Her sene müjdelerle tarımsal destekler açıklanıyor ama çiftçi hiç mutlu değil. Hükümet bunca destek vermesine karşın haksızlığa uğradığını düşünüyor ve tüketici pahalıya tüketiyor.
Ne yazık ki aslında üretim desteklenmiyor. Öncelikle, fazla sayılara boğmadan destekleme modeli üzerinden neden ilerleyemediğimizi anlatmak istiyorum.
Türkiye büyüdü, nüfus artıyor ve Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) büyüyor. Buna göre tarımsal destekler ne oluyor, üstteki grafiğe bakabilirsiniz.
Tabii nüfus artışını da hesaba katmak lazım. Nüfusa göre kişi başına düşen destekleme miktarını da alttaki grafikte görebilirsiniz.
Yani uzun lafın kısası nüfus artışı, ekonomik büyüme karşısında tarımsal desteklemeler artmamış azalmış.
Akıllara gelmesi gereken soru aslında “artsaydı farklı olur muydu?” sorusu.
Bence olmazdı çünkü destekleme adı altında verilen paraların aslında neyi desteklediğini hiçbir üretici bilmiyor. Bilmediğimiz bir zamanda, bilmediğimiz bir meblağda hesaba para yatıyor. Bu yapılan desteklemelerin etki analizi olmadığından, siyasi bir argüman olmaktan öteye bir fayda sağladığını iddia etmek siyaset yapmaktan öteye gitmez. Ayrıca çoğu destek açıklandığı yılın ertesi yılında ödendiği için enflasyon etkisi ile eriyip yok oluyor. Yani hesap çok daha vahim.
Çiftçiye yapılan toplam destek ile et ithalatına ödenen döviz neredeyse aynı
Mesela 2022 destekleri 2023 yılında ödendiği için çiftçinin eline geçen para örneğin 2,39 milyar dolar değil aslında 2023 döviz kurundan 1,65 milyar dolar.
Bu durumda ülkemizin ödediği toplam tarımsal destekleme miktarı ile et için yaptığı ithalat miktarı yaklaşık 1,5 milyar dolar. Neredeyse eşit.
Tabii ki Maliye Bakanlığı’nın 2022 yılında verdiği faiz desteği yaklaşık ek 3,5 milyar lira olup o yılın kurundan yaklaşık 215 milyon dolar oluyor.
İthalat yaptığımız Almanya’da mesela nüfusa göre tarımda kişi başı yapılan destekleme miktarı yaklaşık 77,40 dolar.
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD), tarıma 2022 yılında ayırdığı bütçe 146 milyar dolar olup kişi başına yaklaşık 438 dolar/kişi oluyor.
Bizim desteklerimiz 2022 yılında kişi başı 28 dolar.
Aynı girdi maliyeti ile daha az üreterek ucuz gıda tüketemeyiz
Bu örnekleri vermemdeki maksat siyaset yapmak değil. Ama şunu herkes bilsin, tarım doğru bir şekilde desteklenmiyor ve yeterince desteklenmiyor.
Çiftçinin verimli üretime teşvik edilmesi, enflasyon ile mücadeledeki en önemli silahımızdır. Nasıl halk ve tüm iş dünyası enflasyon ile mücadelenin bedelini ödüyor, gıda fiyatlarının düşmesi için bu bedeli Türkiye ödemediği takdirde aynı davranışta bulunup farklı bir sonuç beklemekten öteye gidemez.
Enflasyon ile mücadelenin en önemli unsurunun verimlilik olduğunu biliyorum. Aynı girdi maliyeti ile daha az üreten ülkenin daha ucuza gıda tüketmesini beklemek büyük bir hatadır.
Her yıl aynı cümleleri duyuyoruz “tarıma destekte rekor” veya tarımsal destekleri yüzde 50 artırdık gibi söylemler ne yazık ki ancak algı üretir; algı ile karın doymaz.
Hayvancılıkta bu yıl yaşananlar ve 2025 beklentileri
2024 yılında hayvancılık sektöründe neler oldu şöyle bir anımsayalım.
Ocak ayında verimsizliğe rağmen üreticinin yüzü gülüyordu. Yıla başlarken et ve süt tarafında, üretimin tüketimi karşılayamadığı bir gerçekti. Süt üretiminde, üretimin yetmediği yüksek ses ile konuşuluyor, bakanlık kanadında gelebilecek fahiş zamların önüne geçmenin formülleri aranıyordu.
Et ithalatının serbest piyasa tarafından yapıldığı takdirde fiyat artışına engel olamayacağı geçmiş tecrübeler ile sabitti. Bakanlık kanadında Et ve Süt kurumu (ESK) üzerinden ithalatın yapılması için hummalı çalışmalar yürütülüyordu ancak bu yöntem daha önce hiç denenmemişti. Diğer yandan piyasa oyuncuları ESK’nın bu girişiminin başarılı olacağına dair hiç inancı yoktu ve fiyatlamalar öngörülemez şekilde artarak devam ediyordu.
Süte gelirsek; ocak ayının sonunda çiğ süte yüzde 17’lik bir zam açıklandı.
