Afrika kıtası, doğal kaynakların bolluğu, genç ve dinamik nüfusu, gelişen altyapı projeleriyle küresel ekonomi için önemli bir potansiyel olarak öne çıkıyor. Büyüyen bir ekonomiye sahip olan Afrika, son yıllarda yatırımların ve doğrudan yabancı sermaye girişinin artmasıyla dikkatleri üzerine çekiyor. IMF verilerine göre toplam ekonomik büyüklüğü 2,8 trilyon dolara ulaşan Afrika’da, özellikle Güney Afrika, Mısır, Cezayir, Etiyopya ve Nijerya’nın bölgenin en büyük ekonomileri olarak teknoloji ve sanayi alanlarında kayda değer ilerlemeler kaydettiklerini görüyoruz. Bununla birlikte, kıtanın büyük bölümünde ekonomi hala tarım ve hammadde ihracatına dayalı. Bu durum, fiyat dalgalanmalarına ve dış şoklara duyarlı bir yapıya sebebiyet veriyor.
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre nüfusu 1,5 milyara dayanan Afrika kıtasında ekonomik büyümenin 2024 yılında yüzde 3,4 seviyesinde gerçekleşmesi, 2025 yılında ise büyümenin yüzde 3,7’ye yükselmesi bekleniyor. Büyüme oranları, kıta genelinde ise bölgeden bölgeye farklılıklar göstermekte. Nijerya ve Angola gibi petrol üreticisi ülkeler, küresel enerji fiyatlarındaki oynaklıklardan doğrudan etkileniyor. Enflasyon da Afrika kıtasındaki ekonomik istikrar açısından dikkatle takip edilen bir gösterge. Özellikle Zimbabve ve Sudan gibi ülkelerde yüksek enflasyon önemli bir sorun.
İşsizlik oranları ise kıtanın sosyo-ekonomik kalkınmasını etkileyen bir başka kritik makroekonomik gösterge. Afrika’nın genç nüfusu, kıtanın en büyük avantajlarından biri olmakla birlikte, iş olanaklarının yetersizliği nedeniyle önemli bir ekonomik zorluk da oluşturuyor. Özellikle 15-24 yaş aralığındaki genç işsizlik oranlarının yüksek olduğu ülkelerde sosyal huzursuzluklar ve göç dalgaları gözlemleniyor.
Afrika’nın dış borç yükü, ekonomik sürdürülebilirlik açısından büyük bir risk. Birçok Afrika ülkesinde, altyapı projeleri ve kamu harcamalarının finanse edilebilmesi için yüksek borçlanma seviyelerine ulaşılmış durumda. BM verilerine göre, kıtanın toplam dış borcu son yıllarda hızla artarak 1,8 trilyon dolar seviyesini aştı. Özellikle Çin’den alınan krediler ve özel sektör borçlanmalarının artması, geri ödeme konusunda endişeleri artırıyor.
Uluslararası ticaret açısından incelediğimizde, Afrika bölgesindeki ülkelerin toplam ihracatının 641 milyar dolar, toplam ithalatının ise 715 milyar dolar olduğunu görüyoruz. Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Anlaşması (AfCFTA) ile bölge içi ticaretin artırılması hedefleniyor. Öte yandan Afrika kıtası, küresel madencilik endüstrisi açısından vazgeçilmez bir konuma sahip. Zengin mineral yatakları, geniş coğrafi alanlara yayılmış değerli maden rezervleri ve uygun maliyetli iş gücü, kıtanın madencilik sektöründe öne çıkmasını sağlayan etkenler. Ekonomik açıdan bakıldığında, madencilik sektörü Afrika’nın GSYH’sına önemli katkı sağlıyor.
