TCMB’nin en iyi ihtimal ile yaz sonuna kadar gösterge faiz seviyesinde bir indirim yapabilme ihtimalinin kolay olamayacağını düşündüğümüzde bireysel kredi müşterilerinin 2025 sonuna kalmadan tekrar ödeme güçlüğüne düşeceği çok açıktır.
19 Marttan itibaren iç siyasi gelişmelerin ekonominin önüne geçmesiyle birlikte yüksek şiddetli döviz kuru atağını yaşadık. TCMB’sının 1 aydır dolar/TL’de 38.00-38.20 seviyelerine kurduğu set neticesinde 50 milyar dolara yakın bir düzeydeki döviz rezervi kaybedildi. Vadeli uzlaşmalı döviz satış miktarı da (NDF) 3 milyar dolara yakındır. Böylece TCMB’nin net döviz rezervi 16 milyar dolara gerilemiştir. (toplam döviz yükümlülükleri ve swapların, döviz varlıklarından çıkarılmasıyla elde edilen hesaplamadır) TCMB’nin net döviz pozisyonunda gerçekleşen günlük değişimlere (swaplar ve hazine dövizleri hariç) bakıldığında ise, ilk 2 hafta içerisinde gerçekleşen 11,2 milyar dolar ve 12,4 milyar dolar şeklinde gerçekleşen rezerv kayıpları son günlerde 2,3 milyar dolar giriş, 3 milyar dolar çıkış şeklinde dengesiz bir vaziyette hareket etmektedir. TCMB’nin net döviz pozisyonu mart ayı ortasındaki 59 milyar dolar seviyesinden nisan ortasında 17,5 milyar dolar düzeyine gerilemiştir. Merkez Bankası’nın düzenli yapmış olduğu döviz satım müdahaleleri ile birlikte son 1 ayda dolar /TL kurundaki artış miktarı %4,5 düzeyindedir. Bu dönemde portföy yatırımı şeklindeki yabancı yatırımcı çıkışları, tüzel şirketlerden gelen döviz açık pozisyon riskini kapatma amaçlı döviz alımları ile 1 yılı aşkın süredir para piyasası fonlarına park etmiş olan bireysel yatırımcılardan gelen döviz alımı ile döviz cinsi serbest yatırım fonu alımları genel olarak döviz talebinin belirleyicisi olmuştur. Gerçek kişi yabancı para mevduat miktarı 138 milyar dolar ile 2023 Şubat ayındaki seviyesine hızla geri gelmiştir. Ticari yabancı para mevduat miktarı da şubat 2025’teki 60 milyar dolar düzeyinden nisan ayında 75 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. KKM bakiyesi de 19 milyar dolara kadar gerilemiş bulunmaktadır. Kur korumalı mevduatların %85’i bireysel müşterilerden %15’i de ticari müşterilerden oluşmaktadır.
TL cinsi kredilerdeki yıllık artış hızı %28 ile mart ayı itibarıyla 12 aylık ortalamalara göre %51 seviyesindeki TÜFE değişiminin oldukça altında hareket etmektedir. Bireysel kredilerdeki 13 haftalık yıllıklandırılmış artış hızı %42 ile diğer segmentlere kıyasla en yüksek orandadır. Ticari kredilerdeki artış hızı %36 düzeyindedir. Taşıt kredilerindeki artış ise, eksi %46 seviyesinde tüm seriden ayrışmış vaziyette hareket etmektedir.
TL cinsi ortalama kredi faiz oranlarına baktığımızda bireysel müşteriler için %70, ticari müşteriler için %60 ve konut kredileri için de %40 düzeyinde faiz oranlarının uygulanmakta olduğunu görüyoruz. Bireysel müşterilerin aylık gelirlerinde 2025 yılı için ortalamada %30 artış olduğunu göz önüne aldığımızda, bu düzeydeki bir faiz yükünün altından kalkınmasının mümkün olmadığını söyleyebilirim. TCMB’nin en iyi ihtimal ile yaz sonuna kadar gösterge faiz seviyesinde bir indirim yapabilme ihtimalinin kolay olamayacağını düşündüğümüzde bireysel kredi müşterilerinin 2025 sonuna kalmadan tekrar ödeme güçlüğüne düşeceği çok açıktır. Ticari tarafta da benzer bir şekilde ortalama FAVÖK marjlarının %13-%15 aralığında hareket etmekte olan üretici ve ihracatçı şirketlerin ağır bir faiz yükü altında kaldığını görmekteyiz. Son 1 yıllık dönemde döviz sepetindeki (%50 Avro-%50 Dolar) artış miktarı %23’tür. Mart sonu itibarıyla yurtiçi üretici fiyat endeksi (ÜFE)’de on iki aylık ortalamalara göre değişim oranı %35 düzeyindedir. ÜFE’ye göre TL’de son 1 yıldaki değerlenme %9, TÜFE’ye göre son 1 yıldaki değerlenme %18 seviyesindedir. Avro/TL kurunda son 1 ay içerisinde yaşanan %6,5’lik artış Avrupa’ya ihracat yapmakta olan şirketleri bir nebze de olsa rahatlatmış durumdadır. Ancak son 2 yıldır izlenmekte olan kontrollü katı döviz kuru sistemi, yüksek enflasyon ortamı altında imalatçı, sanayici ve ihracatçı şirketlerin finansallarını oldukça negatif yönde etkilemiştir.
