Yüksek gelir gruplarından yeteri kadar vergi alınırsa ve kamu-özel işbirliği projelerinin bütçeye yükü azalırsa bütçe açığı, deprem harcamaları ortadan kalktığında azalacak.
Maliye politikasının yeteri kadar enflasyonla mücadeleye yardımcı olmadığı çok dile getiriliyor. “Bütçe açığı yüksek, kamu yeteri kadar tasarruf etmiyor” deniliyor. Verimsizlik ve şatafat tutkusundan kaynaklanan gereksiz harcamalar nedeniyle bütçeye gelen yükü bir tarafa bırakırsam, maliye politikasına ilişkin göstergeler aynı savı dillendirmemi engelliyor. Sorunun bütçe açığında olduğunu düşünmüyorum. Neden?
Önce verilere bakmakta yarar var. İlk üç ayın merkezi yönetim bütçe değerleri biliniyor. Bütçe gelişmelerini, her çeyrek itibariyle son dört çeyreğin (son bir yılın) ilgili bütçe değerinin son bir yılın GSYH’sine oranı üzerinden inceliyorum. 2025 birinci çeyrek GSYH değeri henüz açıklanmadı; yazının sonunda nasıl hesapladığımı açıklıyorum.
2023’ün ilk çeyreğinden başlayıp 2025’in ilk çeyreğinde biten dönemin GSYH’ye oranla önemli bütçe değerleri tabloda gösteriliyor. 2024’ün ilk çeyreğine kıyasla giderlerde GSYH’ye oranla 2,4 puan azalma var. Ayrıca harcama eğilimi de düşüş yönünde. Bütçe açığı 0,9 puan azalmış görünüyor. Daha önemlisi, faiz dışı bütçe dengesinde de 1,1 puanlık iyileşme gözleniyor. Bu gelişmeleri bir tarafa bırakıp salt ilk çeyreğin değerlerine bakılınca, bütçe açığı ve faiz dışı açık yüksek.
Bütçe açığı yüksek kaldıkça borç oranımız yükselir
Ama iki önemli olguyu mutlaka dikkate almak gerekiyor. Birincisi, Şubat 2023’te çok büyük bir deprem oldu ve bu depremin yıkıntısını ortadan kaldırmaya yönelik harcamaların bütçe açığını yükseltici etkisi var. İkincisi, merkezi yönetim borcunun GSYH’ye oranı hem uluslararası ölçekte hem de geçmiş değerlerimiz ile karşılaştırıldığında çok düşük: Yüzde 21 civarında. Elbette bütçe açığı bu yüksek değerlerde kalmayı sürdürürse borç oranımız yükselir. Ama zaten bu yazıda bütçe açığının düşük olduğu iddia edilmiyor; aksine oldukça yüksek.
Bütçe açığına ve tasarrufa ilişkin söylemlerin şu iki önemli sorunu gölgelememesi gerekiyor: Birincisi, yüksek gelir gruplarından yeteri kadar vergi alınmıyor. Alınsa, bütçe gelirlerindeki düşüş önlenebilecek; hiç olmazsa belirgin biçimde azaltılabilecek. Bu ek gelirlerle memur ve özellikle asgari ücretten çok daha az maaş alan emeklilere daha fazla maaş ödenebilecek. İkincisi, kamu-özel işbirliği projeleri çerçevesinde verilen gelir garantilerinin bütçeye getirdiği yükü azaltıcı yönde bir girişim yok. Bırakın girişimi, sözü bile edilmiyor. Bu iki alanda önemli adımlar atılsa, bütçe açığının zaten deprem harcamaları ortadan kalktığında azalacağı ve düşük kamu borcu-GSY oranı da dikkate alındığında ulaşılan düzeyin orta vadede bir sorun oluşturmayacağı söylenebilecek oysa.
Not: Ekonominin birinci çeyrekte bir çeyrek öncesine kıyasla yüzde 0,25 oranında büyüdüğünü varsayıyorum. Birinci çeyrekte GSYH deflatörünün üretici ve tüketici enflasyonunun ortalaması kadar arttığını kabul ediyorum. Böylece ilk çeyreğin nominal GSYH değerini elde etmek mümkün oluyor.