Ülkede sular durulacak gibi görünmüyor. Alelacele yürürlüğe sokulan geçici anayasa, laik bir diktatörden kurtulmak için yıllarını veren, onbinlerce insanını kaybeden, milyonlarcasını mülteci durumuna düşüren Suriye’nin otokrat bir İslamcı liderin kontrolüne bırakılmasını içeriyor.
Suriye’deki iç barış ve devleti yeniden inşa etme sürecini mayın tarlasına benzeten isim, bizzat Dışişleri Bakanı Hakan Fidan… Milli Savunma Bakanı ve MİT Başkanı ile birlikte gerçekleştirdikleri son Şam ziyaretinin ardından bu benzetmeyi yapan Fidan’ı doğrulayan gelişmeler de gecikmedi. Suriye’nin kuzey doğusunu kontrol eden, Türkiye’nin resmen terör örgütü olarak adlandırdığı PYD-YPG’nin belkemiğini oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Başkent Şam’ın yeni hakimi HTŞ arasında imzalanan anlaşma, ülkenin bütünlüğü açısından dönüm noktası gibiydi. Ancak o imzanın hemen ardından HTŞ lideri Colani’nin kendisini beş yıl boyunca Suriye Devlet Başkanı olarak tanımlayan geçici Anayasa’yı ilan etmesiyle, Fidan’ın bahsettiği mayın patladı;
SDG-ŞAM ARASINDA İLK ÇATLAK…
SDG, Şam’da ilan edilen beş yıllık geçici Anayasa’yı tümden reddettiğini duyurdu.
SDG’nin siyasi kolu Suriye Demokrasi Konseyi’nin açıklamasında, Colani’yi beş yıllığına devlet başkanı ilan eden geçici anayasayı reddetmenin ana gerekçesi, ülkedeki kültürel ve dini çeşitliliğe yer vermemesi olarak gösterildi. Açıklamada ayrıca, ilan edilen geçici anayasanın otoriter yönetimin yeni bir biçimini oluşturduğu eleştirisi yapılarak, “Suriye tüm vatandaşlarının yurdudur. Yeni bir otoriter rejim kurulmasını kabul etmeyeceğiz” denildi.
İlan edilen geçici Anayasa, SDG’nin eleştirilerini doğrulayacak pek çok unsuru içinde barındırıyor. Açıklanan metin, insan haklarını (kadın haklarına özel vurgu yaparak), Suriye’nin birlik ve toprak bütünlüğünü, adaleti, vatandaşlık kavramını, hukukun üstünlüğünü ve iyi yönetişimi koruma altına alıyor. Ancak bu hakların tam olarak ne olduğu da, nasıl sınırladığı da metinde çok muğlak ifadelerle geçiştirilmiş. Dolayısıyla, uygulama aşamasında pek çok anlaşmazlık çıkma ihtimali var.
Bir başka mesele ise hukukun temeli üzerinde… Geçici anayasa İslam hukukunu sistemin dayanağı ilan ederek, çok kültürlü ve dinli bir ülke olacağı vaadedilen Suriye’de sadece Müslüman kesimin inancını hukuk alanına taşıyor. Devlet Başkanı’nın Müslüman olacağı kaydı ise Anayasa’da koruma altına alındığı iddia edilen eşit vatandaşlık tanımını daha en başta yıkıyor.
Geçici anayasa ayrıca, komutanlığını yaptığı silahlı milislerin Şam’ı ele geçirmesinin ardından adını Ahmet El Şara olarak değiştirip, kendisini devlet başkanı ilan ettiren Colani’ye çok büyük yetkiler tanınıyor bu beş yıllık dönemde… Geçici anayasa;
▶ Colani’ye, oluşturulacak yeni Suriye Parlamentosu’nun üçte birini doğrudan atama yetkisi tanınıyor.
▶ Parlamentonun kalan üyelerini belirleyecek Yüksek Komite üyelerinin de bizzat devlet başkanı, yani Colani tarafından atanması hükme bağlanıyor. Yani Colani, parlamentonun üçte birini doğrudan, kalanını ise dolaylı yoldan atama yetkisini alıyor.
