EZGİ TÜRKMEN - YEŞİM DİKİCİ ORHAN
Bugün yazımızda, vergi dünyamızı uzun yıllardır meşgul eden örtülü sermaye konusundaki ihtilaflı konularda yargıda yaşanan son gelişmeden bahsetmek istiyoruz.
Ticari hayatın işleyişinde kurumlar, üçüncü kişilere olduğu kadar kendi ortaklarına ve ilişkili kişilere de borçlanabilirler. Bu borçlanma ilişkisi, kurumların ilişkili kişileri ile kurulduğunda, zaman zaman kanundaki koşullara göre örtülü yoldan koyulmuş sermaye niteliğini de kazanabilir. Bu durumda, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun açık hükmü gereğince örtülü sermaye niteliğindeki borçlanmaların karşılığındaki faiz ödemeleri, kâr payı dağıtımı olarak kabul edilir ve borcu kullanan açısından kurum kazancının tespitinde gider olarak kabul edilmez. Kanun koyucu, örtülü sermaye niteliğinde olan tutarlar üzerinden hesaplanan faiz ve benzeri ödemeler ile kur farklarını dağıtılmış kâr payı saymaktadır. Tam da bu noktada, borç kullanan şirketin zarar etmesi durumunda, borç veren şirketin elde ettiği faiz ve kur farkı gelirinin iştirak kazancı istisnasından yararlanmasının mümkün olup olmayacağı, çok uzun yıllardır Mali idare ve mükellefler arasında ihtilaflara ve yargı makamları nezdinde de farklı içtihatlara sebep olmuştur.
Yargı tarafında geçmişte Danıştay’ın farklı daireleri arasında farklı içtihatlar ortaya çıkmış olmakla birlikte özellikle 2022 yılından beri, Vergi Dava Daireleri Kurulu tarafından konu mükellefler lehine yorumlanmakta ve borcu kullanan şirket zararda olsa dahi, borç veren Şirketin, kendisine yapılan faiz ödemeleriyle ilgili iştirak kazancı istisnasından yararlanabileceği yönünde kararlar tesis edilmekteydi. Fakat Vergi Dava Daireleri Kurulu, 2025 yılında verilen E.2024/774, K. 2025/2 sayılı son kararında, örtülü sermaye uygulaması kapsamında yapılacak düzeltme işlemlerine ilişkin içtihadını, bu düzeltmenin yapılması için Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 12. maddesinin 7. fıkrasının 3. cümlesinde yer alan "verginin kesinleşmiş ve ödenmiş olması" şartının aranması gerektiği yönünde değiştirmiştir. Bu içtihat değişikliği, örtülü sermaye kullanan kurumun zarar beyan etmesi ve vergi ödememesi durumunda, borç veren kurumun faiz gelirini iştirak kazancı istisnası kapsamında değerlendiremeyeceği sonucunu doğurmaktadır.
Söz konusu kararı özetle analiz edecek olursak: İhtilaf konusu olayda, Vergi Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi, örtülü sermaye kullanan kurumun zarar beyan etmesi ve vergi ödememesi durumunda, borç veren kurumun faiz gelirini iştirak kazancı istisnası kapsamında değerlendiremeyeceği yönünde karar vermişlerdir. Bu kararlar, örtülü sermaye kullanan kurumun faiz giderlerini vergiye tabi kazanca eklemesi ve bu vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartına dayandırılmıştır.
Ancak temyiz aşamasında, Danıştay 9. Dairesi, söz konusu kararı bozarak örtülü sermaye kullanan kurumun zarar beyan etmesi halinde dahi, örtülü sermaye üzerinden hesaplanan faiz giderinin kâr dağıtımı olarak değerlendirileceğini ve bu nedenle borç veren kurumun faiz gelirini iştirak kazancı istisnası kapsamında değerlendirebileceğini belirtmiştir. Bu karar, örtülü sermaye kullanan kurumun zarar etmesi ve vergi ödememesi durumunda dahi, borç veren kurumun faiz gelirini iştirak kazancı istisnası kapsamında değerlendirebileceği yönündedir.
Ne var ki Bölge İdare Mahkemesinin ilk kararında ısrar etmesi üzerine, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, borç veren tarafında düzeltme yapılabilmesi için Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 12. maddesinin 7. fıkrasının 3. cümlesinde yer alan "verginin kesinleşmiş ve ödenmiş olması" şartının aranması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Bu nedenle, davacının temyiz istemini reddederek, Bölge İdare Mahkemesi'nin olumsuz olan ısrar kararını onamıştır.
Özetle, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, daha önce benzer davalarda verdiği kararların aksine, örtülü sermaye uygulaması kapsamında yapılacak düzeltme işlemlerine ilişkin içtihadını değiştirmiştir. Bu içtihat değişikliğinin gerekçesi, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 12. maddesinin 7. fıkrasının 3. cümlesinde yer alan "verginin kesinleşmiş ve ödenmiş olması" şartının, hesap dönemi kapanmadan önce yapılacak düzeltme işlemleri bakımından da geçerli olması gerektiği yönündeki değerlendirmedir. Kurul, bu değerlendirme ışığında, örtülü sermaye kullanan kurumun zarar beyan etmesi ve vergi ödememesi durumunda, borç veren kurumun faiz gelirini iştirak kazancı istisnası kapsamında değerlendiremeyeceği sonucuna varmıştır. Bu noktada, karara hukuken katılmamış olsak da yargının son kararı ile önceki içtihadını değiştirdiğini açıkça belirtmesinin, bundan sonraki yaklaşımlarının da aynı yönde olacağının göstergesi olacağını düşünüyoruz.