Dijital reklam piyasasında, Google kendi çalıp kendi oynuyor.
Eskiden “Ankara’da hakimler var!” diye bir söz vardı. Adalet hâlâ korunabilir anlamında kullanılırdı. Bu köşeyi yazmaya başladığımdan beri dijital dünyada şirketlerle ulus devletler arasındaki çatışma ana temalarımdan biri oldu. Google’ın Türkiye’de de Avrupa Birliği’nde de yediği milyarlarca dolar cezaya rağmen rekabet ihlallerinden vazgeçmediğini defalarca yazmıştım.
Ancak İskenderiye’de hakimler var! İskenderiye (Alexandria), ABD’nin başkenti Vaşington’a 15 dakika mesafede eski binalarıyla tanınan bir kasaba. Ankara ile Beypazarı gibi düşünün. Ben de oralarda yaşarken hafta sonları İskenderiye’ye gezmeye giderdim. İşte ABD Adalet Bakanlığı’nın 2023’te Google aleyhine açtığı rekabet hukuku davası geçen hafta İskenderiye Yargıcı Leonie Brinkema’nın tarihi kararıyla sona erdi. Brinkema kararında, Google’ın dijital reklamcılık pazarının tamamını tekel olarak ele geçirdiğine hükmetti. Davanın bir sonraki aşamasında şirketin nasıl bölüneceğine karar verilecek.
Dijital reklamcılık pazarı biraz karışık, elimden geldiğince basitleştirerek anlatmaya çalışacağım. Pazarın üç ayağı var. Diyelim ki bir online haber sitesi işletiyorsunuz. Birinci ayak, yayımcının sayfasının neresinde hangi reklam görününce daha iyi performans sağlanacağına karar veriyor. İkinci ayak, reklam verenin reklamını nerede gösterince daha iyi performans alacağına karar veriyor. Mesela bir araba markası için en iyi performans araba analizleri içeren bir internet sitesi olabilir. Üçüncü ayak ise yayımcılarla reklamcıları en iyi performansı verecek reklamlar için bir araya getiren müzayede platformu. Bu müzayedeler milisaniyeler içinde otomatik olarak yapılıyor. Burada reklamın performansı dediğimiz şey çoğunlukla tıklanma sayısı. Yani reklama ne kadar tıklanırsa reklam veren, yayıncıya o kadar para ödüyor. Ne kadar güzel ve verimli çalışan bir sistem, değil mi?
İnternet yayıncıları ortalama %35 gelir kaybına uğramış
Bu sistemdeki üç parçanın üçü de Google’a ait. Dijital reklam piyasasında, Google kendi çalıp kendi oynuyor. Mesela müzayede yapılıyor deniyor ama nasıl yapıldığı şeffaf değil. “Beğenmezsen başka yere git!” deseniz de başka adres yok. Mahkemenin tespitlerine göre bu tekelleşme nedeniyle internet yayıncıları ortalama %35 gelir kaybına uğramış. Şimdi girdiğiniz internet haber sitelerinde her köşeden bir reklam çıkmasına rağmen neden hepsinin patır patır kapandığını anlamanız daha kolay olabilir. Çünkü içeriği kim üretirse üretsin, parayı Google kazanıyor.
Bugüne kadar ne Avrupa ne Türkiye ne de başka ülkelerde alınan rekabet hukuku kararları Google’ın davranışlarını değiştirmeye yetmemişti. Çünkü Google en fazla “oynamıyorum” deyip ilgili hizmeti o ülkede sona erdirip yoluna devam ediyordu. Mesela Türkiye’de alışveriş ürününü, Fransa’da haber ürününü kapattı. Google’a dişi geçecek tek mahkeme ise İskenderiye’deki mahkemeydi. O mahkeme de sonunda hükmünü verdi.
Biraz da işin magazin kısmına bakalım. Magazin önemli çünkü hukuki ve siyasi kararları insani ilişkiler belirliyor. ABD’nin rekabet kurumunun geçen aya kadarki başkanı Lina Khan genç bir isim. Bu davaların çoğunun arkasında onun fikirleri var. Stajını 2010-14 arasında Vaşington’da liberal düşünce kuruluşu “New America Foundation”da yapmış. O zamanki patronu Barry Lynn 2017’de Brüksel’in Google’a verdiği bir rekabet hukuku cezasının ne kadar iyi olduğunu anlatan bir yazı yazınca Google CEO’su Eric Schmidt, New America Foundation’ın başkanı Anne-Marie Slaughter’ı ziyaret eder. Slaughter, Princeton’ın kamu yönetimi fakültesinin eski dekanı ve Obama yönetiminde Dışişleri Bakanlığı siyaset planlama biriminin direktörlüğünü yapmış. Yani Vaşington’da yüksek profilli biri. Ama başkanı olduğunuz kuruluşun en büyük finansörlerinden biriyle konuşurken işler değişiyor. Eric Schmidt’in ziyaretinden birkaç gün sonra Barry Lynn, işyeri ile “yollarını ayırdı.” Sonra da hâlâ yönettiği “Open Markets Institute” isminde yeni bir düşünce kuruluşu kurdu. Lina Khan, Open Markets Institute’ün ilk çalışanlarından biri oldu ve 2020’de Joe Biden seçilince de rekabet kurumunun başkanlığına atandı. Ne demişler? Gün gelir, devran döner; keser döner, sap döner.
Düşünce özgürlüğünün önündeki en büyük engel vizyonsuz yöneticilerdir
Ben de gazetenizdeki ilk köşe yazımı 20 Aralık 2019 günü “Google Türkiye’den çekilir mi?” başlığıyla yazmış ve Rekabet Kurumu’nun Google ile ilgili bir kararını tartışmıştım. O zamanlar EDAM isimli düşünce kuruluşunda da yarı zamanlı bir işim vardı. Yazı yayımlandıktan sonra Google’ın Türkiye’deki kamu ile ilişkiler yöneticisi hanım EDAM’ı arayıp sağladıkları tüm finansmanı kestiklerini söylemiş. O zaman aslında benim EDAM’daki rolümle gazete yazım arasında hiçbir ilişki olmadığını anlatmaya çalıştık ama anlatamadık. Ben de daha sonra kendi şahsi danışmanlık işlerime konsantre oldum; nazar değmesin işler de gayet iyi gidiyor. O zaman Google’da bu işleri çeviren hanım da sonra işten ayrılmış. Şimdilerde şirketin Türkiye’de çok makul kişilerden oluşan başka bir kamu ile ilişkiler ekibi var. Tüm bunları neden anlattım?
Liberal elit, Türkiye’de de dünyada da düşünce özgürlüğünün önündeki en önemli engelin devletler olmadığını anlamalıdır. Düşünce özgürlüğünün önündeki en büyük engel, eline geçirdiği gücü kendi kısıtlı çıkar ve egosu için kullanmanın zevkini yaşayan, sınırlarını bilemeyen vizyonsuz yöneticilerdir. Bunlar, ABD ve Türkiye örneklerinde de olduğu gibi, sadece devlet kurumlarında değil; çoğunlukla özel şirketlerde de olabilirler. Hepimiz kendi hayatımızda çevremizden başka örnekler de gösterebiliriz. Ama neyse ki İskenderiye’de hakimler var!