ZAFER ÖZCİVAN/EKONOMİST-YAZAR
Yapılan bu revizenin en önemli yönü geçtiğimiz yılbaşında yani bundan 1 ay kadar önce hedef enflasyon dikkate alınarak yapılan ve son derece yetersiz olan asgari ücret, emekli maaşları ve memur maaşlarında yapılan artışlardır. Zam diyemiyorum çünkü yapılan maaş artırımları 2024 yılının enflasyonunu bile neredeyse karşılamamaktadır. Bilindiği üzere asgari ücrete birkaç yıldan bu yana yaşadığımız yüksek enflasyon nedeniyle yıl ortasında ek zam yapılıyordu ama 2024 yılında bu uygulama maalesef rafa kalkmış oldu. Dolayısıyla 2025 yılında da asgari ücret yıl sonuna kadar aynı kalacak gibi gözüküyor.
TCMB Başkanımız Sn. Fatih Karahan’ın açıklamalarında ocak ayı enflasyonunun beklendiği şekilde %5 çıkması, yapılan kamu zamları, işlenmemiş gıda ürünlerindeki fiyat artışları, yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar gibi sebepler görülmektedir. Ancak önümüzdeki süreçte özellikle şubat ayında da enflasyon oranı ocak kadar olmasa da %3,5-4 civarında yani yüksek gelebilir. Çünkü elektrik ve doğalgazda yapılan devlet sübvansiyonunda sınırlamaya geçildi ve uygulama başladı. Ayrıca uzun vadeli düşündüğümüzde yaklaşık 2 trilyon bütçe açığı, 1,95 trilyon TL faiz ödememizi de dikkate aldığımızda yıl içinde yeni zam veya vergilerle karşılaşabiliriz. Bu bağlamda %24 hedefinin de tutmayacağı ihtimali yüksektir ve bana göre %35 civarında bir tahmin uygun olabilir.
TCMB’nin geçtiğimiz süreçte örneğin 2024 yılında enflasyon oranlarını dört defa revize ettiğini hepimiz biliyoruz. Bu durumda yılın ilk toplantısında alınan bu karar veya kararların yıl sonuna kadar birkaç defa değişeceğini tahmin etmek zor değildir. Örneğin;
- 2021 yılında öngörülen ilk tahmin %9,4 iken yıl sonunda gerçekleşen enflasyon oranı %36,08
- 2022 yılında öngörülen ilk tahmin %11,8 iken yıl sonunda gerçekleşen enflasyon oranı %64,27
- 2023 yılında öngörülen ilk tahmin %22,3 iken yıl sonunda gerçekleşen enflasyon oranı %64,77
- 2024 yılında öngörülen ilk tahmin %36 iken yıl sonunda gerçekleşen enflasyon oranı %44,38
- 2025 yılında öngörülen ilk tahmin %24 iken yıl sonunda gerçekleşecek enflasyon oranı belli değildir ve değişebileceği ihtimali yüksektir.
Yukarıda yazmaya çalıştığım bilgilere ek olarak asgari ücretin yetersiz kalacağı ve ülkemizde yoksulluğun artacağı, alım gücünün düşeceği, hayat pahalılığının da yükseleceği konusunda maalesef iyimser düşünemiyorum.
Diğer taraftan Merkez Bankası’nın 31 Ocak haftasında yaklaşık 1,50 milyar dolar rezervinin azalması da ileriye dönük döviz kurları için endişe verebilir. Çünkü Kur Korumalı Mevduat’ın da bu yıl biteceğini Sn. Mehmet Şimşek dile getirmektedir. Tasarruf sahiplerinin de TL’den çıkıp dövize yönelmeleri de muhtemeldir. Ancak dolarizasyon için erken bir dönemdeyiz. Çünkü mevduat faizleri düştükçe dövize olan talebin artacağı kesindir. Tasarruf sahipleri kendilerine en çok kazanç sağlayabilecek finansal enstrümanı tercih edeceklerdir.
2026 ve 2027 yılı için enflasyon tahminleri %12 ve %8 olarak değişmedi ama onun da gerçekleşme ihtimali bana göre zayıftır. Yani tek haneli enflasyon hedefi ancak işler iyi giderse 2027 de gerçekleşebilir. Çünkü merkez bankası piyasa katılımcıları anketi sonuçlarına göre 2030 yılı için beklenti %11,04 olarak belirtilmektedir.
Enflasyon sebeplerinden biri olarak görülen iç talebi azaltmak için uzun bir süreden bu yana uygulanan sıkı para politikası veya tedavüldeki para miktarının kontrol altına alınması uzunca bir süreden bu yana devam etmektedir ve önümüzdeki süreçte de uygulanacaktır. Ancak sadece para politikasının yeterli olmaması da ortadadır. Sıkı para politikasına ek olarak sıkı ve sürdürülebilir maliye politikası da acil olarak uygulamaya konulmalıdır. Devlet kurumları, tasarruf konusunda vatandaşa örnek olmalıdır. Vatandaşa da bu kadar yüklenilmesi tartışma konusudur.
Enflasyonun düşürülebilmesi ancak ve ancak üretimin arttırılması ile mümkün olacaktır. Biz, şu anda üretmeden tüketen bir toplum durumundayız ve sürekli olarak dış ticaret açığı vermekteyiz. Üretim ekonomisine geçmeden enflasyonun düşürülebilmesi son derece zordur. Üretim ekonomisi ise sanayi, tarım, hayvancılık için de geçerli olmak zorundadır. Sanayi konusunda yüksek teknolojiye uygun, yükte hafif pahada ağır, ithal ikame ürünler üretmek zorundayız ki ihracatımız yükselsin ithalatımız azalsın. Bir tarım ülkesi olmamıza rağmen başta bakliyat grubu olmak üzere çeşitli tarım ürünlerini ithal ederek ihtiyacımızı karşılamaktayız. Aynı şekilde hayvancılık sektörü de alarm vermektedir. Yem fiyatlarının yüksek olması başta olmak üzere birtakım sorunlar nedeniyle hayvanlar erkenden kesime gönderilmekte ve sektör gün geçtikçe küçülmektedir. Yazılı basından öğrendiğime göre 40000 adet canlı hayvan ithalatı gündemde imiş. Ne kadar düşünülmesi gereken durum.
Yukarıda bahsettiğim gibi tarım, sanayi, hayvancılık gibi temel ihtiyaçlarımızı kendimize yetecek kadar dahi üretemediğimiz için ihtiyaçlarımızı ithal ederek tedarik etmek durumunda kalıyoruz. Dolayısıyla ithalat çoğaldığı için de dış ticaret açığını kapatamıyoruz. Demek ki üretim ekonomisine hemen geçmemiz gerekiyor.
Özetlemek gerekirse merkez bankasının yıl sonu enflasyon tahminleri hayal mi gerçek mi? Önümüzdeki süreçte yaşayıp göreceğiz.