Uluslararası ticarette korumacılık akımları bazı dönemlerde azalmakta, bazı dönemlerde ise artmaktadır. Serbest ticaret ile karşılaştırıldığında korumacılık çok ince hesaplar isteyen bir dış ticaret politikasıdır. Ülkeler açısından hangi sektörlerin ne derecede ve ne zamana kadar korunacağı sorusu genelde ülkelerin karşılıklı çıkarları ve politikacıları arasındaki karmaşık ilişkiler sonucunda cevaplanmaktadır. Özellikle ABD’de son dönemde hız kazanan, benzerleri İngiltere, Fransa ve diğer ülkelerde de görülen yerli ve milli malları tüketme, kamu ihalelerinde yerli üreticileri tercih etme, ihracatçıları ekstra sübvanse etme gibi ekonomik önlemler ve paketler yeni nesil korumacılığın son yıllarda en çok kullanılan sürümleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
ABD’nin Trump döneminde uygulamaya çalıştığı ithalat kısıtlamalarında başarılı olmasını zor gören görüşe göre, günümüzde firmalar küresel tedarik zincirinin bir parçası olarak hareket etmektedir. İthalata getirilen kısıtlamalar pek çok ABD şirketi için kullanılan ara malların pahalılaşması anlamına gelir ve bu malların ihracatında da yükselen fiyatlar nedeniyle ABD’li şirketler rekabetçiliklerini kaybetme tehlikesi yaşayacaklardır.
ABD başkanı Trump’ın ilk başkanlık döneminde Çin ile ABD arasında başlayan ticaret savaşı, bu hafta itibarıyla Kanada ve Meksika’nın da sürece dahil edilmesi ile birlikte tekrar kaldığı yerden devam etmektedir. Başkan Donald J. Trump, ABD’nin dış ticaret açığı yaşamakta olduğu ülkelerle olan ekonomik anlaşmazlıklara bir tepki olarak değil, başta fentanil olmak üzere yasadışı göç ve uyuşturucu akışı ile ilgili anlaşmazlıklara karşılık tepki olarak Meksika, Kanada ve Çin’e gümrük vergisi uygulamak için harekete geçtiğini ifade etmiştir! Yapılan ekonomik analizlere göre kaldığı yerden tekrar başlayan bu gümrük tarifelerinin, dünya ticaret hacminde beklenen gerileme ile birlikte ABD de dahil olmak üzere, ilgili tüm ülke ekonomilerine zarar vereceği çok açıktır.
Trump, Kanada ve Meksika’ya yönelik olarak önce %25 düzeyinde açıkladığı gümrük vergilerini taraflar arasında yapılan görüşmeler neticesinde şimdilik 1 ay süreliğine ertelediğini açıkladı. Diğer taraftan Çin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’den ithal tüm ürünlere yüzde 10 ilave gümrük vergisi getirme kararına karşılık, ABD’den ham petrol, tarım ekipmanları, yüksek emisyonlu taşıtlar ve kamyonetlerin olduğu ürünlere yüzde 10, kömür ve doğal gaz ithalatına yüzde 15 ek gümrük vergisi getirileceği belirtildi.
Çoklu ülke ve çoklu sektör bazlı dinamik stokastik genel denge modellemesi sonuçlarına göre (McKibbin ve Wilcoxen 1993,2013), bahsi geçen tarifelerin ABD’nin GSYH’sinde Trump’ın ikinci döneminde 200 milyar dolar kadar bir düşüş oluşturması tahmin edilmektedir. Öte yandan Kanada, ABD’ye kıyasla daha küçük bir ekonomi olması sebebiyle $100 Milyar düzeyinde bir GSYH kayıp ile karşılaşabilecek iken, Meksika ekonomisinin de 2030 yılılna kadar artan düzeyde maksimum %2 civarında bir reel GSYH kayıp ile karşı karşıya kalması beklenmektedir. Enflasyon açısından da Meksika’nın 2025 yılında %2,3 düzeyinde, Kanada’nın %1,7 düzeyinde ve ABD’nin de %0,43 düzeyinde ilave bir enflasyon baskısı altında kalması düşünülmektedir.
