Edebiyatın en güçlü isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yapıtlarında klasik Türk müziğine özenle yer vermesini, bir müzikolog kadar derinliğine bilgisine, tabii ki en çok, bu alana tutku ile bağlılığına ve sevgisine yormamız gerekir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cemal Reşit Rey Türk Müziği Topluluğu, Tanpınar’ın eserlerinde geçen büyük bestekarları ve eserlerini bir konser etkinliğinde dinleyicisi ile buluşturdu.
AHMET Hamdi Tanpınar, Beş Şehir’de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ile ilk ve son defa konuştuğu, Erzurum Lisesi’ndeki ziyaretinden izlenimler aktarır okurlarına. Kendisinden, sakin, kibar, daima dikkatli ve her şeye alakalıydı diye bahseder. “O günü, Erzurum Lisesi’ndeki hocalara, talebelere, orada rastlayacaklara vermişti. Ne pahasına olursa olsun sözünü tutacaktı. Yemeğe kalmayacaktı, fakat ikindi çayını içmeye razı oldu. Yarım saatte gidecekti” satırlarını aktarır.
Cumhuriyet’in kurulduğu yıl, ilk görev yeri Erzurum’da bulunan edebiyat öğretmeninin; daha sonra çokça karşılaşacağı, hepsinde de kanepesi kırık öğretmenler odasındaki yaşamında bir kez olan konuşmalarını hatırlayacağı Gazi Mustafa Kemal ile tüm okul olarak beraberlikleri 3,5 saat sürer. O saatlerden zihnine yerleşenleri, eserine eşsiz üslubuyla aktarır edebiyatın çınarı. Hele ki medreselerin kapanmasına yönelik görüşlerini sorduğu sorusuna, girdiği ruh halini de aktardığı satırlarda şöyle demektedir:
“Medreselerin kapanmasına döndü ve bunun halk üzerindeki tesiri hakkında fikrimi almak istedi. Ses namına neyim varsa hepsini toplayarak, ‘Medrese survivance halinde bir müessese idi. Hayatta hiçbir müspet fonksiyonu yoktu. Kapatılmasının herhangi bir aksülamel doğuracağını zannetmiyorum’ dedim”.
Beş Şehir kitabındaki Atatürk ile karşılaşma bölümü bana, Ulu Önder ile Tanpınar benzeri deneyim yaşamış yazı üstatlarının kaleminden çıkanların bir eserde toplanmasının yerinde bir çalışma olacağına inandırmıştı. Gözlem yetenekleri en erişkin olan, yanı sıra gözlemlerini en iyi şekilde aktarma kabiliyeti taşıyan insanların yazdıklarından oluşan bir Atatürk kitabı. Her biri farklı bakıştan yansıyan, ayrı ayrı üslupta, ayrı zenginlikte yazılar…
Beş Şehir’in de içinde olduğu Ahmet Hamdi Tanpınar’ın başyapıtları, çok farklı bir buluşmaya kaynak oluşturdu. Tanpınar’ın kitaplarında geçen, özellikle Huzur ve Beş Şehir’de yer alan bestekarlar ve eserleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cemal Reşit Rey (CRR) Türk Müziği Topluluğu’nun ilk konserinde seslendirildi. Tabii ki Tanpınar’ın eşsiz satırlarından ve radyodan yansıyan sesinden aktarılan, kendi üslubunu ve derin müzik bilgisini yansıtan bölümlerle birlikte gerçekleşti konser.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cemal Reşit Rey (CRR) Türk Müziği Topluluğu’nun Şef Hakan Talu’nun önderliğindeki birbirinden değerli sanatçıları, Türkolog Reyhan Çınar’ın okumaları eşliğinde, Itrî’den, Dede Efendi’ye, III. Selim’den, Ahmet Rasim’e Yahya Kemal Beyatlı’ya ve eserlerine uzandı. İki konuk sanatçı Çiğdem Yarkın ve Gül Yazıcı’nın da güçlü icraları ile konsere renk kattığını ifade etmeliyim.
Konser arasında sunulan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın eserlerinden, radyo programlarından alıntılar benim de içinde olduğum dinleyiciler tarafından dikkatle, memnuniyetle dinlendi. Tabii birbirinden güzel klasik Türk müziği eserleri de.
