Türkiye’de bankacılık sisteminin başarısının arkasında uzun, acı veren bir tarihsel süreç ve bu süreçten çıkan ders var.
“Güze batık ormana vardığımda yol ikiye ayrıldı. Ben az kullanılmış olanı seçtim, tüm farkı yaratan da bu oldu.”
Yazıya, Frost’un yukarıdaki dizeleriyle başladım, çünkü BDDK’nın açıkladığı RCAP raporunu ve arkasında yatan süreci anlamaya çalışırken, bu dizelerdeki ana fikir çok işimize yarayacak.
BDDK, bankacılık sektörü mevzuatının Basel Komitesi’nin standartlarına uyumlu olduğuna dair RCAP (Regulatory Consistency Assessment Program) raporunun sonucunu kamuoyuna açıkladı. Basel Komitesi, uluslararası finansal krizleri önlemek ve bankacılık düzenleme standartlarını dünya çapında yeknesak hale getirmek için 1974’te kuruldu. BIS’e (Bank of International Settlements) bağlı bir komite. BIS ise dünyadaki merkez bankalarının bankası diye tarif ediyor kendisini. Biz merkez bankasından ayrı bir BDDK’ya sahip olan az sayıda şanslı ülkeden biri olduğumuz için, bizdeki ana muhatabı BDDK. 2009 yılından beri Türkiye olarak Basel Komitesi’ne üyeyiz.
Türkiye, incelendiği 4 alanda tam not aldı
RCAP raporu ise üye ülkelerin mevzuatları Basel standartlarına uygun mu diye yapılan incelemenin sonunda verilen rapor. Toplam 5 ana alanda (sermaye, likidite, fonlama, büyük krediler, sistemik önemli kuruluşlar) RCAP Raporu veriliyor. Türkiye şu ana kadar dört alanda incelendi ve dördünden de en yüksek not olan “uyumlu” notunu aldı.
Eğer Avrupa Birliği üyelerini tek ülke (aynı düzenlemeye tabi tek alan) olarak kabul ederseniz, toplam 20 ülke (düzenleme alanı) RCAP sürecine girdi ve Türkiye gibi girdiği her alandan tam not alan ülke sayısı sadece 9. AB ülkeleri bunlara dahil değil. Dolayısıyla Türkiye toplam 45 ülke içinde en iyi 8-9 ülkeden biri.
“RCAP sürecinde doğru ve yeterli mevzuata sahip misiniz?” diye bakılıyor. Uygulama etkinliğinin incelenmesi ise FSAP (Financial Sector Assessment Programme) denen ayrı bir süreç ve sadece bankacılığı değil, tüm finansal sektörü kapsıyor. Genel olarak bankacılık sistemi, uluslararası kuruluşların yaptığı bu tür mevzuat, standart ve uygulama incelemelerinde olumlu ve güçlü bir profil çiziyor. RCAP raporu tam uyumlu, FSAP ve FATF gibi sektöre özel olmayan, ülke genelindeki incelemelerde de bankacılık sektörüne dönük eleştiriler kritik düzeyde değil.
Bu tür uluslararası incelemeleri bankacılığın diğer özellikleriyle beraber düşündüğünüzde, ortaya olumlu bir tablo çıkıyor bu sektör adına. Türkiye’de uluslararası standart ve uygulamalara uyumlu, tamamen şeffaf, sermaye birikimi yeterli, etkin denetlenen, Dünya ile ortak muhasebe, altyapı ve teknolojik standartlara ve uygulamalara sahip, olması gerektiği gibi yarısı kadın ve nitelikli işgücüne sahip kaç tane sektör biliyorsunuz?
2001 krizinin nedenlerinden biri bankacılık sistemiydi
Peki neden? Sadece çalışanların, yöneticilerin ve denetçilerin bilgisi ve emeğiyle böyle oluyor demek isterdim ama elbette öyle değil. Böyle bir başarıyı kazanmak için sektördeki tüm paydaşların emeği ve bilgisi gerek şart olmakla beraber, kesinlikle yeter şart değil.
Peki paydaşların gayreti dışında ne var bu başarının arkasında? Uzun, acı veren bir tarihsel süreç ve bu süreçten çıkan ders var. Şimdi izninizle 24 yıl önceye, 2001 Krizi’ne geri gidelim. Krizin sebeplerinden bir tanesi bankacılık sisteminin mali açıdan çok kötü durumda olmasıydı. Bankacılık sistemi iyi denetlenmiyordu, makroekonomik amaçlara yönlendirilmiş (ucuz ve seçici kredi politikası gibi) eylemlerle ve kamusal görevlerle büyük zararlar oluşmuştu. Risk alma ve yönetme davranışı tamamen bozulmuştu. Büyük bütçe açıkları ve öteleme etkisi (crowding out) sektörün bilançosuna devasa risklerin eklenmesine sebep olmuştu.
Kronik hale gelen bütçe açığı ve zayıflayan bankacılık sistemi bir araya gelince, Türkiye tarihinin en şiddetli krizlerinden birini 2001 başında yaşadık. Krizden çıkarken yaptığımız şeylerden biri bankacılık sektörünü yeniden yapılandırmak ve bağımsız bir denetim otoritesi oluşturmaktı. Bu kapsamda Ağustos 2000’de faaliyete geçen BDDK’nın ilk görevi bu süreci yönetmek oldu.
Kısaca Şubat 2001’de ormana vardığımızda yol ikiye ayrıldı ve biz çok kullanılmış yolları terk edip, az kullanılmış olan yoldan gittik. Çok da iyi yaptık. Bankacılık sektörünün mali açıdan sağlıklı olmasının, küresel standartlar ve uygulamalarla uyumlu davranmasının, gelir kaynakları ve kurumsal amaçları açısından tamamen bağımsız bir kamusal denetim kuruluşuna sahip olmasının önemini öğrendik.
Zamanla beraber ekonomideki yolculuğumuz da devam ediyor elbette ve yeni ormanlardan geçiyoruz. Yeni yol ayrımlarına geliyoruz/geldik. RCAP raporu bizim şu ana kadar doğru yolu seçmiş olduğumuzu teyit ediyor. Ayrıca mutlaka doğru yollardan devam etmemiz, bu değerli ve pahalı dersi unutmamamız gerektiğini de yeniden hatırlatıyor.