TÜİK ocak ayının dış ticaret verilerini açıkladı ve hem ihracatta, hem ithalatta geçen yıla göre artış yaşandığı görüldü.
İhracat ocakta 21,2 milyar dolar oldu ve geçen yıla göre yüzde 5,8 artış kaydetti.
İthalattaki artışın oranı ise yüzde 9,6’yı buldu. Geçen yıl ocak ayında 26,2 milyar dolar olan ithalat, bu yıl 28,7 milyar dolara çıktı.
Yıllıklandırılmış verileri de aktaralım...
İhracat bu yılın ocak ayında yıllık bazda 263 milyar dolar. Geçen yılın aynı ayındaki 256,3 milyar dolara göre yüzde 2,6’lık bir artış var.
İthalat ise bu ocakta yıllık bazda 346,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Yıllık ithalatta, 2024’ün ocak ayındaki 354,5 milyar dolara göre yüzde 2,3’lük gerileme kaydedildi.
İhracatçı zorlanıyor
Aylık hareketler o anın fotoğrafını veriyor, o yüzden en iyisi değerlendirmeyi eğilimi de yansıtacak şekilde daha uzun vadeli veriler üzerinden yapmak.
Yıllık bazda bakılınca ilk söylenecek olan belli:
“İthalat düşerken ihracat artıyor. Üstelik bu, döviz kuru çok artmadığı halde yaşanıyor. Dövizdeki artış enflasyonun altında kaldığı halde böyle bir eğilim yaşanması çok değerli. Hatta demek ki ihracatçının döviz kuru konusundaki yakınması da biraz gereksizmiş!”
Gerçek pek öyle değil. Değil, çünkü ihracatın bu düzeyde tutunabilmesi hiç de kolay olmuyor.
Biliniyor ki birçok sektör pazarını tümden kaybetmemek için kâr marjını olabildiğince aşağı çekerek ihracat yapıyor. İhraç fiyatını döviz bazında artırabilenler kuşkusuz bunu yapıyor; ancak bu öylesine zor ki... Yıllık enflasyonu yüzde 2’yi, 3’ü geçmeyen bir ithalatçıya döviz bazında zammı kabul ettirmenin kolay olmadığı ortada. Hele hele aynı ürünü benzer kalitede başka ülkeden temin etme olanağı da varsa o ithalatçı Türk malını niye tercih etsin ki...
Bıçak sırtı bir denge
Gerçek bu ama çare de tutup yarın dövizi artırmak değil. İhracatın kur artışına dayalı olarak artırılabileceği düşüncesi zaman zaman doğru bir tercih gibi görüldü ve bu geçmişte denendi.
Sonuç mu; başlanan yere dönüldü. Kur arttı, maliyetler arttı; kur arttı, enflasyon tırmandı ve kendi kendini besleyen kısır bir döngüye girildi.
Şimdi enflasyonu düşürmek için “keşfedilen” yöntemlerden biri kurun çok artmamasını sağlamak ya, adeta “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” yaklaşımı sergileniyor.
Kurun az artış göstermesi ihracat ve döviz gelirlerinin görece düşük kalmasına yol açıyor. Ortaya çıkan kayıp ise ithalatı aşağı çekmeye yarayacak önlemlerle giderilmeye çalışılıyor. Nedir bu önlem, işte altın ithalatına sınırlama getirmek. Bu önlem işe yaramıyor değil ama nereye kadar?
Hem tek sorun döviz dengesini sağlamaksa bu bir şekilde yapılır, yapılıyor da; ama ya ihracata dönük işletmelerin durumu?
Bir gün enflasyonu düşürmek için döviz kurunu tutmak yerine, döviz kurunu tutmak için enflasyonu düşürmek gibi bir önceliğimiz olur mu, ne dersiniz?
Ya ithalat?
İthalatta ocak ayındaki toplam artış yüzde 9,6 olurken hammadde ithalatındaki büyüme yüzde 9,2’de kaldı. Genel oranı yukarı çeken tüketim malı ithalatı. Bu gruptaki ithalat ocakta geçen yıla göre yüzde 20,6 artış gösterdi.
Aylık veriler kısa sayılabilecek bir zaman dilimindeki durumu gösteriyor, o yüzden yine yıllık gerçekleşmeye bakalım.
Ocak ayı itibarıyla yıllıklandırılmış verilere göre hammadde ithalatı 240 milyar dolar. Geçen yılın ocak ayındaki 253,5 milyar dolarlık yıllık tutara göre yüzde 5,3 azalma var.
Hammadde ithalatı azalırken tüketim malı ithalatında ise yüzde 14,8’i bulan artış kaydedildi. Geçen yılın ocak ayında 48 milyar dolar olan yıllık tüketim malı ithalatı bu yıl ocakta 55,2 milyar dolara çıktı.
Yıllık ithalatta son iki aydır çok aşırı olmasa da bir yükselme var. Ekonominin biraz canlanması ve hammadde ithalatının artması bu artışı daha belirgin hale getirecektir. Ancak böylesi bir artıştan tabii ki endişe duymak gerekmez.