Afrika, dünya çapında platin, altın, elmas, bakır, kobalt gibi stratejik minerallerde büyük rezervlere sahip. Dünyadaki krom ve platinin yüzde 90’ına, dünyadaki altının yüzde 40’ına ve dünyadaki en büyük kobalt, vanadyum, manganez ve uranyum rezervlerine sahip olan Afrika’nın oldukça zengin bir madencilik bölgesi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bu avantajlara rağmen, sektördeki yapısal sorunlar, sürdürülebilir kalkınma zorlukları ve ekonomik eşitsizlikler kıtanın madencilik potansiyelini tam anlamıyla yansıtmasının önünde engeller oluşturuyor. Bu nedenle yatırım dostu politikaların benimsenmesi ve kapsayıcı ekonomik reformların hayata geçirilmesi, gelecek dönemde Afrika’da madencilik faaliyetlerine yön verecek temel unsurlar olacak.
Stratejik mineraller açısından büyük rezervlere sahip olan kıta, hızla değişen küresel piyasalarda enerji geçişi ve dijital dönüşüm açısından kritik bir rol oynamakta. Elektrikli araçlardan yenilenebilir enerjiye, yarı iletkenlerden uzay teknolojilerine kadar geniş bir yelpazede kullanılan stratejik mineraller, kıtanın dünya ekonomisindeki rolünü daha da önemli hale getiriyor. Stratejik minerallerin artan önemi ve bu alanda sahip olduğu madenler, Afrika’nın geleceğini şekillendiren en büyük avantajlardan biri.
Afrika madencilik sektörüne ilginin giderek arttığı bu dönemde, sektörün en önemli buluşma noktalarından biri olarak Mining Indaba Konferansı ön plana çıkıyor. İlki 1994 yılında düzenlenen Mining Indaba, her yıl madencilik sektöründe faaliyet gösteren profesyoneller, yatırımcılar ve sektör liderlerini bir araya getiren bir etkinlik. Konferansın temel amacı, madencilik sektöründe uluslararası yatırımları teşvik eden, sektörün karşı karşıya olduğu zorlukları doğrudan ele alan küresel bir platform oluşturmak. Bu kapsamda madencilik sektöründe yeni stratejilerin geliştirilmesine yönelik paneller, fuarlar ve ikili iş görüşmeleri gerçekleştiriliyor.
Bu yıl 3-6 Şubat 2025 tarihleri arasında yaklaşık 10 bin sektör temsilcisinin katılımıyla Güney Afrika’nın Cape Town şehrinde düzenlenen. organizasyonda 56 ülkeden 432 firma fuar alanında ürün ve hizmetlerini sergiledi ve madencilik şirketleri, finans kuruluşları, lojistik firmaları, akademisyenler, kamu yetkilileri gibi sektörün tüm paydaşlarının bir araya geldiği birçok “networking” etkinliği gerçekleştirildi. İstanbul Maden İhracatçıları Birliği temsilcileri de Mining Indaba etkinliğine iştirak ederek sektör paydaşları ve resmi makamlarla temas ve görüşmelerde bulundu.
Afrika madencilik sektörünün kalbinin attığı Mining Indaba’ya duyulan ilgi her geçen yıl artış gösteriyor. Konferansın büyüyen etkisi, Afrika’nın madencilik sektörünün küresel ekonomideki artan önemine işaret ediyor. Etkinliğin Afrika’nın madencilik sektöründe oynadığı merkezi rol iyi değerlendirilmeli. Zira Afrika kıtası, Türk madencileri ve ihracatçıları açısından büyük bir potansiyel barındırıyor. Geçtiğimiz yıl Afrika bölgesine maden ihracatımız 258 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu tutar toplam maden ihracatımızın yaklaşık yüzde 4’üne denk geliyor. Afrika’nın büyüyen pazarı göz önüne alındığında, bölgesel iş birlikleri sayesinde bu payın artırılması mümkün. Bu kapsamda, hangi alanlarda faaliyet gösterilmeli, nasıl bir strateji ile ilerlenmeli ve rekabet koşulları karşısında nasıl bir yöntem benimsenmeli gibi sorulara verilecek cevaplar önem kazanıyor. Burada özellikle “iş birliği” kavramı ön plana çıkıyor. Afrika’daki fırsatları gerçek anlamda değerlendirmek ve büyük ölçekli stratejik hamleler gerçekleştirmek için ortak akıl ve dayanışma içinde hareket edilmesi gerekiyor.