Kıbrıs’a ayak bastığım an, deniz tuzuyla karışan tarih kokusunu içime çektim. Baf kıyılarında Afrodit’in ayak izlerini hâlâ taşıyan dalgalara bakarken, bu adanın yalnızca bir kara parçası olmadığını bir kez daha hissettim. Kimi zaman mitolojik bir efsanede, kimi zaman kralların taht oyunlarında ve bazen de bir şairin sürgün dizelerinde yankı bulan sevdaların merkeziydi… Mitolojiden tarihe, efsanelerden gerçeklere uzanan nice aşk hikâyesine şahitlik etmişti ada. Afrodit’in gözyaşlarından doğan aşk, Pygmalion’un heykeline can veren tutku, kralların ve kraliçelerin destansı sevdaları… Hepsi Kıbrıs’ın kalbine kazınmış, adanın ruhunu şekillendirmiş.
Geçtiğimiz günlerdeki Ada yolculuğumda sevgili Veli Bayraktar Şef ile bu hikâyeleri bir kez daha konuştuk. “Kıbrıs, aşkın adasıdır” dedi Şef, “burada sadece yemekler değil, hikâyeler de aşk ve tutkuyla yoğrulur.” Bana, mitolojik ve tarihsel kaynaklardan ilham alan birçok şey anlattı. Onları not aldım ve İstanbul’a dönünce bir araştırma yaptım. Ortaya ‘bunları biliyor muydunuz?’ başlığıyla sunabileceğim şu metin çıktı:
Afrodit’in Gözyaşları: Aşkın Doğuşu
Efsaneler fısıldar ki, tanrıların tanrısı Kronos, babası Uranos’u tahtından indirdiğinde, denize düşen cinsel organından köpükler yükseldi. O köpüklerden dillere destan güzelliğiyle Afrodit doğdu. Deniz kabuğu içinde bir inci gibi süzülerek, bazı kaynaklara göre Baf’ta, Kıbrıs kıyılarına ulaştı. O andan itibaren, tüm dünyaya aşkın ve güzelliğin ışıltısını saçtı.
Botticelli’nin ölümsüz tablosu “Venüs’ün Doğuşu”, işte o anın bir yansımasıdır. Ancak Afrodit, yalnızca güzelliğin değil, aynı zamanda tutkunun ve trajedinin de tanrıçasıydı. Onun ayak bastığı yerlerde güller açarken, uğruna savaşlar patlak veriyor, krallar tahtlarından oluyordu. Troya Savaşı’nın fitilini ateşleyen, tanrıları ve ölümlüleri etkileyen bu ilah, Kıbrıs’a aşkın beşiği olma unvanını bahşetti.
Pygmalion ve Galatea: Aşkın Heykeli
Kıbrıs’ın bir başka efsanesi, heykeltıraş Pygmalion’un hikâyesi. Kadınlardan umudunu kesen Pygmalion, hayalindeki mükemmel kadını beyaz mermerden yaratır. Gün batımında heykelin üzerinde parlayan ışık, onun kalbini tutuşturur. Heykele dokunur, ona şarkılar söyler, onu süsler… Ve fark eder ki, aslında bir mermer yontuya değil, yaşayan bir ruha aşıktır. Ancak ne yaparsa yapsın, bu aşkına karşılık bulamaz.
Çaresiz kalan Pygmalion, Afrodit’e yalvarır. Aşk tanrıçası, sanatçının içten yakarışlarını duyar, ona merhamet eder ve heykeli canlandırır. Çatlayan mermerin altından sıcak bir ten belirdiğinde, Pygmalion’un nefesi kesilir. Galatea ete kemiğe bürünmüştü… Ölümsüz bir aşk böylece başlar. Bu efsanenin izleri, bugün Kıbrıs’ın kalbinde, Mehmetçik Köyü’nde yaşamaya devam ediyor.
Beşparmak Dağları: Aşk ve Keder
Bir zamanlar, Girne Sıradağları eteklerinde, güzelliğiyle dillere destan bir genç kız yaşardı. Onun kalbini kazanmak için iki delikanlı mücadele eder; biri karanlık, diğeri aydınlık bir ruha sahipti. Ne yazık ki, kötülük hileyle iyiliği alt eder ve iyi kalpli genç, bataklığa gömülerek hayata veda eder. Ancak son anlarında, kılıcını yukarı kaldırır ve eli, beş parmağı açık halde göğe yükselir. Yıllar sonra bataklık kuruyup dağ şekline büründüğünde, bu genç adamın eli Beşparmak Dağları olarak anılmaya başlar. Mesarya Ovası’ndan geçenler, o dağlara bakıp “İyi insanlar ölse bile yok olmazlar, daima bir anıt gibi yükselirler” derler.