Özellikle son 1 yıl içerisinde izlenen para politikasının bir gereği olarak TL’daki değerlenme potansiyeline güvenen reel sektör şirketlerinin almış oldukları döviz kredileri de ileriye dönük olarak açık pozisyon riski yaratmaktadır. FED’in ve Avrupa Merkez Bankasının faiz indirim dönemine devam etmekte olmalarına karşılık Türkiye’nin ülke riskinin yükselmiş olması, Dolar cinsi ticari kredi faizlerinin %9 seviyesine, Avro cinsi ticari kredi faizlerinin de %7 seviyesine yükselmesine neden olmuştur. Yurtiçinde ülke riskini arttırmamız yurtdışındaki faiz indirimi trendinden ayrışmamızı sağlamış bulunmaktadır. Ülke risk primini gösteren 5 Yıllık Kredi Temerrüt Takas (CDS) primi Şubat ayındaki 240 bps (%2.40) seviyesinden 380 bps (%3.80) seviyesine kadar hızlı bir yükseliş gerçekleştirdikten sonra halihazırda 330 bps (%3.30) düzeyinde bulunmaktadır. Türkiyenin dolar cinsinden 5 yıllık tahvil faizinin %7.05, 10 yıllık tahvil faizinin de %7.7 düzeyinde olduğunu görüyoruz. 1 aylık vadede yurtdışı yerleşiklerin kullandığı TL swap faizi %75 seviyesinden %45 seviyesine gerilemiş bulunmaktadır.
TL cinsi mevduattan kısmen çıkarak geçen sene para piyasası TL cinsi yatırım fonlarına park etmiş olan yerel yatırımcılar 3 aya kadar TL mevduat faiz oranlarının %50 seviyesinin üzerine tekrar yerleşiyor olması nedeniyle alacakları aksiyon önümüzdeki dönemin önemli belirleyicisi olacaktır. TCMB’nin bankaları %46 haftalık gösterge repo faizi yerine gecelikte %49 faiz üzerinden TL fonlama yapıyor olması ile ağırlıklı ortama fonlama faizini gösterge faizi üzerine taşımaktadır. Bu sürecin piyasada yaşanan güven kaybının tekrar yerine gelmesine kadar devam edeceğini düşünebiliriz.
Bu dönemde büyük bir hasar almış olan yatırımcı kesimi de TL cinsi tahvillere yatırım yapmış olan yabancı yatırımcılar ile özellikle orta ve uzun vadeli devlet tahvillerine yatırım yapmış olan kurumsal yatırımcılar olmuştur. (Borçlanma Araçları Yatırım ve BES Fonları) Yurtdışı yerleşiklerin TL sahipliği oranı son 2 ayda %20’den %11’e doğru hızlı bir düşüş kaydetmiştir. 2 yıllık gösterge TL Tahvil faizi %38’den %51,54’e, 5 yıllık tahvil faizi %29,63’ten %38,95’e, 10 yıllık tahvil faizi de %23,83’ten %35’e kadar yaklaşan hızlı yükselişler gerçekleştirmiştir. Bugün itibarıyla 2 yıllık gösterge tahvilde %46,74, 5 yıllık tahvilde %36,10 yıllık tahvilde ise, %28.60 faiz seviyelerinden işlemlerin gerçekleşmekte olduğunu görmekteyiz.
BİST.100 endeksi 18 Martta gördüğü en yüksek 10872 seviyesinden 24 Martta 8872 seviyesine kadar %18 düzeyinde hızlı bir düşüş kaydederken banka hisseleri başta olmak üzere %35-%40 düzeylerinde hisse senedi fiyatlarında 1 ay içerisinde çok yüksek oranlarda düşüşler yaşanmıştır. Yurtdışı yerleşiklerin TL hisse senetleri sahiplik oranında %36 düzeyinden %28 düzeyine doğru bir gerileme gerçekleşmiştir.
Hayatta her tercih bir vazgeçişi içermektedir sözüne inandığım şekilde siyasi olarak yapılan tercihlerin ekonomik bedelleri son 1 ay içerisinde oldukça yüksek olmuştur. Bu noktadan itibaren TCMB, yurtiçi piyasada katı kontrollü döviz kuru politikası sürdürerek yurtiçi yatırımcıların tekrar TL’ye güvenlerinin sağlanmasına gayret sarf edecektir. Yabancı yatırımcılar açısından ise, güven tekrar kaybedildiği için aynı portföylere aynı risk iştahına sahip olan yatırımcılar uzunca bir süre teveccüh göstermeyecektir. Malum güven bir kez kaybedildiğinde ruh aynı bedene tekrar kolay kolay geri dönmüyor. Döndüğünde de beden aynı beden olmuyor.
Önümüzdeki süreçte şayet yurtiçi yatırımcılardan ilave bir döviz talebi gelecek olur ise, TCMB’nin %49 faiz üst bandını ilk etapta sürdürmeye devam edeceğini döviz talebin seyrine bağlı olarak da daha sıkı bir duruşun tercih edilebileceğini düşünebiliriz. Bu noktadan sonra faiz koridorunun tekrar arttırılması veya zorunlu karşılıkların yükseltilmesi şeklindeki tercihlerin devreye alınabileceği düşünülebiliriz. Bu yönde atılabilecek adımların da TL cinsi Mevduat ve Kredi faizlerinde yeni yüksek seviyelerin görülmesi sonucunu beraberinde getireceğini hatırlatmak isterim.
Sonuç olarak 2 yıla yakın bir zaman zarfında ekonomi yönetimin verdiği emek 1 ay gibi kısa bir süre içerisinde büyük ölçüde ziyan edilmiştir. Küresel piyasalarda gümrük tarifelerinin Türkiye’ye getireceği orta ve uzun vadeli etkileri de önümüzdeki dönemde alınan kararların kesinleşmesi ile birlikte daha net bir şekilde analiz etmek mümkün olabilecektir.