Küresel ticarette yeniden yapılanma süreci hız kesmeden devam ediyor. Bu sürecin en önemli etkenlerinden biri hiç şüphesiz değişen jeopolitik dinamikler. Yakın coğrafyada tedarik zinciri oluşturma (nearshoring), dost ülkelerle ticaret (friendshoring), ekonomik ayrışma (decoupling), risk azaltma (derisking) gibi kavramlar gündemdeki yerini koruyor. McKinsey tarafından yayınlanan ve önde gelen ekonomilerde ticaret ilişkilerinin analiz edildiği “Geopolitics and The Geometry of Global Trade” raporunda, yaşanan bu dönüşümün niteliğine ilişkin çarpıcı başlıklar öne çıkıyor. Bu kapsamda ABD’nin, ticaret akışlarını Çin'den Meksika ve Vietnam gibi alternatif ekonomilere yönlendirme eğilimi sürüyor. Rusya ile ticari bağlarını zayıflatan Avrupa ülkeleri ise, özellikle ABD başta olmak üzere farklı ticaret ortaklarına yönelmiş durumda. Diğer yandan, günümüzde Çin'in dış ticaret hacminde gelişmekte olan ekonomilerin gelişmiş ekonomilere oranla daha büyük bir paya sahip olduğunu görüyoruz.
Ticaret kalıplarında gözlemlenen en önemli değişimlerden biri, ticaretin aralarında jeopolitik farklılıklar bulunan ülkeler arasında azalıyor olması. ABD ve Çin arasında devam eden ticaret gerilimleri ile Rusya ve Ukrayna arasında devam eden savaşın etkileri bu durumun en önemli sebepleri arasında. Bu kapsamda jeopolitik spektrumun ayrı uçlarında yer alan ekonomiler, birbirleriyle olan ticaretlerini azaltma eğilimindeler. Tüm ekonomiler ticaretlerini jeopolitik çizgiler doğrultusunda yeniden şekillendiriyor. Öte yandan, ticaretin ortalama coğrafi mesafesi son yıllarda istikrarlı bir şekilde artış kaydetti. Bu durum küresel ölçekte nearshoring eğiliminin henüz belirgin bir şekilde gerçekleşmediğine işaret ediyor.
Küresel mal ticaretinin yaklaşık yüzde 20’si, jeopolitik açıdan birbirine uzak ekonomiler arasında gerçekleşiyor. Ancak, küresel olarak ithalatın belirli ülkelerde yoğunlaştığı ürünler değerlendirildiğinde, bu oran yüzde 40’lara kadar çıkıyor. Örnek olarak elektrik motorlarında kullanılan mıknatıslar büyük ölçüde Çin tarafından sağlanırken, yarı iletken üretimi için kullanılan makineler konusunda Japonya ön plana çıkıyor.
Ülke bazında incelediğimizde ise, ABD’nin Çin ile ticaret hacmi azalırken, ASEAN ve Meksika ile ticarette artış yaşandığını görüyoruz. 2017 ile 2024 yılları arasında ABD’nin imalat ürünleri ticareti içinde Çin’in payı yüzde 6 azaldı. Bu dönemde ABD’nin Çin’den elektronik, makine ve tekstil-giyim gibi sektörlerde ithalatı belirgin biçimde düştü. Aynı dönemde, ABD’nin ithalatı içinde Meksika ve ASEAN ülkelerinin payı ise yüzde 2-4 arasında artış gösterdi. Bu değişim sonucunda, 2023 yılında Meksika Çin’i geride bırakarak, ABD’nin en büyük mal tedarikçisi konumuna yükseldi.
Bu veriler nearshoring eğiliminden ziyade, ABD’nin Çin ile olan ilişkilerinde yaşadığı gerilemeye ve Asya’daki diğer ülkeler ile ilişkilerini yeniden yapılandırılmasına işaret etmekte. ABD’nin Çin ile ticaretinde düşüş yaşamasının en büyük kazananı ASEAN ülkeleri oldu. Özellikle Vietnam, ABD’nin ithalatında Çin’in payının azaldığı sektörlerde payını önemli ölçüde artırdı.
