Rezervler üzerindeki baskının devam etmesi durumunda Merkez Bankası, piyasayı üst banttan fonlayarak efektif faiz oranını %49’a çıkarabilir.
Merkez Bankası, 17 Nisan tarihli Para Politikası Kurulu (PPK) kararıyla faiz oranlarını artırdı. Bu kararla birlikte:
- Politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı %42,5’ten %46’ya,
- Gecelik borç verme faiz oranı %46’dan %49’a,
- Gecelik borçlanma faiz oranı ise %41’den %44,5’e yükseltti.
Öncelikle belirtmem gerekir ki, bu karar fiilen faiz oranlarını artırmadı. TCMB, 20 Mart’ta aldığı ara kurul kararıyla gecelik borç verme faiz oranını %46’ya yükseltmişti ve o tarihten bu yana piyasayı bu orandan fonlamaktaydı. Dolayısıyla, politika faiz oranının %46’ya çıkarılması ve piyasanın bu oranla fonlanmaya başlanması, efektif faiz oranında bir değişikliğe yol açmayacaktır.
Ancak rezervler üzerindeki baskının devam etmesi durumunda Merkez Bankası, piyasayı üst banttan fonlayarak efektif faiz oranını %49’a çıkarabilir. Bu da Merkez Bankası’na önemli bir güvenlik alanı sunuyor.
Her ne kadar efektif faiz oranı değişmemiş olsa da, Merkez Bankası’nın 17 Nisan tarihli faiz kararı piyasaya üç önemli mesaj verdi:
- Rezervlerin dışında faiz silahımı da kullanabilirim.
- Enflasyonla mücadelede kararlıyım.
- Para politikasına güveni artıracağım.
Peki, bu mesajlar neden önemli, aşağıda sırasıyla değerlendireceğim.
1- Rezervler ve Finansal Riskler
19 Mart sonrası artan finansal riskler karşısında Merkez Bankası fonlama faizini %46’ya çıkarmıştı. Ancak bu dönemde hem yurt dışı yatırımcıların çıkışı hem de yurt içi yerleşiklerin dövize yönelmesi nedeniyle yaklaşık 50 milyar dolar civarında rezerv kaybı yaşandı. Bu kayıp, altın fiyatlarındaki artışın olumlu etkisine ve döviz endeksinin küresel çapta değer kaybına rağmen gerçekleşti. Bu nedenle, Merkez Bankası’nın gecelik borç verme faizini %46’dan %49’a çıkarması, yeni şoklar karşısında faiz aracını daha etkin kullanabilmek açısından Banka’ya önemli bir manevra alanı tanıdı.
2- Enflasyonla Mücadele
17 Nisan tarihli faiz kararının en önemli etkisi, doğal olarak, Merkez Bankası’nın temel hedefi olan enflasyon üzerinde olacaktır. Her ne kadar TCMB geçen yıl aralık ayında faiz artırımlarına başlamış olsa da enflasyonla mücadelede henüz kayda değer bir başarı elde edilebilmiş değil. Yazımda yer alan grafikte de görülebileceği üzere, aylık enflasyon artışı hâlâ %2’nin üzerinde seyrediyor.
Bu gelişmeler doğrultusunda Merkez Bankası, yılın ilk Enflasyon Raporu’nda yıl sonu enflasyon tahminini yukarı yönlü revize etmek zorunda kaldı. Enflasyon hedefinin %24’e çıkarılması, zaten çıpalanamamış olan enflasyon beklentilerinin daha da artmasına neden oldu. Nitekim TCMB, 17 Nisan tarihli PPK metninde bu durumu şu ifadeyle kabul etti: “Öncü veriler, yurt içi talebin ilk çeyrekte ivme kaybetmekle birlikte öngörülenin üzerinde seyrettiğini ve enflasyonu düşürücü etkisinin azaldığını ima etmektedir.”
Bu çerçevede fonlama faiz oranının %46’ya çıkarılması, sadece finansal riskler açısından değil; aynı zamanda erken başlanmış faiz indirimlerinin yarattığı tahribatı giderme açısından da önemli bir adım oldu.
3- Para Politikasına Güven
Merkez Bankası’nın 17 Nisan tarihli kararının verdiği en önemli mesajın, “uygulanan para politikasına duyulan güveni pekiştirmek” olduğunu düşünüyorum. Benzer bir kararı 2024 yılı mart ayında, yerel seçimler öncesinde, almış ve bu adımı makro-finansal istikrarı sağlama adına atmıştı. Nisan ayı kararı da, 19 Mart’tan bu yana finansal piyasalarda yaşanan sıkıntıların ciddiye alındığını ve enflasyonla mücadelede samimi bir duruş sergilendiğini gösterme açısından önem taşıyor.
Bundan sonra ne beklemeliyiz?
TCMB faiz kararının etkilerini -politikaların devamlılığı ve yeni siyasi şokların yaşanmaması koşuluyla- kısa vadede TL para piyasalarına dönüş, rezervlerde iyileşme ve enflasyon beklentilerinde yumuşama şeklinde gözlemlememiz mümkün olacaktır.
Ancak yakın zamanda yaşanan olayların, yerli ve yabancı yatırımcıların TL varlıklara yatırım yapması konusunda önemli bir kırılmaya sebep olduğunu hatırlamakta fayda var. Bu yüzden; başta para politikası olmak üzere, ekonomi politikalarının başarısının temel koşulu yapısal sorunların giderilmesidir.