GARPÇI İKEN ŞARKÇI OLDU
1 ARALIK 1951 tarihli Varlık dergisinde “Aziz Yaşar Nabi’ye” başlıklı yazısında şunları ifade ediyor Tanpınar:
“Her eserimin başında, en küçük şiirimde bile garptan veya bizden bir musiki eseri vardır. Belki de beni nevi şahsiyatımın asıl idrakine ancak eriştiğimiz zaman varlığını öğrendiğimiz noktalara getiren musikidir. Kompozisyon için de örneğin musiki olmuştur. Aziz Nabi, görüyorsun ki hayatım gecikmelerle doludur. Buna bir yığın düşünce cezir ve metnini de ilave ediniz. 1932’ye kadar çok cezri bir garpçıydım, şarkı reddediyordum. 1932’den sonra kendime göre tevsir ettiğim bir şarkta yaşadım. Asıl yaşama iklimimizin böylesi bir terkib olacağına inanıyorum. Beş Şehir ve Huzur bu terkibin araştırmalarıdır. Yazacağım öbür eserlerin de çekirdeği budur”.
Konserde ilk seslendirilen Abdülkadir Meragi’nin Segâh Kâr eseriyle ilgili Huzur romanında şu tarifleri yapıyor Tanpınar:
“…mücevherlerle garkolunmuş sekiz çifteli kayıklardan seyredilen boğaz manzaralarına benzeyen karlar şeklinde bahsettiği kâr formu Türk müziğinin Mevlevi ayinleriyle en büyük formlarında eserlerdir. Bu formda ilk örnekleri Abdülkadir Meragi Kâr ile bestelemiştir… Türk musikisi üç büyük eser etrafında gelişmesini yapar. Abdülkadir Meragi hiç dinleyemediğimiz, Segâh Kâr, Itrî’nin Neva Kârı, isterseniz buna Mevlânâ için yazdığı Na’tı da ilave edebilirsiniz veya birinden birini tercih edersiniz ve Dede Efendi’nin ‘Ferahfeza Ayini. Bu üç eser yumuşak çizgiler medeniyetinin sadece üç ayrı çehresini vermezler, bütün bir tarihi de verirler”.
“MUSIKI TARIHIMIZ HENÜZ YAZILMADI”
HAMMÂMÎZÂDE İsmâil Dede Efendi için şu ifadeleri kaleme alır Tanpınar:
“…İsmail dede Pagan zevkle imanın birbirine karıştığı 15’inci asır İtalyan ressamlarına benzer. İsmail Dede Itrî, Zaharya, Tamburi Mustafa Efendi, Ebû-Bekir Ağa gibi her biri musikimizin ayrı bir devrini temsil eden büyük musikinişaslarımızın sonuncusudur. Belki bu saydıklarımızın arasında bizim henüz tanımadığımız yahut tekâmül zincirinde yerini tayin edemediklerimiz vardır. Musiki tarihimizin henüz yazılmadığını başta hatırlatmak en doğrusudur. Fakat öyle de olsa Dede vaziyeti değişmez, O Türk musikisidir, son büyük ustasıdır. Hatta daha ileriye gid biintirazı muhteyem yapan dehasıdır.”
‘yahya kemal, orkestra şefi’
Konserin, İstanbul Radyosu’nda şair Yahya Kemal Beyatlı için yapmış olduğu bir konuşmasının kendi sesinden aktarıldığı bölümünde Tanpınar şöyle diyor: “(Yahya Kemal Beyatlı) O, bir kültürü ferdi bir macera gibi yaşayan, yaşamak isteyen insandı. Onun için tesiri bu kadar büyük oldu. Hayatımızda kalıntı halinde gördüğümüz bir yığın şey onunla değer kazandı. Musikimiz, masallarımız, tarihimiz dilimiz ve insanımız… Bir şairden ziyade onu şef ve orkestracılara benzetmek hiç hatalı olmaz”.
çengelköy sırtlarında dinlenen ‘mahur beste’
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Mahur Beste’ romanını Abdülkadir Meragi Eyyubí Ebubekir Ağa’ya ithaf ettiği bilinir. Büyük bestekarın eseri ‘Mahur Beste’nin hayranı olan Tanpınar, Huzur’da şu ifadeleri kullanmakta: “…(Mümtaz) Nuran’la Çengelköyü’nün tepesinde Rasathane’nin biraz ilerideydiler. Gökte büyük bulutlar vardı ve akşam, taa uzakta şehrin üstünde bir altın bataklığı gibi çukurlaşıyordu. Mümtaz uzun zaman etrafa çöken hüznün, o hatıra renkli ışığın bu akşamdan mı, yoksa besteden mi geldiğini anlayamamıştı…”
söz tekrar tanpınar’da:
“Ahmet Rasim ile bir defa karşılaştım. Beni dinler gibi oldu ve hemen arkasından ‘Bestenigarını sever misiniz? diye sordu’. Biraz şaşırmakla birlikte ‘Hem de çok’ dedim. Ben muharriri aramıştım, karşıma musikişinas müverrik çıkmıştı”.