ABD son yıllarda Çin’den ithalatını azaltmış olsa da, katma değer açısından Çin hala ABD’nin ithalatında önemli bir paya sahip. Bu durum, büyük ölçüde Çin’de üretilen ürünlerin nihai montaj için üçüncü bir ülkeye gönderildikten sonra ABD’ye ihraç edilmesi ile açıklanabilir. Bu kapsamda resmi verilerde ihracatı yapan farklı bir ülke olmasına rağmen asıl katma değer Çin tarafından sağlanıyor. Özellikle ASEAN ülkelerinin ABD ile dış ticaretinde bu eğilim kısmen gözlenmekte. Örneğin, 2023 yılı itibariyle Vietnam’ın elektronik ihracatı içinde Çin kaynaklı katma değer oranı yüzde 25 seviyesine ulaştı. Bu durum, ABD’nin Çin’e olan bağımlılığının yeniden şekillendiğini ve Vietnam gibi ekonomilerin bu süreçte bir aracı görevi üstlendiğini gösteriyor.
Küresel imalat katma değerindeki yüksek payını korumayı başaran Çin, başta ASEAN, Latin Amerika ve Rusya olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerle ticaretini artırmaya devam ediyor. Çin’in gelişmekte olan ekonomilere yönelimi büyük ölçüde ASEAN ülkeleri ile güçlenen ticari bağların bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bölgesel bazda ASEAN ülke grubu, 2024 yılında Avrupa’yı geride bırakarak Çin’in en büyük ticaret ortağı konumuna yükseldi. Son dönemde özellikle elektronik, makine ve tekstil gibi sektörlerde Çin ile ASEAN arasındaki ticaret büyük bir artış kaydetti.
Çin’in Latin Amerika bölgesi ile olan ticareti de istikrarlı bir yükseliş eğilimi sergiliyor. Bu ticaret artışının büyük bir kısmı, Brezilya ile olan ticaretten kaynaklanıyor. 2024 yılında Brezilya, Çin’in Latin Amerika ülkeleri ile gerçekleştirdiği toplam ticaretin neredeyse yarısını oluşturdu. Brezilya ile Çin arasındaki ticaret hacmi, 2017 ile 2024 yılları arasında yıllık ortalama yüzde 13 büyüdü. Bu dönemde Peru ve Kolombiya ile Çin arasındaki ticaret de benzer büyüme oranlarına ulaştı. Diğer yandan son dönemde Çin, Rusya ile olan ticaret bağlarını da derinleştirmiş durumda. Rusya, Çin’e önemli miktarda enerji ihraç ederken, Çin de Rusya’ya büyük miktarda otomobil ve ulaşım ekipmanları ihracatı gerçekleştiriyor. 2017 yılında Çin’in toplam ulaşım ekipmanı ihracatının yalnızca yüzde 2’si Rusya’ya gerçekleşirken, 2024 yılında bu oran yüzde 10’u aştı.
Avrupa’da ise işler biraz daha karışık. Avrupa Birliği’nin (AB) Çin’den yapılan ithalata bağımlılığı sürmekte olsa da, Çin’in AB’den ithalata olan bağımlılığı azalmakta. 2017 ile 2024 yılları arasında, AB’nin blok dışından yaptığı ithalatlarda Çin’in payı yüzde 18’den yüzde 21’e yükseldi. AB’nin blok dışı ihracatında Çin’in payı, 2020 yılındaki yüzde 10 seviyesinden, 2024’te yaklaşık yüzde 8’e düştü. Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya ise, Rusya ile ticaretini önemli ölçüde azalttı. Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaş, Almanya’nın enerji ithalatında keskin bir değişime neden oldu. Bu değişim sonucunda, 2024 yılında ABD, Almanya’nın mal ticaretindeki en büyük ortağı olarak Çin’i geride bıraktı. 2017 yılında Almanya’nın enerji ithalatında yüzde 30’un üzerinde paya sahip olan Rusya’nın bu payı, 2023 yılı itibariyle yalnızca yüzde 1’e düştü.
