Girişimcilik ve inovasyon konularında bir süredir araştırmalar yapıyorum. Vardığım sonuç şu: Eski kafa ile yeni düşünceleri değerlendirmeye çalışıyoruz. Acıklı bir durum ama Elon Musk dışında girişimcilik alanında memuriyet ile iştigal eden çok fazla insan yok.
Fitili ateşleyen, MagicPay CEO’su Latif Vardar oldu. Magic Pay’in sonda söylediğini başta belirteyim. Servis ettikleri bültenin son paragrafı, “MagicPay, küçük ve orta ölçekli girişimlere özel destek programları sunuyor. Özellikle yeni kurulan startuplar, MagicPay’in ücretsiz altyapısını kullanarak, büyük maliyetler altına girmeden kendi finansal ürünlerini geliştirebiliyor. Startuplar İçin İnovasyon Alanı sağlanıyor; yenilikçi projeleri destekleyerek, Türkiye’de fintech ekosisteminin büyümesine doğrudan katkı sağlıyor. Girişimcilik kültürünün yaygınlaşması hedefleniyor; yeni oyunculara sunduğu olanaklarla, Türkiye’de fintech girişimciliğinin önünü açıyor. Yalnızca bir ödeme platformu değiliz.. Aynı zamanda Türkiye’nin fintech ekosistemini büyütmeyi hedefleyen bir inovasyon merkeziyiz. Şirketin sağladığı teknoloji, işletmelerin global pazarda rekabet edebilmesini kolaylaştırıyor” şeklindeydi.
Bülteni sonuna kadar okumamı sağlayan ise, içinde yer verilen veriler oldu. Türkiye’deki işletmelerin yalnızca yüzde 10’u fintech çözümlerini iş süreçlerinde kullanırken globalde bu oran yüzde 45 seviyesindeydi. 2024 itibarıyla Türkiye’de fintech şirketlerinin yüzde 85’i bankalar tarafından kontrol edilirken dünya genelinde bu oran yüzde 50 seviyesindeydi. Vardar’ın yorumu, bu dengesizliğin, sektördeki inovasyonu boğduğu ve yenilikçi girişimlere alan bırakmadığı yönündeydi.
Yüksek maliyetler, yatırım eksikliği ve büyük oyuncuların domine ettiği piyasa, startup’ların büyümesini neredeyse imkânsız hale getiriyordu. 2023 yılında Türkiye’de kurulan fintech girişimlerinin yüzde 65’i ilk yılını tamamlamadan kapanmak zorunda kalırken bu oran, globalde yüzde 30 seviyesindeydi.
Sunduğu teknolojiler ve vizyonuyla hem yeni girişimlerin desteklenmesine hem de piyasanın büyümesine katkıda bulunan MagicPay için Vardar, “Özellikle B2B ve teknoloji firmalarına ücretsiz olarak sunduğumuz SDK ve API desteğiyle fark yaratıyoruz. Dışarıda yüksek maliyetlerle sunulan bu teknolojileri tüm girişimler için erişilebilir hale getiriyoruz. Bu sayede her firma, bir fintech oyuncusuna dönüşebiliyor ve kendi finansal çözümlerini geliştirme şansı yakalıyor. Başlangıç maliyetlerinin düşmesiyle yeni oyuncular ekosisteme dahil olabiliyor. Fintech teknolojilerini sadece büyük oyuncuların tekelinden çıkararak daha geniş bir kitleye ulaştırıyoruz. Sistemin demokratikleşmesi sağlanıyor” ifadelerini kullanıyordu.
Şirket bunu yaparken yapay zekâyı da ıskalamıyordu. Vardar bu konuda da, “MagicPay’in en büyük farklılıklarından biri, yapay zekâ destekli işlem yönetimi sunması. Geleneksel kural tabanlı sistemlerin aksine, yapay zeka sayesinde daha esnek ve verimli bir ödeme altyapısı sağlıyor. Bu da işletmelerin hem maliyetlerini düşürmesini hem de kullanıcı deneyimini iyileştirmesini mümkün kılıyor” ifadelerini kullanıyordu.
