Türkiye'nin Avrupa'ya çıkaracağı faturalardan birinin "nükleer güç" olma olasılığı kimseyi şaşırtmasın.
ABD'nin Başkan Donald Trump'la başlayan "içe dönüş" politikası küresel güvenlik meselesinde tüm taşları yerinden oynattı.
Trump politikaları, ABD'den bakıldığında görünen en büyük küresel rakibin Çin olduğunu ortaya koydu. Avrupa'dan bakınca ise "rakip" farklı. Ukrayna'nın neredeyse yarısını işgal eden, Gürcistan'ı bölen, Balkanlar'ı da karıştırmaya başlayan Rusya, yaşlı kıta açısından en ciddi "hasım" konumunda.
Ukrayna'daki savaş Rusya'nın konvansiyonel gücünün durdurulabileceğini ortaya koydu. Ancak Moskova'nın elinde bir de "nükleer güç" var; Avrupa'yı ciddi şekilde ürküten bir nükleer silah gücü bu.
İLK HAMLE POLONYA'DAN GELDİ
ABD'nin son 75 yıldır Avrupa'ya sağladığı en büyük koruma şemsiyesi, önceleri SSCB'ye, ardından da Rusya'ya karşı kurduğu nükleer caydırıcılıktı. ABD'nin geri çekilmesi halinde, Avrupa'daki mevcut nükleer gücün Rusya'yla rekabet edebilme şansı yok. Nitekim Avrupa ülkelerinde "nükleer silaha hücum" evresine girilmiş görünüyor.
İlk resmi açıklama Rusya'nın nefesini ensesinde hisseden Polonya Başbakanı Tusk 'dan geldi. Tusk, Parlamento'daki konuşmasında ülkesinin nükleer silah elde etmeye çalışacağını açıkladı. Avrupa'da nükleer güç olarak öne çıkan Fransa, yaşlı kıtadaki yeni "nükleere hücum" trendini beslemeye hevesli. Nitekim Tusk da ülkesinin Fransa'nın "nükleer şemsiyesi altına girme" eğiliminden bahsetti konuşmasında.
ORTA DOĞU DA HAREKETLİ
Trump'ın ABD'yi "küresel jandarmalık" görevinden çekmeye başlamasıyla birlikte Orta Doğu da nükleer silah meselesinde hareketlenmiş görünüyor.
İran'ın durumu malum; Tahran yönetiminin "nükleer planımız barışçı amaçlar içeriyor" açıklamasının dünyada pek alıcısı yok. Nitekim Trump da geçen hafta yine İran'ın nükleer kapasitesini konu edip, bunun nükleer silah gücüne dönüşmemesi için Tahran'la "diyaloğa hazır olduklarını" açıkladı.
İran'ın ABD'ye yanıtı ise olumsuz oldu. Hamaney ABD'yi "dünyanın zorbası" olmakla suçlayarak, "Bazı zorba hükümetlerin müzakere konusundaki ısrarları, sorunları çözmeyi değil, tahakkümlerini artırmayı amaçlıyor" dedi. Belli ki Filistin, Suriye ve Lübnan üzerindeki etkisini kaybeden İran'ın nükleer güç konusunda geri adım atmaya niyeti yok.
İran'ın durumu, Orta Doğu'daki en büyük rakibi Suudi Arabistan'ı da hareketlendirmiş görünüyor. Suudiler'in yakın zamanda ülkeyi ziyaret edecek Trump'dan bu konuda "anlayış ve destek" isteyeceklerinin işaretleri gelmekte.
Ve elbette nükleer programını hiç açık etmeyen, ancak Orta Doğu'daki hemen herkesin nükleer silah sahibi olduğuna inandığı İsrail de hesaba katılmalı.
ABD'nin geri çekilmesiyle birlikte Avrupa'da değeri artmaya başlayan Türkiye'nin de bu yeni trendden etkilenmemesi imkansız. Yıllarca "ittirdikleri" Türkiye'yi, şimdilerde yanlarına çekmeye çalışan Avrupalılar, bunun bedelinin ne olacağını bulmaya çalışıyorlar.
Suriye'de İsrail'le, Karadeniz'de Rusya ile karşı karşıya gelme ihtimali büyük olan Türkiye'nin Avrupa'ya çıkaracağı faturalardan birinin de "nükleer güç" olma olasılığı kimseyi şaşırtmasın...