Kralların ve Kraliçelerin Aşkları
Kıbrıs, yalnızca mitolojik aşk hikayelerine değil, tarihin en büyük aşklarına da ev sahipliği yapmıştır. Jül Sezar’ın büyük aşkı Mısır Kraliçesi Kleopatra ve Antonius’un ona olan saplantılı sevgisiyle bilinen bu ada, Batı ve Doğu’nun kesişim noktasında bir trajediye sahne oldu. Shakespeare’in “Antonius ve Kleopatra” eserine konu olan bu aşk, ihanet, güç ve tutku dolu bir efsaneye dönüştü.
Shakespeare’in “Othello” eseri, kimi araştırmacılara göre Mağusa Kalesi’nde geçer ve bu kalede bulunan Leonardo da Vinci’nin çizdiği bir kuleye Othello Kulesi adı verilmiştir.
Aslan Yürekli Richard, Haçlı Seferleri sonrası Kıbrıs’a yerleşmiş ve Kraliçe Berengaria ile Limasol’da evlenmiştir. Söylentilere göre, balayını Kantara Kalesi’nde geçirmiş ve düğün menüsünde ada halkının sevdiği geleneksel yemekler yer almıştır.
Namık Kemal’in Vatan Aşkı
Namık Kemal Kıbrıs’ta sürgün hayatı yaşamış ve burada “Vatan Yahut Silistre” adlı eserini kaleme almıştır. Namık Kemal Zindanı ve Müzesi Mağusa’dadır. Onun vatan sevgisiyle yoğrulmuş kelimeleri, memlekete olan sevdası burada kelimelere dökülmüştür.
Modern Zamanlardan…
Kıbrıs, sadece mitolojik ya da tarihi aşklara değil, modern zamanların destansı sevgilerine de tanıklık etmiştir. Rauf Denktaş ve Aydın Denktaş’ın aşkı, savaşın ve siyasi mücadelenin ortasında yeşeren nadide bir çiçek gibiydi. Denktaş, son nefesini verirken bile eşine olan sevgisini mırıldanıyordu:
“Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar; Sevgilim, sen olmasan, bu dünya neye yarar?”
Lawrence Durrell’ın kaleme aldığı “Kıbrıs’ın Acı Limonları”, yüzlerce yıl barış içinde bir arada yaşamış iki halkın nasıl karşı karşıya getirildiğini, 1950’lerin sonlarına doğru körüklenen yangının bugün hâlâ çözülemeyen Kıbrıs sorununu nasıl yarattığını gözler önüne seren gözlemlerle doludur. İskenderiye Dörtlüsü ile Avignon Beşlisi’nin usta romancısı Lawrence Durrell, 1952’den 1956’ya kadar yaşadığı cennet güzeli Kıbrıs’ın nasıl bir cehennem adasına döndüğünü anlatır.
Elif Şafak’ın “Kayıp Ağaçlar Adası” romanı, Kıbrıs’ta yaşanan bir Türk kızı ile Rum delikanlının aşk hikayesini anlatır. Hikâyede, acı-tatlı geçen zamanları, göçleri, savaşı ve savaşın kayıpları içinde yaşadıkları aşkı hissedebilirsiniz.
Bugün, St. Hilarion Kalesi’nin silueti, Walt Disney’in “Uyuyan Güzel”ine ilham olmuştur. Bridget Bardot, Sophia Loren, Marilyn Monroe, Elizabeth Taylor gibi sinemanın efsane isimleri bile Kıbrıs’ın büyüsüne kapılmıştır. Mavi Köşk’te Sophia Loren’in süt banyosu yaptığı havuzu ziyaret edebilirsiniz.
Seyahat boyunca şunu düşündüm: Zaman değişir, medeniyetler yükselir ve yıkılır; ama aşkın nefesi Kıbrıs’ta hep aynı sıcaklıkta esecektir. Eğer bir gün Ada’ya yolunuz düşerse, sadece turistik bir geziye çıktığınızı sanmayın. Dalgaların fısıltılarında, kalelerin taşlarında, gün batımında parlayan sahillerde aşkın hâlâ yaşadığını hissedeceksiniz.