ABD, Meksika ve Kanada’nın uzun vadeli zaraları hafife alınıyor
Ancak, tahmin edilen bu rakamlar büyük olasılıkla, her 3 ülkenin de birbirleri ile oldukça entegre olmalarına karşılık asimetrik olarak, Meksika ve Kanada’nın ABD ile olan ticarete çok daha bağımlı olduğu gerçeği sebebi ile her üç ekonominin de uzun vadedeki gerçek zararlarının hafife alınmakta olduğunu söyleyebilirim.
Örneğin Meksika’nın ihracatı GSYH’sinin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor ve ihracatın yüzde 84’ünü ABD’ye yapıyor. 2023 yılı sonu itibarıyla ABD’ye yapılan ihracat rakamlarında Meksika’nın 480 milyar dolar, Çin’in 448 milyar dolar ve Kanada’nın da 429 milyar dolar düzeyinde ticaret yapmış olduğunu görmekteyiz. Diğer taraftan ABD’nin Kanada’ya ihracatı GSYH’nin %18’i düzeyinde iken, Meksika’ya olan ihracatı %16 düzeyinde ve Çin’e olan ihracatı ise %7,5 düzeyindedir.
Meksika açısından getirilen yüzde 25 seviyesindeki gümrük vergisinin ekonomisi için oldukça problem yaratacağı açıktır. Tarifeye ilaveten, tarifenin yol açtığı ekonomik büyüme rakamlarındaki olası gerileme Meksikalı göçmenlerin sınırı yasa dışı yollardan ABD’ye geçmelerine neden olabilecek teşvikleri daha artırabilir, ki bu beklenen gelişmede de Trump yönetiminin ilk açıkladığı göç politikası ile doğrudan ters düşecek bir ortamı yaratacaktır.
ABD ve Çin, kaybet-kaybet seçeneğinde mutabık kalabilir
Bir diğer önemli konu ise ABD’nin Çin’e yönelik uygulayacağı %10’luk ek gümrük tarifesi kararı karşısında tarafların ekonomilerinin bu durumdan ne şekilde etkileneceğidir? 2025 yılında Çin’in ABD’ye karşı hızlı bir misilleme tarife kararı almaması durumunda Çin ekonomisinin -%0.15 düzeyinde bir düşüş ile karşılaşacağı, ABD’nin ise, bu durumda mevcut ekonomik büyüme patikasını korumayı başararak bu kararından kısa vadede kazançlı çıkabileceği tahmin edilmektedir. Ancak 2028 yılına kadar tarafların birbirlerine karşılıklı tarife misilleme kararları almaları durumunda her iki tarafında kaybet-kaybet seçeneği üzerinde mutabık kalacakları gözükmektedir. ABD, Çin’e yüzde 10 ek gümrük vergisi uygularken, Çin de aynı şekilde ABD’ye benzer şekilde bir karşılık verirse, ABD GSYH’si ikinci Trump yönetiminin dört yılı boyunca 55 milyar dolar, Çin’de ise, 128 milyar dolar daha düşük bir sonuç ile karşılaşması beklenmektedir. Enflasyon ise kısa vadede ABD’de en az 20-25 baz puan kadar artacaktır.
Sonuç olarak Trump’ın bugüne kadar açıklamış olduğu yaptırım kararlarından olumsuz yönde en çok etkilenecek olan ülke ilk sırada Meksika olurken, ikinci sırada Kanada olacaktır. Çin’in yapacağı karşı hamlelerle pozisyonunu ABD’ye karşı 2030 yılına kadar korumaya çalışacağını düşünmemiz gerekmektedir. Kısaca bu iki süper güç arasındaki ticari çekişmenin kaybedeninin uzun vadede ABD’nin olma olasılığı daha yüksek gözükmektedir.
Dış ticarette korumacılık korumacılığı doğuran bir olgudur. Bu nedenle herhangi bir taraf frene basmadığı sürece ticaret savaşlarının geniş bir coğrafyaya yayılması çok da zor değildir. Ticari ve finansal entegrasyonun bu kadar yüksek olduğu günümüzde ülkelerin, dünya ticaretindeki payı ile orantılı bir şekilde bu savaşlardan etkilenmesi kaçınılmazdır.