Mevcut koşullar altında dış borçlanmada vadenin kısa olması nedeniyle Türkiye borçlarını ödemek için yeni spekülatif borçlanmanın peşine düşecek.
Dünya ekonomisinde otoriter liderlerin fırtınası esmekte. ABD Başkanı Trump, fırtınanın başını çekmekte. Trump’ın karşısında ise Çin’de Şio Ping, Rusya’da Putin bulunmakta. Ekonomik büyüklükleri nedeni ile bu ülkelerin yarattığı fırtına da büyük ve küresel ölçekte tüm dünyayı etkilemekte. Bu üçlünün yanında Hindistan ve Türkiye de küresel ölçekte olmasa da yerel düzeyde ekonomilerinde dalgalanma yaratmakta. Otoriter liderlerin esip gürlemesinin nedenleri farklı. Örneğin Trump ABD için korumacı politikaları öne çıkartırken, Çin serbest dış ticareti savunmakta. Hepsinin ortak noktası halkı kendilerine inandırmak için dış güçlerin ülkelerine saldırdığı savını kullanmaları. Açıkçası bu sav eski bir modelin yenilenmiş hali. Çünkü buna benzer savları Hitler ve Stalin de kullanmıştı.
Popülist sistemde akılcı politikalar beklenmez
Otoriter liderlerin politikalarını uygularken sarıldıkları bir başka unsur ise popülizm. Popülizmin sağı solu yok, amaç aynı, iktidarda kalmak için halkın zayıf noktalarını öne çıkartarak ellerindeki ekonomik gücü kendi yararlarına kullanmak. Bunu yaparken de çoğu zaman rekabetçi bir otoriter rejimi kendilerine dayanak alırlar. Yani sistemde rakip partiler, liderler bulunur ancak onları güçsüz hale getirirler, gerektiğinde Rusya ve Çin’de olduğu gibi yok ederler. Böylece sistemde rekabet de ortadan kaldırılmış olur. Son yıllarda otoriter rejimler hızla bu sisteme kaymaktalar. Böyle bir sistemde ülkelerin akılcı politikalar üretmesi beklenilemez. Çünkü amaç partiyi/lideri ayakta tutmaktır.
Hiç şüphesiz liderlerin bu tercihlerinin ciddi ekonomik maliyeti bulunmakta. Artan maliyet geniş halk kitlesinin üzerine yıkılmakta. Halkın bu yüke karşı duruşu yasalar değiştirilerek baskı altına alınmakta. Türkiye 2017 Anayasa değişikliği ile parlamenter demokrasiden vazgeçti. Yerine “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sistemi” denilen yeni bir rejime geçti. Bu sistem gerçekten Türkiye’ye özgü. Çünkü yıllardır Başkanlık sistemi ile yönetilen ABD’de bile başkanın bu kadar yetkisi yok.
2018 yılından sonra ülke bu yeni sisteme uyum göstermeye çalışıyor. Ancak olmadı. Özellikle ekonomi bu sistemi kustu. Tek bir örnek verelim 2017 yılında yüzde 11,92; 2018 yılında yüzde 21,30 olan enflasyon oranı 2023’te yüzde 64,77, 2024’te 44,38 olurken bu yılın ilk üç ayında da hedef enflasyon oranına ulaşılamayacak fiyat artışları gerçekleşti ve ilk üç ayda oran yüzde 38,10 oldu. Oranın TCMB hedef enflasyon oranının üzerinde gerçekleşmesinde elbette Türkiye’nin uyguladığı neo-liberal politikalar belirleyici oldu. Ancak son bir aydaki politik gelişmeler de başarısızlığın üzerine tuz ve biber döktü. Özellikle yürütmenin yargı üzerindeki baskısının artık yadsınamaz bir noktaya erişmesi sadece işçi sınıfını değil, küçük ve büyük burjuvaziyi de ürküttü. Çünkü bu süreçte mülkiyet hakkına da müdahale edildi. Geçmişten bu yana istikrarsız ortamlarda halkın verdiği (parası olanların) ilk tepki tasarrufların altın ve dövize yönelmesi olmuştu, bu defa da aynı oldu.
Nitekim son bir ayda döviz tevdiat hesabı (DTH) hızla büyüdü. Ocak ayı başında 198 milyar 775 milyon dolar olan DTH, 21 Mart’ta 221 milyar 401 milyon dolara, 4 Nisan 2025’te 226 milyar 321 milyon dolara yükseldi. Yani Ocak’tan İBB’ye müdahale edilene kadar DTH 22,6 milyar dolar artarken, 4 Nisan tarihine kadar 27,6 milyar dolar arttı. DTH sadece 21 Mart-4 Nisan arasında 4,9 milyar dolar arttı.
Sadece bu veri bile ekonominin politik gelişmelere duyarlığının yüksek olduğunu ve sisteme ve uygulanan programa güvenin düşük olduğunu göstermekte.
Bu koşullar altında dış borçlanmada vadenin kısa olması nedeniyle Türkiye yine borçlarını ödemek için yeni spekülatif borçlanmanın peşine düşecek. Bu da halkın üzerindeki yükü daha da ağırlaştıracak.
İktidar partisi düşük ücretli çalışanları, emeklileri ve işsizleri seçmen olarak kaybetmişti, şimdi küçük burjuva sınıfını da kaybediyor. Eğer bu günler AKP için fırtına ise gelecek günler kasırgaya gebedir. Bu gidişatı tersine çevirmek için hızla parlamenter sisteme geçmeyi düşünmeli. Bunun ardından ekonomi programında değişikliğe giderek bildik reçetelerden vazgeçmeli.
Okuma önerisi: İktisat ve Toplum Dergisi, Nisan 2025 sayısı.