Hızlı başlayan 2. ticaret savaşında karşılıklı birçok tavizin ilerleyen zaman diliminde verilebileceğini düşünüyorum. Zira kısa vadede yüksek şiddette ilerlemekte olan bu savaşın kazananı olmayacaktır.
Uluslararası iktisatın temel prensipleri 2 temel kavram üzerinden ilerlemektedir. Birincisi “dış ticaret” ikincisi de “uluslararası finans” şeklinde ifade edilmektedir. Dış ticaret işlemlerinde ülkelerarası mal ve hizmet ticareti ile uluslararası taşımacılık yani bugünkü tanımıyla lojistik faaliyetlerinden bahsetmekteyiz. Uluslararası finans alanında ise, kısa vadeli sermayenin ülkeler arasında serbest veya yarı serbest bir şekilde dolaşımı anlaşılmaktadır. Kısa dönemli sermaye hareketleri (borsa-tahvil-mevduat-swap işlemleri) şeklinde ülkelere giriş yapmakta olan yabancı yatırımcıların sıcak para işlemleri yer almaktadır. Doğrudan yabancı yatırımcılar ile uluslararası finansal kurumların ülkelere sağlamakta oldukları sermaye giriş hareketleri de uluslararası finans alanının konusu içerisinde bulunmaktadır.
Başkan Trump Ocak ortasında ikinci başkanlık görevini devir aldıktan sonrasından itibaren geçen 1.5 aylık zaman diliminde, uluslararası ticaret dengelerini yerinden sarsıcı bir şekilde gümrük tarifelerine imza atmak suretiyle uluslararası finans hareketlerinin de akışkanlığını ters düz etmiş bulunmaktadır. 1980 yılında Dünya genelinde 2 trilyon dolar seviyesinde bulunan mal ticareti hacmi, 1991 yılında SSCB’nin dağılması ile başlayan ilk serbestleşme ve küreselleşme eğilimlerinin sonrasında, 2001 yılında Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne girmesi ile önemli bir ivmelenme gerçekleştirmişti. 2010 yılına geldiğimizde 20 trilyon dolar düzeyine kadar yükselmiş olan toplam mal ve hizmet ticareti hacmi, 2024 yılı sonunda 33 trilyon dolar kadar yükselmiş bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde bu eğilimin tersine döndüğünü göreceğiz.
G-8 ülkeleri dünyaya sermaye ihraç ediyor
Günümüzde sermaye hareketleri büyük ölçüde Kuzey Amerika ve Avrupa bölgesinde G-8 ülkeleri üzerinde yoğunlaşıyor. İlgili ülkeler dünyanın geri kalanına sermaye ihracında bulunmaktadır. Asya ülkeleri 1980-2000 arasındaki yoğun küreselleşme dönemi içerisinde görece düşük katma değerli sınai ürünlerin üretiminde uzmanlaşmayı seçmişlerdir. Çin ve periferi sınır ülkelerinin yoğun emek kullanımı eşliğinde orta teknoloji ürün üretimleri ile Dünyanın üretim üssü olma esaslı ekonomik modelini 40 yıl boyunca sürdürmüşlerdir. Bu dönem içerisinde Asya üretir, Batı tüketir tabanlı genel kabul görmüş olan ekonomik denge modelinde, Çin hükümeti milyonlarca vatandaşını çok düşük gelir seviyesinden orta gelir seviyesine yükseltmek başarısını göstermiştir. (Kişi başına gelir; 1980: 195 dolar, 2000: 959 dolar, 2023: 12.614 dolar). 2000 öncesinden itibaren Çin’in özellikle temel bilimler alanında Amerika başta olmak üzere Batı üniversitelerine gönderdiği Çinli öğrencilerinden elde ettiği eğitim kazanımı, ABD Dünyanın jandarmalığı rolünü üstlenerek savaşırken Çin’in sürekli olarak teknolojiye yatırım yapması, ölçek ekonomisinin getirdiği düşük maliyetlerde bir çok üründe tek üretim üssü seçeneği olma avantajının yanında Batıdan aldığı know-how imkanlarını çok iyi lehine kullandığını gördük. Böylece Çin, son 20 yıl içerisinde düşük-orta teknolojili ürün üretim modelinden yüksek teknolojili ürün üretim modeli çizgisine geçerek ABD’yi ile başa baş yarışan bir hızla inovasyonlarına devam etmektedir.
Dolayısı ile klasik ezber şeklinde bilinen Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinin yüksek katma değerli ürün üretimindeki ihtisas modelinin de geçen yıllarda hızla yıkılmakta olduğunu görüyoruz. En az gelişmiş ülkeler olarak kabul edilen Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde bu dönemde işlenmemiş hammadde ve tarım ürünü ihraç edebilme imkanlarında değişen pek bir şey olmamıştır.
