Serbest piyasa mantığından ve özgür iradenin hakimiyetinden çıkan bir ekonomi yönetimine, doğru işin ne olduğunu söyleyecek etkili siyasetçi de kalmadığı için insanlar çaresiz ve öfkeli.
İşim gereği çok sayıda yabancı meslektaş ile temastayım. Bundan başka çeşitli seyahatlerde tanıdığımız yabancı dostlar da var. Bu aralar telefonum durmuyor elbette. İlginçtir, Türkiye'de herkes bana ekonomiyi soruyor yabancılar ise ülkenin siyasal ve sosyal anlamda hangi istikamete gittiğini.
Dost acı söyler; bu sebeple alınan olursa kusura bakmasın. Uzun yıllardır hem Türkiye'nin hem de dünyanın gitmekte olduğu istikametin hayırlı olmadığını anlatıyorum. Ekonomiden siyasete, kadın erkek eşitsizliğinden gençlere ve çocuklara kötü muameleye, sanatın kısıtlanmasından özgür iradeye yapılan saldırılara kadar birçok konuda kitap, kitap bölümü, makale, köşe yazısı yazdım. Binlerce video ve sosyal medya paylaşımı yaptım. Vermek istediğim mesaj şu şekilde özetlenebilir:
"..İşin esasında anlatmak istediğim iktidar veya muhalefet, siyaset kurumunun toplumun beklentilerini tam olarak okumadan kendi beklentilerini empoze eden, bireylerin özgür iradesini geliştirmek ve cesaret vermekten çok, kitleleri çatıştırmayı benimseyen hallerinin yanlışlığını ortaya koymaktı. Bu şekilde ilerleme kaydedilemezdi. Refahın artması ve kalkınma zaten düşünülemezdi.
Özetle, bizi bugün düşündüren ve tam olarak nereye doğru gideceğini tahmin edemediğimiz geleceğimiz, anlık gelişmelerle oluşmadı. Yaşadığımız ne varsa, yıllar süren gelişmelerin neticesinde birikti ve sonunda bir doğal afet gibi kabına sığmayıp önüne ne geliyorsa sürüklemeye başladı. Sadece Türkiye'de değil. Dünyada da serbest düşüş yaşanıyor.
Yıllardır yaptığım uyarıları üstünkörü dinleyenler bunları kafam bozulduğu için yazdığımı düşündü. Halbuki, ben zaten buralara geleceğimizi gören çok sayıda insandan biriydim. Maalesef, bunları dile getiren çok az kişiden biri oldum.
Bizim gibi insanlar yıllarca adalet, eşitlik, kanunlara saygı, özgürlük, eğitim gibi kavramları dile getirirken "önce para kazanalım sonra bakarız" diyenlerin kestirmeciliğine maruz kaldık. Her seçimden sonra iş dünyası örgütleri "şimdi ekonomi" diyerek ne kadar dar görüşlü ve menfaatçi olduğunu ortaya koydular. Ne zaman "yapısal reformlar" desek aldığımız cevap "Suudi Arabistan'da yapısal reform yok, bak ne güzel kalkınıyorlar" oldu. Anlaşılan bazıları Cumhuriyet trenine binememişti. Faziletini anlayamamıştı. Bilerek binmemiş olanlara zaten söyleyeceğimiz bir söz yok.
Sonuç olarak, Cumhuriyetlerin kazanımlarını hiçe sayanları hoşgören, sadece para kazanmayı amaç edinmiş bir kitlenin sonunda ülkeyi getirdiği yer için kendini "masum" ilan etmesi hatta isyan etmesi en basit ifadeyle trajikomik oluyor. Doğruları konuştuğumuz için çoğu zaman ekmeğini kaybeden, sessiz kalmayıp ortaya çıkacak tehlike ve riskleri sürekli ifade ederek uyarmaya çalışan bizleri "hoş sada" olarak dinleyenler bunlar. İşin salı şu ki, birçok kişi inşaat furyasından, sermaye piyasasından, nüfuz istimasından veya ahlaki erozyondan paralar kazanırken varlıklarını değerlerin üzerinde tuttu. Şimdi faturasını ödemekteler..."