▶ Yine kurulacak Anayasa Mahkemesi benzeri yüksek mahkemenin üyelerinin de devlet başkanı, yani yine Colani tarafından atanmasının önü açılıyor. Bu durumda Suriye’de yasama, yürütme ve yargı erklerinin tümünü atama yetkisi Colani’nin eline bırakılıyor. Bu arada Colani’nin kendisinin de devlet başkanlığı görevine seçilmiş bir isim olmadığının altını çizmek gerek. Yani geçici anayasa, devlet aygıtının, kendisini seçim olmadan Devlet Başkanı ilan ettiren Colani etrafında ve onun iradesine göre atanmışlarla oluşturulmasının önünü açıyor. Net bir otokratik rejim tarifi bu...
AYRILIKÇILIK ANAYASAL SUÇ
Çok kritik bir başka unsur daha var Suriye geçici anayasasında; geçici anayasa, federalizm ya da özerklik unsurlarını içermiyor. Aksine, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve üniter yapısına birden çok maddede atıf var. Ayrılıkçılık ise suç haline getiriliyor.
Geçici anayasadaki bir başka kritik unsur ise, bir yandan ifade özgürlüğünün güvence altına alındığının vurgulanması, diğer yandan ise Baas Partisi ya da Esad rejimi dönemini övmenin bile suç haline getirilmesi…
Suriye’de ilan edilen geçici anayasa, sadece SDG’yi değil, ülkedeki Dürzi gruplar ile Alevileri de memnun etmedi. Yani ülkeyi birleştirmesi beklenirken, yeni görüş ayrılıklarının tohumlarını atmış görünüyor.
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Başka kafa karıştıran unsurlar da var; Colani yine kendi atadığı bir konsey tarafından geçici devlet başkanı olarak atandığında yaptığı ilk açıklaması, ülkeyi demokrasiye götürme vaadi içeriyordu. Açıklamasında, kalıcı anayasasının üç yıl içinde oluşturulacağını, dört yıl içinde ise seçimlere gidileceğini vurgulamıştı.
Ancak bu ilk açıklamanın daha dumanı tüterken, demokrasiye geçiş vaadinin süresi uzayıverdi. Geçici anayasa beş yıllık olarak belirlendi. Üstelik seçimlerden de hiç bahsedilmiyor. Tüm bunlara Suriye’nin fiilen parçalı bir yapıda olmasını da eklemek gerekiyor elbette… Görünüm şöyle;
▶ Ülkenin güneyi, Başkent Şam’a neredeyse 20 kilometre uzaklığa kadar, İsrail işgali altında.
▶ Suriye’nin kuzeydoğusunda ise SGD hakimiyeti var. İsrailli hesaplar, sosyal medyadan SDG kontrolündeki bölge ile İsrail işgal bölgesini birleştiren, “Davud Koridoru” adını verdikleri bir koridor içeren paylaşımlara başladılar bile.
▶ Ülkenin batısındaki Alevi gruplar geçen hafta gerçekleşen toplu katliamın ardından sessizliğe bürünmüş durumda... Sivil Alevileri katleden çetelerin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı, aslında Colani yönetimi açısından Litmus testi olacak. Colani ve ekibi de bunun farkında görünüyorlar.
▶ Bir de Türkiye sınırındaki bölgeleri kontrol eden, Suriye’de Colani’nin oluşturduğu Ulusal Orduya katılacakları açıklanan, ancak hala bağımsız hareket eden silahlı gruplar var. Lazkiye ve Tartus’taki Alevi katliamının hesabı bu gruplara çıkarılacak gibi duruyor. Colani açısından bir taşla iki kuş; hem sivilleri öldürenleri cezalandırmış olacak, hem de bu silahlı grupları gerçekten zapt-ı rapt altına alabilecek. Tabii buna gücü yetebilirse…
Suriye’de sular durulacak gibi görünmüyor. Alelacele yürürlüğe sokulan geçici anayasa, laik bir diktatörden kurtulmak için yıllarını veren, on binlerce insanını kaybeden, milyonlarcasını mülteci durumuna düşüren Suriye’nin otokrat bir İslamcı liderin kontrolüne bırakılmasını içeriyor.
Suriye hakikaten tam bir mayın tarlası...