ABD bilindiği üzere uzunca bir dönem izlediği mevcut ekonomik sistem içerisinde kronikleşmiş bir şekilde dış ticaret açığı vermektedir. Ancak uluslararası ticarette kendi para birimini kullanmasının ve doların Dünya genelinde halen %60 civarında rezerv para birimi olarak genel kabul görüyor olmasının getirdiği önemli avantajlar ile tüketimini de dolar bazında yapmış olduğu ithalat ile karşılamaktadır.
2024’te en büyük 5 ithalatçı ve ihracatçı ülke |
|
|||
Ülke |
|
İthalat |
Ülke |
İhracat |
ABD |
|
2.49 trilyon dolar |
Çin |
2.62 trilyon dolar |
Çin |
|
1.93 trilyon dolar |
ABD |
1.55 trilyon dolar |
Almanya |
|
1.07 trilyon dolar |
Almanya |
1.28 trilyon dolar |
Hollanda |
|
603 milyar dolar |
Hollanda |
685 milyar dolar |
İngiltere |
|
591 milyar dolar |
Japonya |
520 milyar dolar |
2024 sonu itibarıyla ABD’nin toplam dış ticaret açığı 918 milyar dolar düzeyindedir. ABD’de yaşanan 2008 kredi krizinden itibaren ticaret açığında belirgin bir yükseliş yaşanmıştır. Diğer taraftan ABD’nin 2024 yılı sonu itibarıyla bütçe açığı 1.8 trilyon dolar şeklinde GSYH’sinin %6,4’ü düzeyinde yüksek bir noktada bulunmaktadır. Kısaca ABD geçmişte yaşamış olduğu ve kendi yarattığı ve sonrasında küresel bir hale gelen finansal krizinin sonrasında bugün ticaret açığı ve bütçe açığı şeklinde ikiz açık olarak ifade edebileceğimiz temel bir ekonomik sorunu uzun bir süredir devam ettirmektedir. ABD’nin geçen yıl sonunda vermiş olduğu toplam dış ticaret açığının %70’i (-686 milyar dolar) Çin, Meksika, Kanada, Almanya, Japonya, Vietnam şeklinde 6 ülkeden oluşmaktadır.
Trump görevi devir aldıktan sonra züccaciye dükkanına hızlı adımlarla giren bir fil edasıyla ortalığı paramparça etmektedir. Sadece ABD borsalarında son 1.5 ay içerisinde yaratmış olduğu şirketlerin piyasa fiyatlarındaki erime 11 trilyon dolar seviyesini aşmıştır. ABD faizlerinin önümüzdeki 1 yıl içerisinde 5 kez indirilmesi piyasa tarafından fiyatlanmaya başlamıştır. ABD ekonomisi için 2025 yılında resesyon beklentisi hızla %60 seviyesine kadar yükseltilmiştir. Ülkeler arasında basit bir matematik ile oluşturulan (ülkelerin ABD’ye karşı verdikleri dış ticaret fazlasına göre) gümrük vergileri oranları karşı tarafın da benzer vergileri uygulayacağını açıklaması ile halen kaybet-kaybet çizgisinde hızla ilerlemek istendiğini göstermektedir.
Örneğin ABD’nin sahibi olduğu Apple şirketinin Iphone 16 akıllı telefonunun Çin’deki $3/saat emek maliyeti yerine ABD’de 35 dolar/saat üzerinden üretilmesi ile birlikte gelecek olan %54 düzeyindeki bir gümrük vergisi ile aynı telefonun ABD’de satış fiyatı 1.300 doların üzerine çıkarak tüketiciler için önemli ölçüde yükselecektir. Kısaca ifade etmek gerekirse ABD’de emek ücreti yüksek, Çin’de politik riskler ve vergiler yüksek, Meksika’da ölçek ekonomisi düşük olduğunu göz önüne alırsak Dünya geneli için üretim süreçlerini Asya’dan ABD’ye taşımak da maliyetli olacaktır.
Ancak epeyce hızlı başlayan 2. ticaret savaşında karşılıklı birçok tavizin ilerleyen zaman diliminde verilebileceğini düşünüyorum. Zira kısa vadede yüksek şiddette ilerlemekte olan bu savaşın kazananı olmayacaktır. Ancak uzun vadede ABD’nin kurmak istediği yeni ticaret sistemine karşılık Çin merkezli olarak yeni bölgesel ülke bloklarının vereceği tepkiler savaşın bundan sonraki seyrini belirleyecektir.