Bu satırları okuyan bilinçli ve eğitimli dostlar, Türkiye'nin giderek sertleşen siyasi görüntüsünün rastlantı olmadığını anlamışlardır. Değerlerinden çok varlıklarına sahip çıkanlar, siyasetten nemalandığı için politikacılara koşulsuz destek verenler, zenginleşme telaşındayken toplumu ezenler sebebiyle bu hale geldik. Bu arada, siyasetin bu hali değişmeden sadece ekonomik bir reçeteyle refahın artacağını empoze etmeye çalışan sömürgeci kafası da şu anki ekonomi yönetiminin oluşmasını sağladı. Londra'da, Paris'te, New York'ta veya hiç yoksa Miami'de evi olan ve buna göre "B Planı" yapmış Türk Oligarklar kendi menfaatlerine dokunulana kadar hiçbir olumsuzlukta ses çıkarmadılar.
Bol bol alkışladıkları ekonomi yönetimi Türkiye'yi dünyanın en pahalı ülkesi haline getirdi. Adeta Hindistan'daki Ücretlerle Belçika'da yaşar gibi olduk. Tüm bunlar toplumda ciddi bir öfke birikimi yarattı. Bu arada Merkez Bankası yönetiminin toplumu küçük gören ve kişilerin gelirlerine göz diken açıklamaları da eklendi. Enflasyon hedefini 5 kere revize edip tutturamayan ve vatandaşları azarlayan Ekonomi yönetimi herkesi bıktırdı. Kiralardan konut fiyatlarına, gıdadan okul ücretlerine kadar her kalemde insanlar ödeme güçlüğü içine girdiler.
Tabii bunları dinlerken yabancı dostlar, "ülkenizde kaliteli muhalefet yok demek ki" demeye başladılar. Haksız değiller. Kaliteli bir muhalefet olsaydı işler başka türlü olabilirdi. Bugün yaşadıklarımız zaten bunun isyanı ve öfkesi. Toplum adına kritik karar alıcıları herhangi bir adım atmadan veya vatandaşı deneme tahtası haline getirmeden önce onları iki defa düşündürecek ihtimalin ortadan kalkması doğal olarak çaresizlik ve öfke yaratıyor. Kimse meselenin adli tarafında değil zaten.
Ayrıca döviz ve faiz yükselmesin, borsa düşmesin diye sürekli müdahale ederek serbest piyasa mantığından ve özgür iradenin hakimiyetinden çıkan bir ekonomi yönetimine, doğru işin ne olduğunu söyleyecek etkili siyasetçi de kalmadığı için insanlar çaresiz ve öfkeli. Çünkü iktidar yanlısı olmayan etkili ekonomistlerin birçoğu da bu ekonomi yönetiminin yaptıklarını doğru biliyor. Adeta "siyasetçi yanlış- ekonomi yönetimi doğru" şeklinde bir intiba veriliyor. Bakalım hükümet bunu ne zaman fark edecek? Ancak sokağa çıktığımızda vaziyet farklı: İhracatçılar zarar ediyor, sanayi geri geri gidiyor, ticaret erbabı zarar ediyor, vatandaş hayat pahalılığından eziliyor.
Tüm bu yaşananlar siyaset ikliminde değişiklik olmadan sadece ekonomik bir reçeteyle işlerin düzeleceğini sanan Türk oligarkların telkinleriyle, yılların birikimiyle bu seviyeye geldi. Düzenleyici kurumlar bu yaklaşıma yol verdi. İktidar ya da muhalefet fark etmez, siyasetin de hoşuna gitti.
John Stuart Mill'in "On Liberty" kitabında söylediği gibi, "yaranma" duygusu ile hareket eden bireylerle varılacak nokta burası oluyor. Yabancı dostlarımızdan merak edenlere meselenin "temelsiz zenginleşme ve değerlerini kaybetme" olduğunu söylüyorum. Cumhuriyetimizin faziletini yaşatmaya çalışan bizler için üzücü ve endişe verici bir gelişme bu.