Müslüman ve Hristiyan dünya arasındaki gerilimin en üst seviyeye çıktığı dönemde görev yapan Papa Francis, selefinin aksine İslam dinini dışlayan bir tavır içinde olmadı. Aksine, Arap Yarımadası ve Irak’ı ziyaret eden ilk papa oldu. O’nun döneminde Vatikan, Filistin Devleti ile ilk anlaşmasını imzaladı.
Katolik Dünyasının 266. Papa’sı olan Francis’in ölümüyle Vatikan’da yeni Papa’nın seçim süreci başladı. Yeni Papa olarak adı geçen pek çok isim var. Kimin seçileceğine ise, Vatikan’da 80 yaşın altındaki Kardinallerin oluşturduğu Papalık Meclisi karar verecek. Ancak yakın tarihte yaşananlara bakıldığında, Papalık makamının sadece Hristiyanlığın bir mezhebinin ruhani liderliğiyle sınırlı olmadığını, dönemin uluslararası konjonktürüyle de çok yakın ilgisinin bulunduğunu görmek mümkün. Vatikan her zaman seçtiği Papa ile uluslararası atmosferi de “gözettiğini” ortaya koymuş bir kurum. Yakın tarihte görev yapan Papalar bu durumun somut örneği gibi;
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ
- Dünyanın karşılaştığı en yıkıcı savaşlardan olan Birinci Dünya Savaşı döneminde Papalık görevinde bulunan XV. Benedictus, savaşan taraflar arasında yaptığı arabuluculuk denemeleri ile öne çıktı. Kendisinden sonraki Papalar barıştan yana aldığı tavır nedeniyle XV. Benedictus’i “barış peygamberi” olarak andılar.
- Ardından gelen Papa XI. Pius, o dönemde faşist Mussolini’nin etkisindeki İtalya’yla yaptığı Laterano anlaşması ile hatırlanıyor. Laterano anlaşması ile Papalık, başkenti Roma olan İtalya devletini tanırken, İtalya da Papalığın 44 hektarlık bir alan kaplayan Vatikan Kenti Devleti üzerindeki egemenliğini onayladı. Aynı anlaşma ile, tüm piskoposların devlete bağlılık andı içmeleri koşulu getirildi ve piskopos olabilmek için İtalyanca konuşan, İtalyan uyruğu olmak zorunlu kılındı. Böylece Mussolini Vatikan Devleti’ni kurarken, kendi devleti İtalya’yı da Katolik inancının merkezi konumuna getirmiş oldu. Nitekim Mussolini döneminde okullarda zorunlu hale getirilen din eğitimi faşizmin yaygınlaştırılması için kullanıldı. Din Eğitimi İtalya’da ancak 1985’te zorunlu olmaktan çıkarıldı. Aynı yıl Katolik inancı İtalya’nın resmi dini olmaktan da çıktı.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ
- Papa XII. Pius, İkinci Dünya Savaşı döneminde Papalık görevinde bulundu. Papa seçilmeden hemen önce Vatikan temsilcisi olarak Almanya’da da görev yapan Papa XII. Pius’in Nazi yönetimini yeterince kınamaması çok eleştiri aldı. Savuncuları Papa XII. Pius’in Nazi kurbanlarını kurtarmak için elinden geleni yaptığını söyleseler de, İtalya- Almanya cephesine karşı savaşan Müttefik ülkeler Papa’yı özellikle Yahudi soykırımına ses çıkarmadığı için çok sert eleştirdiler.
İkinci dünya savaşından sonra Komünist karşıtı bir tavır geliştiren Papa XII. Pius, Batı entegrasyonunun sıkı bir savunucusu haline geldi. 1949’da Sovyetler Birliği’nin kurduğu sistemi sert şekilde eleştiren bir kararname yayınlayan Papa XII. Pius, “tanrısız” komünistlere katılan veya hatta onlarla işbirliği yapan Katoliklerin aforoz edilmelerinin önünü açtı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ PAPALARI
- “İyi Papa John” adıyla da tanınan Papa XXIII. Ioannes’in Papalık makamında olduğu zamanlar, Soğuk Savaş’ın Avrupa kıtasından çıkıp, tüm dünyaya yayıldığı döneme rastladı. Nitekim Papa XXIII. Ioannes de topladığı İkinci Vatikan Konsili ile, Katolik ayinlerinin sadece Latince yapılmaları kuralını değiştirip, yerel dillerde de ayin yapılmasının önünü açtı. Böylece, Soğuk Savaş rekabetinin en sert yaşandığı gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde Katolik Kilisesi’nin halka yakınlaştırılması sağlandı. Dünya çapında kurulan yerli Katolik kilisesi hiyerarşileri, dolaylı olarak Batı’nın dünya çapında Komünizme karşı mücadelesine de destek sağladı.
(Papa XXIII. Ioannes’in Türkiye ile olan ilişkisi ise, 1935-1944 yılları arasında Türkiye’de dini görevde bulunması. Bu dönemde sıkı bir Beşiktaş taraftarı olduğu da ifade ediliyor)
- Papalık görevinde sadece 33 gün kalabilen Papa I. John Paul‘ün (Ioannes Paulus) ardından -ki kendisinin zehirlenerek öldürüldüğü söylentisi de hakim- , Papa II. John Paul (Ioannes Paulus) bu makama geldi. Görevde en uzun kalan Papalar arasına da adını yazdıran Papa II. John Paul, Polonya asıllı olmasıyla öne çıktı. 455 yıl aradan sonra ilk kez İtalyan olmayan bir Papa’nın göreve gelmesi, üstelik Demir Perde içinde yer alan Polonya’dan olması anlamlıydı; Papa II. John Paul, Berlin Duvarı’nın yıkılışı, iki Almanya’nın birleşmesi, Doğu Bloku ve Varşova Paktı’nın çöküş süreci ile, SSCB’nin dağılmasında önemli rol oynadı.