Almanya’nın Çin ile ticaretindeki pay da son yıllarda düşüş eğilimi gösteriyor. Bu durum genel olarak, Almanya’nın Çin’e gerçekleştirdiği ihracatta yaşanan azalıştan kaynaklanıyor. Almanya’nın en büyük ihracat sektörlerinden kimya, makine ve ulaşım ekipmanlarında Çin’e gerçekleştirilen ihracatın payı 2020 yılından bu yana sürekli bir düşüş gösterdi. Bu durum, kısmen Alman otomobil üreticilerinin Çin pazarındaki pazar payı kaybı ile, kısmen de Rusya-Ukrayna arasındaki savaş sonrasında emtia fiyatlarında yaşanan dalgalanmaların, Almanya’da kimya gibi sektörlerde rekabet gücünü etkilemesi ile açıklanabilir.
Birleşik Krallık’ta ise düşük ihracat artış oranı endişeleri artırıyor. 2017-2023 döneminde, nominal değerler baz alındığında Birleşik Krallık'ın yıllık ortalama mal ihracatı artış oranı %2'nin altında gerçekleşti. Bu oran, önde gelen Avrupa ekonomileri arasındaki en düşük ihracat artış oranı olarak kayıtlara geçti. Reel değerler açısından değerlendirildiğinde tablo daha da kaygı verici. 2017-2023 yılları arasında Birleşik Krallık'ın mal ihracatının reel değeri neredeyse %15 oranında azaldı. Mevcut veriler 2024 yılında bu düşüşün devam ettiğini ortaya koyuyor.
Birçok Avrupa ülkesi ile benzer biçimde, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş ile birlikte Birleşik Krallık'ın Rusya ile ticareti çarpıcı bir değişim geçirdi. 2021-2024 yılları arasındaki dönemde Birleşik Krallık’ın Rusya ile arasındaki mal ticareti %90'ın üzerinde bir düşüş yaşadı. Bu gelişmenin ardından, ABD, Birleşik Krallık'ın enerji kaynaklarının başlıca tedarikçisi konumuna yükseldi. ABD'nin artan ticaret payı, sadece enerji sektörüyle sınırlı kalmadı. Ulaşım ekipmanları, kimyasallar ve elektronik ticaretinde de ABD’nin ihracatı kayda değer bir artış gösterdi. Bu dönemde Birleşik Krallık ile Çin arasındaki ticaret ise genel olarak sabit kaldı.
Dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip ülkesi Hindistan'ın ticaret yapısındaki değişimler özellikle dikkat çekici. Bu durum başta enerji sektöründeki dönüşüm ile kendini gösteriyor. Rusya'dan tedarik edilen enerjinin payı 2017'de yaklaşık yüzde 1 seviyesindeyken 2024 yılında yüzde 30 seviyesine yükseldi. Hindistan'ın ABD ve Avrupa’ya olan ihracatı ise istikrarlı bir artış sergiledi. Özellikle elektronik ihracatında yaşanan artış bu alanda öne çıktı.
Günümüzde uluslararası ticaret dünya ekonomilerini birbirine bağlayan yapısıyla vazgeçilmez bir konumda yer alıyor. Her ne kadar tüm ekonomiler uluslararası ticaretin bir parçası olsa da, her birinin kendine özgü bir ticaret yapısı bulunuyor. Bu kapsamda küresel ticaretin önümüzdeki dönemde geçireceği yapısal dönüşüm, son derece karmaşık ve çok boyutlu bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Bölgesel gerilimlerin derinleşmesi, ekonomik bloklaşmaların artması ve tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılması, uluslararası ticaretin yapısını büyük oranda değiştirecek ve ülkeler arasındaki jeopolitik gelişmeler ticaret akışlarını belirlemede giderek daha baskın bir rol oynayacak.