Kendisi de bir platform sağlayan ve bunu ücretsiz yapan MagicPay’in anlattığı hikâye, geçmişteki deneyimlerimi canlandırdı. Üniversite sınavında tek tercihim olan İTÜ Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği bölümüne 11’inci sıradan girdiğimde iyi bir öğrenciydim. Bitirdiğimde iyi bir mühendistim çünkü Türkiye’de mühendislik yapılamayacağını anlayacak kadar konuya hâkim hale gelmiştim. Hayata atılırken ilk kaçta olduğumu hatırlamıyorum ama medyada çalışmaya başladığımda, birbirini tanıyan iletişim fakültesi mezunları ve medyadaki kişilerle akrabalık/tanışıklık ilişkisi içinde olanlar karşısında son derece dezavantajlı konumdaydım. Bundan da hiç yakınmadım.
Bunun nedeni, yatırım yapılan yeni alanlarda iş yapabilmek için uzunca bir süre bana ihtiyaç olmasıydı. İçinde disket unuttuğu için açılmayan bilgisayarları disketi çıkarıp Enter’a basarak çalıştırmaktan Finansal Forum’un internet sitesini yönetmeye ve dijital yayıncılığa kadar birçok alanda işler yaptım ve başarılı sonuca ulaştıktan sonra bırakmak zorunda kaldım. Bunun nedeni, iş büyüyünce geleneksel gelir modellerine göre çalışan yapıların saldırıp inovatif işten memuriyet çıkarma mekanizmalarını çalıştırmaya başlamalarıydı. Bu da doğaldı.
İşler nasıl değişiyor?
İstanbul’un elektrik işlerinin ihalesini Mehmet Emin Karamehmet’in almasının ardından çalıştığım Fortune Türkiye dergisi, Mehmet Emin Bey’i kapak yapmaya karar verdiğinde görüştüğüm Yapı Kredi eski Genel Müdürü Burhan Karaçam, buradaki meseleyi anlamamı sağlayan kişi oldu. Superonline ve Turkcell’in ilk olarak banka içinde mobil bankacılık ve internet bankacılığı operasyonları olarak başlamasını sağlayan Karaçam, Karamehmet’in bu şekilde anlatılan işlere girmeye onay verdiğini ifade etti. Kendisinin ve kuşağının bu değişimi kendilerinden önceki kuşağa nasıl kabul ettirdiklerini sorduğumda, “Biz kimseyi ikna etmedik. Onlar emekli olunca bizim kuşak işlerin başına geçti ve biz de böyle yönettik” dedi. Bütün hikâye bundan ibaretti.
Anlamadıkları ya da riskleri nedeniyle bu dosyayı yazma işine kimse girmeyince, ben başka kişilerle de konuşup dört günde işi çıkardım. Şansın ve o zaman aynı dergide çalıştığımız eşimin de yardım etmesi ile doğru kişilere ulaşmam sayesinde, alış ve satış fiyatları regülasyonla belirlenen bir alanda bu kadar yüksek bir teklifin nasıl verilebileceğini çözdüm. Kamu otoritesi, elektrik üreticisinin elektriği hangi fiyattan dağıtıcıya ve dağıtıcının da hangi fiyattan son kullanıcıya satacağını belirlediğinden kâr marjı da belli gibi görülüyordu. Konuştuğum bir portföy şirketi genel müdürü, bu projeyi fonlamak için kaynak ayırdıklarını söyleyince bu mekanizmayı anlattım. O da “Oradaki kâr belli ancak İstanbul’un elektrik altyapısı eski ve şehir giderek büyüyor. Bu nedenle trafoların ve altyapının yenilenmesi gerekecek. Mehmet Emin Bey de bu alandaki şirketleri ile bu işleri yaparak kâr edecek” mealinden bir akış anlattı. Ben bütün bu hikâyeyi yazdıktan sonra ihale Karamehmet’ten alındı. Bu gelişmede benim ne kadar payım olduğunu bilmiyorum ama o zaman kimin ne kazanacağına karar verme hakkını kendisinde görenlerin yönettiği bir siyasal modele geçtiğimizi anladım. Bu çok tehlikeliydi ve MagicPay’in bakış açısıyla bütün bu sistemi eleştirebilirdim ancak bu, muhtemelen beni asıl mücadele etmem gereken alandan uzaklaştırırdı.
