Türk devletleri fakirdir ve kalkınmak için dış kaynaklara ihtiyaç duymaktadırlar. Türkiye’nin bu türden bir ihtiyaca cevap vermekten uzak olduğu ise aşikardır.
Birkaç gün önce bazı Türk devletleri Lefkoşe’ye büyükelçiler göndererek Rum devletiyle gelişen ilişkilerini en üst seviyeye çıkarmış oldular. Türkiye’de kamuoyu gayet sert tepki gösterdi. Bazı gözlemcilere göre beş devlet Lefkoşe’ye büyükelçi göndermekle ülkemize ihanet etmişlerdi. Örneğin, kendisi dış fonlara ihtiyaç duyarken Türkiye’nin Kırgızistan’ın ülkemize olan borcunun affedildiği hatırlatılıyor, karşılığının Kırgızistan’ın Lefkoşe’ye büyükelçi göndermek mi olduğu sorgulanıyordu. Basında yer alan haberlere göre, AB beş Türki ülkeye 12 milyar dolar yatırım yapmayı taahhüt etmiş ama bunu ülkelerin Kıbrıs’ı tanımalarına, büyükelçi göndermelerine bağlamıştı. Değerlendirmelere bakılırsa, söz konusu devletler gerçekleşeceği bile belli olmayan bir meblağ için ruhlarını satmışlardı.
Yine de eleştirel sesler eksik kalmadı. Bir gözlemci, aslında olanların geçmişte gerçekleşenlerin devamı niteliğinde olduğuna işaret ederek, birdenbire büyük tepki göstermenin nedenini anlamadığını dile getirdi. Emekli bir diplomat, dostlarına (ne mutlu ki aralarında ben de bulunuyorum) gönderdiği notta Kırgızistan’ın 27 Eylül 2024 tarihinde Kıbrıs’la karşılıklı olarak vizeleri kaldırdığını ve Türkiye’den herhangi bir ses çıkmadığını belirtiyordu. 19 Aralık 2024’te Özbekistan Kıbrıs’ı tanımış ve Roma’daki büyükelçisini itimatnamesini sunmak üzere Lefkoşe’ye göndermişti. Kazakistan ise 21 Şubat 2025’te Lefkoşe’ye doğrudan büyükelçi atamış ve büyükelçi Rum hükümetine itimatnamesini sunmuştu. Keza, Türkmenistan’da Roma büyükelçisini Lefkoşe’de de temsil ile görevlendirmiş ve bu kişi de itimatnamesini sunmuştu. Bu bilgilerin ışığı altında, beş Türki devletin Lefkoşe’ye büyükelçilerini göndermeleri pek şaşırtıcı olmuyor. Hatta, bu koşullar altında insan, Türki devletlerin Türk kamuoyunun birdenbire sert tepki vermesine şaşırmış olabileceklerini dahi düşünebiliyor.
Hükümetin sessizliği insanı şaşırtıyor
Bu gelişmeler karşısında Türk hükümetinin sessizliği ilgi çekici. Her konuda düşüncesini beyanda fazlasıyla heveskar olan hükümetin sessizliği insanı şaşırtıyor ama nedenini bilmiyoruz, ancak tahminde bulunabiliriz. Mesela hükümetimiz muhtemelen olacakları biliyordu fakat Türki dostlarını Kıbrıs’a elçi göndermemek konusunda ikna etmeyi başaramamıştı. Söyleyecek fazla sözü yok, sadece fırtınanın kısa sürede dineceğini ümit ediyor. Aslında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türki devletlerin toplantılarına katılıyordu, katılanlara hitap etme imkanı da buluyordu; fakat hiçbir devletin kendisini tanımayı vaat etmediği anlaşılıyor.
Türk devletlerin dış siyasette karşılaştıkları sorunlar düşünülünce, Kıbrıs Türk devletini neden tanımadıkları daha iyi anlaşılacaktır. AB’nin 12 milyar Euro yatırım vaadinden söz ettiğimizde, aslında karşılaştıkları ilk büyük güçlüğe de işaret etmiş olduk. Bu ülkeler fakirdir ve kalkınmak için dış kaynaklara ihtiyaç duymaktadırlar. Türkiye’nin bu türden bir ihtiyaca cevap vermekten uzak olduğu ise aşikardır. İkinci olarak, bu ülkelerin hepsi yakın tarihte dünya sahnesine çıkmışlardır, Küresel ilişkiler kurmak ve milletler camiasının içinde yer almak istemektedirler. Bu nedenle AB ile daha yakın ilişkiler kurmak istemeleri ve bunu Türkiye aracılığıyla yapmak istememeleri doğaldır. Üçüncü olarak, bu ülkelerin hepsinin Moskova ile çok yönlü ilişkileri vardır, birçok konuda nasıl davranmaları gerektiği konusunda Moskova’dan ilham alırlar.
Türk devletler, ayrılıkçı hareketlerden çekiniyor
Bu ülkelerin duyarlı oldukları bir dördüncü husus daha var. Hepsi Stalin’in haritacılığının ürünüdürler. Stalin bir ülkenin hudutları içinde komşu ülke kökenli insanların yer aldığı güçlü azınlıklara yer vermek konusunun ustasıydı. Her cumhuriyette birbiri ile geçinmekte zorlanan azınlıklar olacak, hakemliği ise Moskova yapacaktı. Sovyetler Birliği dağılınca, doğal olarak yeni devletler bu azınlık sorunlarını miras aldı. Bir örnek vermek gerekirse, Kırgızistan’a ait olan Fergana Vadisi bölümünün nüfusunun çoğunluğu Özbek’tir. Stalin’in etno-politik haritacılığının sorunlu sonuçlarını dünya Kafkaslarda çok sayıda azınlık sorununun doğurduğu acılara şahit olarak öğrendi. Türk devletlerin hemen hepsi, ayrılıkçı hareketlerle karşı karşıya kalmaktan çekiniyorlar. Dolayısıyla, sadece etnik köken üzerine kurulan devletlere karşı son derecede hassaslar.
Türk hükümetinin Türki ülkelerin dış ilişkilerinde gözetmek mecburiyetini hissettikleri sınırlamaları daha yakından tanıması, ülkemizin hangi bekleyişlerine olumlu cevap veremeyeceklerini kavraması lazımdır. Buna paralel olarak neyin mümkün olduğu konusunda kamuoyunun eğitilmesi, dost ülkelerin ihanet etmediğinin öğretilmesi de KKTC’de de Tayvan’a benzer şekilde birer ticari temsilcilik açmalarının mümkün olduğunu kendilerine hatırlatabilir. Belki diğer bazı ülkeler böyle bir jestten mutluluk duymayacaklardır, ama böylece dostlarımız Kıbrıs Türklüğüne değer verdiklerini göstermiş olacaklardır.