Nitekim kendisine yönelik suikast girişiminde bulunan Mehmet Ali Ağca’nın o dönemin Demir Perde ülkelerinden Bulgaristan ile ilişkileri çok konuşulmuştu.
YENİ YÜZYILIN PAPALARI
- Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Demir Perde’nin dağılmasının ardından dünya 11 Eylül travmasını yaşadı; Uluslararası konjonktürde El Kaida ya da İŞİD gibi aşırı İslamcı terör örgütlerinin yükselişi, buna karşı Batı’da İslam karşıtlığının artması öne çıkmaya başladı. 2000’li yıllarda göreve seçilen ilk Papa olan Alman asıllı XVI. Benedictus da İslam dini ve Müslümanlar’a karşı katı yaklaşımıyla tanınan Hristiyan bir din adamı olarak anıldı. Selefinin aksine, medeniyetler arası diyaloğa pek inanmayan XVI. Benedictus, görev süresi boyunca Müslümanlara karşı dinsel bir tartışma açma eğilimi de gösterdi.
Papa XVI. Benedictus’un döneminde Katolik Kilisesi’ndeki yozlaşma ve özellikle Papazların karıştığı çocuk tacizleri de çok tartışıldı. Ancak Katolik Kilisesi’nde muhafazakar görüşleri ile tanınan XVI. Benedictus bu konunun üzerine gitmek bir yana, Papa seçilmeden önce Almanya’da kilisede yaşanan çocuk tacizleri iddialarını “ört bas etmekle” suçlandı. Papa XVI. Benedictus 85 yaşına geldiğinde “sağlık sorunlarını” öne sürerek Papalık görevinden ayrıldı.
- Latin Amerika kökenli ilk Papa olan Francis, dünyada liberal rüzgarların estiği dönemde göreve başladı. Göreve geldiğinde ABD’de Demokrat Başkan Obama dönemi yaşanıyordu ve Obama’nın siyasi hamleleri arasında “Latin Amerika açılımı” da bulunuyordu. Nitekim Komünizmin arasındaki normalleşmede Papa Francis ciddi rol oynadı.
Papa Francis’in bir başka özelliği ise yaşamda sadelik ve tevazuyu öne çıkaran Cizvit tarikatından gelen ilk Papa olmasıydı. Tevazuyu seçildiği ilk günden itibaren ortaya koydu; El yapımı kırmızı ve Vatikan’ın haşmetiyle uyum içindeki kırmızı ayakkabılar yerine, herkesin satın alabileceği siyah botlarla Papa olarak çıktı insanların karşısına. Papa seçildiği gün kendisine tahsis edilen özel araçla değil, seçime katılan tüm Kardinalleri taşıyan otobüsle yolculuk etti. Vatikan’da Papa’ya tahsisli saray yerine mütevazı küçük bir evde yaşamayı tercih etti.
Papa Francis’in hem Latin Amerika kökeni, hem de Cizvitliğinin Güney Amerika’da giderek yükselen Vatikan karşıtı dini hareketlerin durulmasında etkin olduğunu söylemek mümkün.
Nitekim Francis’in Papa olarak yaklaşımları da Batı dünyasının içinde bulunduğu liberal akımla uyum içinde oldu; LGBT+ konularında son derece liberal bir tutum izleyen Francis, trans bireylerin Katolik olarak vaftiz edilmelerinin önünü açtı, eşcinsel evliliklerin de Kilise tarafından kutsanmasını sağladı.
Müslüman ve Hristiyan dünya arasındaki gerilimin en üst seviyeye çıktığı dönemde görev yapan Papa Francis, selefinin aksine İslam dinini dışlayan bir tavır içinde olmadı. Aksine, Arap Yarımadası ve Irak’ı ziyaret eden ilk papa oldu. O’nun döneminde Vatikan, Filistin Devleti ile ilk anlaşmasını imzaladı. İsrail’in Gazze’deki soykırıma varan operasyonlarını da en üst perdeden kınamaktan çekinmedi.
YENİ “HANGİ TARAFA” YAKIN DURACAK?
Son dönemde görev yapan Papalar’ın uluslararası konjonktürle ilişkileri göz önüne alındığında, 21 Nisan’da ölen Papa Francis’in yeni seçilecek yeni Papa’nın giderek cepheleşmekte olan yeni dünya düzeninde hangi tarafa “yakın” olacağı da merak konusu.
Olası Papa adayları arasında gösterilenler arasında Papa Francis’in izinden yürüyecek mütevazı ve yenilikçi adaylar kadar, Vatikan’ı eski katı sınırlarına taşıyacak çok muhafazakar isimler de yer alıyor.
Bu açıdan bakınca yeni seçilecek Papa’nın Avrupa’da hala büyük ölçüde “geçer akçe” olan liberal akımı mı, yoksa ABD’nin yeni Başkanı Trump’ın öncülüğünü yaptığı muhafazakar yaklaşımı mı benimseyeceği en büyük merak konusu.
Hep birlikte göreceğiz...