ABD hisse senedi piyasaları 44 günde 11,1 trilyon dolar değer kaybetti.
Hem içeride hem dışarıda ileride çok konuşulacak tarihi günlerden geçiyoruz. Yaşadıklarımız gelecekte çok ders çıkarılacak günler olmasına rağmen bugün için büyük bir belirsizlik anlamına da geliyor. İçeride siyaset o kadar ön plana çıkmış durumdaki yakın geçmişteki verilerin geleceğe sinyal vermesi bu aşamada çok zorlaşmış durumda. Bir önceki yazımızda Sayın Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile ilgili sürecin siyasi ve hukuki gelişmelerinin ekonomideki gidişatı belirleyeceğini belirtmiştik. Hangi şartlarda neler olabileceği konusunda da görüşlerimizi paylaşmıştık. O yazıda yaşanan ekonomik gelişmelerin ekonomik hasarını azaltmak için ekonomi politikalarımızda ciddi bir kurgu değişikliği ihtiyacı doğduğunu da belirtmiştik (Siyaset, hukuk ve ekonomi). Aynı noktadayız. Bu değişim ihtiyacını iki yıldır vurguluyoruz. Küresel ekonomide son yaşananlar ile birlikte bu gerekliliğin daha da arttığı düşüncesindeyiz.
Servet kaybı çok yüksek, büyümeyi olumsuz etkileyecek
Yaklaşık bir ay kadar önceki yazımızda küresel ekonomide stagflasyon ihtimalinin artmaya başladığını söylemiştik. Bu artık ihtimal olmaktan çıkmış, büyük bir olasılık haline gelmiş görünüyor. Trump’ın geçtiğimiz yıl Kasım ayında göreve başlamasıyla hızla artan küresel belirsizlik geçtiğimiz hafta reciprocal (mütekabiliyet)’e dayanan son tarife açıklamalarıyla had safhaya ulaşmış oldu.
ABD hisse senedi piyasaları 44 günde 11,1 trilyon dolar değer kaybetti. Bu rakam, ABD GSYİH’sinin yaklaşık %38’ine denk geliyor. ABD’nin gümrük vergileri son 100 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Misillemeler devam ederse son 200 yılın en yüksek seviyesine yükselebilir.
Trump Nisan ayı öncesi tüm ülkelere koymuş olduğu %10’luk vergi üzerine mütekabiliyete dayalı ortalama %25 daha yeni vergi getirdi. Öncesinde Kanada ve Meksika’ya %25’lik ortalama vergileri zaten koymuştu. Mütekabiliyete dayanan vergilerin ortalaması %25 olmakla birlikte az gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülke için %10’lar civarında belirlenmiş durumda. Buna karşın, Avrupa Birliği’ne sabit %20, Çin’e karşı ise %34 yeni vergi getirildi. Yüksek oranlar genelde Asya ülkelerinde izleniyor. Örneğin Güney Kore’ye %26, Sri Lanka‘ya %44, Tayland’a %37, Malezya’ya %24, Japonya’ya %24 yeni vergi gelmiş durumda.
Çıkış umudu var mı?
Bundan sonra ne olacak en önemli sorulardan birisi olarak karşımızda duruyor. Sorunun kendisi de bugün küresel piyasalardaki en önemli sıkıntıyı ifade ediyor. Bu da belirsizlik. Son aylarda küresel belirsizlik endeksleri hızla yukarı gitmeye başlamıştı. Bu endekslerin daha da yukarı gitme olasılığı çok yüksek görünüyor. Böyle bir ortamda öngörü yapabilmek, farklı senaryo oluşturabilmek ve buna göre pozisyon almak ekonomik birimler için son derece zorlaşmış durumda. Belirsizlik finans piyasalarının en önemli sorunu görünüyor.
Mütekabiliyete dayalı vergilerin önümüzdeki günlerde birçok ülke için ABD ile müzakereye açık bir süreç oluşturduğunu vurgulamamız gerekiyor. Bunun anlamı 185’ten fazla ülkeyle ABD’nin karşılıklı görüşmesi, vergilerin inmesi-artması mümkün demektir. ABD’nin Çin’le yaptığı ticaret savaşının aslında bir hegemonya savaşı olduğu ve bu müzakerelerde sadece ekonomik değil ekonomi dışı birçok konunun da gündeme geleceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla bu süreçlerin nasıl şekilleneceği uzun süre belirsizliğini koruyacak bir konu olarak karşımızda duruyor.
Trump’ın bu adımlarına karşı ABD içinde ve dünya genelinde ciddi tepkilerin doğmaya başladığını izliyoruz. Tüm bu gelişmeler Trump’ın ABD’deki gücünü nasıl etkileyecek; ayrı bir tartışma konusu olarak gündemde bulunuyor. Gelecek yıl Kasım ayında yapılacak seçimlerde Cumhuriyetçilerin kayba uğraması ve bugünkü rahatlığı bulamaması da ciddi bir olasılık haline gelebilir. Trump’ın önceki politika adımlarını da dikkate alacak olursak, geri adım atma ihtimalinin çok düşük olmadığını düşünüyoruz. Özellikle mütekabiliyete dayalı vergilerin pazarlığa açık olması geri adımları getirebilir. Fakat anlaşma olmaması durumunda vergi oranlarının daha da artma ihtimalini de unutmamak gerekiyor.
ABD’de de tarife uygulama konusunda başkanların büyük bir gücü bulunuyor. Bununla birlikte, bu gücün acil durumlarda kullanabileceğine dair yasal hükümler de bulunuyor. Bu anlamda, önümüzdeki günlerde ABD’de hukuki bir sürecin başlayabileceğini ve Trump‘ın ülke genelini ilgilendiren acil bir durum olmamasına rağmen bu kararları almasının doğru olmadığı ve geçerli olmadığına dair mahkeme kararlarının gelme olasılığı da bulunuyor.
Son dönemde yaşananlar, ABD borsalarında ve dolayısıyla ABD’lilerin servetlerinde ciddi kayıplara yol açtı. ABD büyümesinin ve enflasyonun olumsuz etkilendiği bu ortamda devreye giren servet etkisi Trump’a olan desteği önemli oranda azaltabilir. Cumhuriyetçi parlamenterler arasından Trump’ın politikalarına karşı olanların artmaya başladığı, hatta bazılarının Demokrat Parti'ye geçebileceği de konuşulanlar arasında bulunuyor. Böyle bir durumda da mevcut olumsuz tablonun durması hatta tersine dönme ihtimali artar.
Önümüzdeki dönemde yukarıda bahsettiğimiz olasılıkların ya da bazılarının gerçekleşme ihtimali, finansal piyasaları ve arkasından mal ve ürün piyasalarını pozitif yönde etkileyebilir. Fakat bunların olup olamayacağını söylemek şu anda çok güç. Trump’ın mevcut eğilimini sürdürmesi ve arkasından bugün olduğu gibi misillemelerin gelmesi durumunda hem ABD hem küresel ekonomi için durgunluk ve enflasyonun beraberce olduğu stagflasyonun gelmesi kaçınılmaz olacaktır.