Bizim için asıl sorun, kendi ürünümüzdeki bozulmaydı. Bu çalışmaya karar verilirken patron “Deli mi, dahi mi?” kapağı istemiş. Bizim yazı işlerindeki sivri zekalı dahiler de, “özgür basın” olarak son anda kapağa “Gözü kara Mehmet” yazmışlar. Böylece editoryal özgünlüklerini ve özgürlüklerini koruduklarını sanmışlar. Şimdi hatırlamıyorum ama ben bütün modeli kurgulayan zekâya saygılarımı sunan bir başlık atmıştım; medya kompetanlarına yeterince cazip gelmemişti. Sonunda herkes birbirine girdi ve “kapağı kim yaptı?” sorusuna “Kerem yaptı” yanıtı verilerek konu kapatıldı.
Ben o arada son baskı onayını kendim verdiğim Fortune Türkiye Dijital ekine odaklanma yolunu tutmuştum. Doğru odaklanma ve işin üzerinde kontrol sahibi olma, başarılı bir çalışmayı getirdi ve çok etkili bir yayın çıkardım. Herkesin mobile odaklandığı bir dönemde dijitale odaklanmak, eski bir yaklaşım gibi görünse de dijital yeniden tanımlanıyordu. Finansal Forum’da çalıştığım 2000 öncesi dönemde herkes ixir gibi girişimlerin etkisi ile e-ticaret sayfaları yaparken ben e-iş sayfası yapmıştım ve aynı başarıyı sağlamıştı. Müdür tayfası, bana sormadan sayfa başlığını e-ticarete çevirmişti ancak ben apoletsiz halimle kapıdan dalıp bunu düzeltmeyi –biraz da saygısızca- başarmıştım. MagicPay CEO’su Latif Vardar’ın bakış açısından buraya nasıl geldiğimi anlamak zor olabilir ancak bunun için size dönüp bir daha okumaktan başka bir tavsiyede bulunamayacağım.
Teknoloji ve Strateji ile yeni yolculuk
Bunun nedeni, ilkini Index Grup Şirketleri Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik ile çektiğimiz Teknoloji ve Strateji programında (https://www.youtube.com/watch?v=s05St4TObNM&list=PLf4kNHB-PaHU-tV33fyU-V5qc6wMnw2ek&index=1&pp=iAQB) konuları farklı bir biçimde ele aldığımız bir yolculuğa çıkıyor olmam. Program için benimsediğim bakış açısı dinamikleri doğru algılayıp buna göre toplam fayda yaratacak kullanım modellerini öne çıkarmak olacak. Düşük marjlı yüksek hacimli bir iş yapan Index Grup’un yeni depo yatırımı, sayısı 8 bine ulaşan oyuncunun yer aldığı kanalının entegre bir yapı oluşturmasındaki bir sonraki adımı oluşturacak. Deponun yüzde 15’lik bölümünü kendi işi için kullanacak olan Index Grup, yüzde 85’lik bölümünü kanalındaki oyuncular için kullanacak.
Bu, bizim KOBİ’ler üzerinden yaptığımız dijitalleşme ve kalkınma kurgusunu aslında nasıl yapmamız gerektiğini gösteren iyi bir örnek. Merkezdeki dev yatırım, kanaldaki oyuncuların ve bütün işin kaldıracı olurken Index, doğru ürün seçimi ve arka ofiste iyi bir kurgu yaparak maliyetleri düşürerek karlılığı yükseltmeye dayanan iş modeli ile desteklediği kanalına gelecek döneme de yansıyacak bir rekabet gücü kazandıracak. Çok kapsamlı görüşmemizi verdiğim linkten izleyebilirsiniz.