Bakanlık çok net bir mesaj verdi ve süt üreticisinin artık hiçbir zaman maliyetinin altında üretim yaptırılmayacağını, 3 ayda bir kurulun toplanıp maliyetlere gelen zamlara göre yeni fiyat açıklayacağını ve üreticinin gönül rahatlığı ile üretmesini teminat altına aldığını beyan etti.
Ayrıca TİP sözleşmeler sayesinde üreticinin de sanayicinin de adil koşullarda üretmesini sağlayacağını en üst perdeden beyan etti. Artık herkes süt üreticisinin zararına üretim yapmak zorunda bırakıldığı için anaç hayvanlarını kestiğinin farkında idi. Et açığının bu sebep ile oluştuğu netlik kazanmıştı.
Haftalar geçtikçe süt eksikliğinin boyutu ve et açığının fiyatlara getireceği zamlar daha çok konuşulmaya başladı. Ete sürekli zam geliyor süt üreticileri firmalara naz yapıyordu.
Nisan ayında et fiyatları tavan yaptı. Ocak ayında kilosu 266 lira olan karkas etin fiyatı 400 liraya dayandı. Televizyonlar adeta et reyonuna döndü. Tüm kanallar ete gelen zamları tartışır oldu…
Nisan ayında ESK aylardır çabaladığı ithalatı başardı ve piyasaya uygun fiyattan et sokmaya başladı. Ocak ayında asgari ücrete gelen müthiş zam tüketiciyi çılgına çevirmişti. Tabii bu tüketim fi yatları tetikliyordu.
Benzer durum süt üretiminde de bekleniyordu. Temmuz ayında mevsime bağlı üretimin düşmesi sonucunda, süt ürünlerine gelebilecek zamlar gündemdeydi. Üreticiler kendi aralarında fiyatlara gelecek zamları konuşurken, iş çığırından çıkmasın diye Bakanlık yüzde 8 bir zam daha yaparak serbest piyasada oluşabilecek daha yüksek bir fiyatın önüne geçmeye çalıştı.
Haziran ayında durum biraz farklılaştı. ESK ithalatı becermiş ve piyasaya yetecek kadar ithalat yapabilir durumda olduğu için kontrol sağlanmıştı. Ancak tüketici ocak ayında aldığı zammı artık eridiğini hissetmeye ve tüketimini kısmaya başlamıştı.
Süt sektöründe temmuz ve ağustos ayları üretimin en düşük ama talebin en yüksek olduğu aylardır. Buna rağmen süt sanayicisi alımlarını azaltma kararı aldı. Stoklar şişmiş ve talep beklenenin çok altında seyrediyordu. İndirim marketleri indirimler ile süt satışlarını ayakta tutmaya çalışırken gelen fiyat baskısı sanayiciyi bir çıkmaza sürükledi. Tüketicinin frene basmasının dışında bankaların yüksek faizlerinden kaynaklı stok maliyetlerine sanayici artık katlanamıyordu. Bu daha önce görülmemiş bir durumdu.
Bir anda tüm sektör paydaşları kendini beklenmedik kaotik bir ortamın içinde buldu. Süt üretimi azalmadığı gibi, tüketim artmamış ve sütler ortada kalmaya başlamıştı.
Ağustos ayında sanayiciler ağzına kadar dolan stoklarının maliyetini azaltmak için üreticilere geriye dönük iade faturaları kesmek sureti ile maliyetlerini kontrol altına almaya çalıştılar. Bakanlık bu davranışın kanunsuz olduğunu söylemesine rağmen sanayici direndi.
Bakanlık yine devreye girdi ve üreticiyi korumak üzere ihraç kayıtlı süt tozu alımına başladı.
Eylül ve Ekim aylarında bu hamle sonuç getirdi ve piyasa bir nebze duruldu ancak bir problem vardı. Yem fiyatlarına gelen zamlar bu sefer üreticiyi yine sıkıştırmaya başlamıştı ve üretim maliyetleri satış fiyatının üzerine çıkmıştı.
Bu sefer enflasyon ile mücadele kapsamında süte zam yerine bakanlık süt desteklemelerini litre başına 50 kuruştan 1 liraya çıkarttı.
Yani anlayacağınız son sürat giden bir lunapark treni gibi yaşanan bir yıl. Tabii daha önce et fiyatlarından ağzı yanan bakanlık dizginleri fazla sert çektiği için yine üreticiler ses yükseltirken, Maliye Bakanlığı ile üretici arasına sıkışan bakanlık zor bir dönem yaşıyor.
Kıymetli okuyucular, anlayacağınız faiz enflasyonunun sonucu, ancak enflasyon sebebinin verimsizlik olduğu sonucu çıkıyor.
2025’te neler olacak?
Peki şimdi ne mi olacak; 2025 yılında muhtemelen yüzde 30-40 bandında bir ücret zammı olacak, ancak alım gücünü yeterince telafi etmeyeceği için talep 2024 başında olduğu gibi yüksek olmayacak.
Şu durumda süt üretiminin dengeye geldiği söylenebilir. ESK, hem et hem süt tarafında regülasyonda başarılı. Fiyatlar daha stabil ama üreticiyi tatmin edici olmayacak gibi duruyor. Bu ekonomi düzelmeden bizim sektörde çok büyük değişiklik beklemeyin. Tek çaremiz hızlı bir şekilde üreticinin daha verimli üretmesini sağlamak. Daha az hayvan ile daha çok süt ve et üretmek.