Pazartesi öğlen saatlerinde tüm araçların kullanıldığı aktif politikalarla durum stabilize ediliyor gibi görünüyordu. Bunun ilk nedeni özel sektör açık pozisyonu/GSYH oranının düşük oluşudur. Brunson krizi sırasında bu oran yüzde 23 iken şimdi yüzde 11. Bu da pozisyon kapatmak için panik talebin oluşmasını engellemiş olabilir. Büyük portföylerin TL’de kalması için yüksek mevduat faizi verilmesi olasıdır. TCMB faizi de haftalık repo ihalelerinin askıya alınmasıyla şu an için yüzde 46’ya çok yakın seyrediyor. Borsada da önlemler var: Açığa satış olmaması, kamunun alım yapması gibi. 14 Mart itibariyle 74 milyar dolarlık net rezervin ve destek rezervlerin, hele hele kamu bankalarıyla konsolide bakılırsa, talebi karşılayıp söndürmeye yeteceği düşünülüyor olmalı. Bayrama istikrarlı girmek mümkün olabilir mi? Evet, bu da mümkün. Sonrasında kur ve faiz yeniden dengelenince maliyetin ne kadar olduğu ve toplamda ne kadar rezerv satışı yapıldığı görülecektir.
Sürpriz mi? Son yıllarda kapitalizmin niteliğinde dönemsel olarak veya coğrafi ya da kurumsal olarak gerçekleşen değişimleri, özellikle 2008 küresel krizinden sonra, bir “şemsiye kavramla” ifade etmeyi önerenler var. Politik kapitalizm bu amaçla ileri sürülen bir kuramsal çerçeve ve sadece semantik bir reddiyeyle geçiştirilmemesinde fayda var. Politik kapitalizm teriminin seçilmiş olması ilk bakışta cazip değil çünkü banal görünüyor –politik olmayan ne var ki? Kastedilen şey kapitalizmin yeni aşamasında ekonomi ve siyaset arasındaki normal ilişkilerin ötesine geçecek biçimde bu ikisinin neredeyse aynı mekanizma veya “kerte” haline gelmesi.
Peki, siyah kuğu mu gri gergedan mı? Yani içsel olarak tahmin edilemeyen bir olay mı yoksa işaretlerini görmüş olabileceğimiz hesaplanabilir bir risk mi? Bugünün kapitalizminde tüm politik faktörleri risk/getiri olarak piyasaya içsel mi saymalıyız? O zaman şaşıracak bir şey yok demektir. Politik kapitalizm kuramının özünü oluşturan üç tez var. İlk tez genel bir tezdir. Bizzat iktisadi artığı çekme mekanizmasının politikleşmiş olması; yani ekonominin kendisinin politikleşmesi. Bu hem genel hem de oldukça köşeli bir tez çünkü serbest piyasanın önemsizleştiği, asıl önemli olanın politik yeniden dağıtım olduğu imasını içeriyor. İkinci tez kapitalizmin bir eğilim olarak ekonomik-politik elitlerin iç içe olmasına dayanan, serbest piyasa kapitalizmi diyebileceğimiz türden farklı bir yeni rejime dönüşmekte olduğu tezi –Trump vakası bunu desteklemiyor mu? Bu elbette hem ekonomik hem politik bir yeni rejim çünkü “politik kapitalizm” ifadesi zaten bunların geçmişten farklı biçimde öz olarak iç içe oluşuna vurgu yapıyor. Burada en net iddia sermayenin getiri oranının –hangi getiri olduğu belli değil; yani kar oranı mı, yatırılan sermayeye getiri oranı mı, sermaye stokunun tümü üzerinden mi düşünmek lazım vs.- politik kertede belirlenmeye başlandığı tezidir. Feodalizm benzetmesi buna dayandırılıyor. Hatırlarsak 1966’da Althusser çevresi kısa bir an için “feodalizmde politik kertenin belirleyici olduğu ama hangi kertenin belirleyici olduğunu yine ekonomik kertenin belirlediği” gibi dolambaçlı bir mantık öne sürmüştü ama Marksist çevrelerde pek tutmadı. Üçüncü tez daha da iddialı ve ilk (genel) tezi özelleştiriyor. Üçüncü tez sadece sermayenin getiri oranının değil gelir ve servet dağılımının da tamamen politik kertede belirlendiği tezi. Kritik önemde bir yan tez olarak politik kapitalizm rejimi veya aşaması sıfır (sabit) toplam bir oyun gibi düşünülüyor; yani büyüme potansiyeli düşük bir kapitalizmden söz ediyoruz. Durağan bir sanayi üretimi zayıf teknolojik ilerleme vb.
Bu iddiaya göre politik kapitalizm politik bir bölüşüm mekanizmasını merkeze alan, politik ve ekonomik elitlerin bu mekanizma aracılığıyla imtiyazlarını (“yatırılmış çıkarlarını”) korumak ve sürekli kılmak istedikleri yeni bir kapitalizm türü veya aşamasıdır. Etkin değildir ve yüksek büyüme hızına yol açmaz. “Kapitalizmdir, evet” deniyor ama piyasada olup bitenlerden çok daha belirleyici olan momentin –sömürü, kar, servet ve gelir dağılımı, büyüme vs. hangi açıdan bakarsanız bakın- politik moment olduğu iddia ediliyor. “Kapitalizmdir, evet” deniyor ama 200 yılda fert başına ortalama reel geliri 20 katına çıkaran kapitalizm değildir, etkin olmayan, büyümeye değil rant paylaşımına dayalı, belirleyici “kertesi” feodalizme benzeyen bir kapitalizmdir deniyor. Bu tezlerde ciddi bir doğruluk payı varsa bundan sonra hem hiçbir şeye şaşırmamak lazım hem de küresel düzeyde dahi politik finansal şokların artık sistemin kalbine, özüne yerleşmiş olduğunu kabul etmek gerekiyor. Siyah kuğuyla gri gergedan artık aynı şey olabilir.