Ben iki yeni dinamiğe daha işaret ederek konuyu toparlamak istiyorum. Birincisi, n11’in açıkladığı 2024 verilerine dayanıyor. Öncelikle bunun basın bülteninin 3 Ocak’ta servis edildiğine dikkatinizi çekip veriye dayanan dijital işte sonuçları hangi süre ile değerlendirmek gerektiğini gösteriyor. Bu kronometre ile çalışılmak zorunda.
İkinci konu çeşitliliğe dayanıyor. n11’de en çok satılan ürünlerde ilk üç sırayı bulaşık deterjanı, cep telefonu ve saç şekillendirici alıyor.
Üçüncü konu ölçek: Toplam alışveriş hacmi bir önceki yıla göre 2,5 kat artış kaydediyor. Her iki alışverişten biri platformun sunduğu kuponlarla yapılırken kullanıcılar taksitle ödemeyi tercih etti. Taksitli yapılan alışverişlerin toplam hacmi de bir önceki yıla göre yüzde 150 artıyor.
Dördüncü konu ise mesai: 2024 boyunca n11 kullanıcıları en çok 20.00-21.00 saatleri arasında alışveriş yaptığı belirtiliyor. Dağıtım işinin yeni normalini ortaya koyan bu göstergeler ışığında baktığınızda, Index’in yeni yatırımının bir depodan daha fazlasını ifade ettiğini anlayacaksınız.
Son olarak, Web 3.0 tarafında uzun süreden beri takip ettiğim, gerçek varlıkların tokenize edilmesi konusunda bir gelişmeyi aktarmak istiyorum. Gayrimenkul oyuncusu Sen Grup’un, dünyanın önde gelen gerçek dünya varlığı (real world asset-RWA) ekosistemlerinden Lumia Foundation ile imzaladığı 1 milyar dolarlık iş birliği anlaşması, bu dalganın yükselmekte olduğunun yeni bir göstergesi oldu. Gerçek dünya varlıklarını (RWA) Web3 teknolojisiyle birleştirerek kapsamlı bir ekosistem geliştiren Lumia Foundation, fiziksel varlıkların dijitalleştirilmesi ve blockchain üzerinde tokenize edilmesi alanındaki faaliyetleriyle ön plana çıkıyor. İnovasyon temelli geleneksel finans ile blok zinciri teknolojisi arasında köprü kurma misyonu edinen Lumia Foundation ile Sen Grup arasındaki stratejik anlaşmanın yaratacağı değişimin kilit vurgusu Dünya Ekonomik Forumu’nun Davos Zirvesi’nde açıklama yapan Lumia Foundation Kurucu Ortağı Kal Ali’den geldi. Kal Ali, “Bu ortaklık, son teknoloji ile gerçek dünya uygulamalarının mükemmel sinerjisini temsil ediyor. Türkiye, inovasyonda yeni standartlar belirleme konusunda muazzam bir potansiyele sahip. Bu dönüşüm yolculuğunun bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz” dedi.
İşbirliği çerçevesindeki ilk projesini, İstanbul Hadımköy’deki Lumia Towers By Sen oluşturacak. NBE okurları bu bölgenin bölgesel ve daha sonra küresel bir lojistik üssü haline getirilme çabasını ve Mercedes Benz-Türk ile başlayan dalgada son olarak Japon şirketlerinin bölgeye ilgi gösterdiğini biliyorlardır. Sen Grup basın bültenindeki “şirket, regülasyonlar çıktığında sektördeki değişime öncülük etmek için hazırlıklarını tamamladı” ifadesi yeni bir regülasyonun kapıda olduğunu gösteriyor. Anlaşıldığı kadarıyla bu önemli bir dinamik oluşturacak ve Türkiye’nin yumuşak karnı olan finansman tarafında yeni olanaklar yaratmaya katkı sağlayacak. MagicPay CEO’su Latif Vardar’ın sözleri bizi nereye getirdi.