1981 yılında dönemin önde gelen şirketler topluluğundan, Hisarbank’ı da çatısı altında bulunduran Çavuşoğlu-Kozanoğlu Grubu, gazete kurmaya karar verdiğinde önce Tercüman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Güneri Civaoğlu’nu transfer etti.
500-600 bin tirajlı Tercüman Gazetesi’nin başından ayrılıp, Güneş Gazetesi’ni kurmak üzere kolları sıvayan Güneri Civaoğlu, başta yıllardır çalıştığı gazete olmak üzere, muhabirden yazara meslektaşlarını transfer yoluna gitti.
Civaoğlu ile el sıkışan gazeteciler, belirlenen transfer ücretlerini anında vezneden nakit aldı, maaşları da 2’ye, 3’e, 4’e hatta 5’e katlananlar oldu.
Güneş Gazetesi’ne transfer olan meslek büyüklerim arasında bulunan Necati Doğru, 1985-1986’da Hürriyet Gazetesi’nde, 1987-1992’de Milliyet Gazetesi Ekonomi Müdürümüz olduğu dönemlerde o günü şöyle anlatırdı:
Melih Aşık’la birlikte Güneş Gazetesi’ne gittik. El sıkıştığımız gün vezneden siyah market poşeti içinde transfer için anlaştığımız toplu paraları nakit olarak verdiler.
Ardından da eklerdi:
Arkadaşlar, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) var. Hepimiz de üyesiyiz. Başarılı toplu sözleşme yaptığı dönemler oluyor. Ancak, Güneş Gazetesi’yle başlayan yüksek maaş, toplu para uygulaması gazetecileri enflasyondan en iyi transferin koruduğunu ortaya koydu.
Güneri Civaoğlu’nun Güneş Gazetesi’yle estirdiği rüzgar, açtığı yol, benim de ilk yüksek tirajlı gazeteye geçme şansımın açılmasını sağlamıştı.
Mesleğe 1978 yılında AKA’da (Arşiv, Kupür, Aktüalite Ajansı) başlamış, 1979-1980’de ANKA Ajansı’nda, 1980-1981 döneminde UBA’da kadrosuz olarak çalışmıştım. İlk kadroya girişim 1981 yılı Nisan ayında Dünya Gazetesi’nde gerçekleşmişti.
1981 yılı Eylül ayında Dünya’dan ayrılıp, yeniden UBA’ya dönmüştüm ki, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’ndan Hocam, Türkiye’de halkla ilişkiler sektörünün kurucularından Alaeddin Asna, beni Tercüman Gazetesi’ne yönlendirmişti:
Tercüman Gazetesi’nin İstihbarat Şefi Bekir Aydın seni bekliyor…
Bekir Abi ile görüşmüş, Güneri Civaoğlu’nun ardından Genel Yayın Yönetmenliği görevini Hakkı Öcal’ın üstlendiği Tercüman Gazetesi’nde muhabir olarak işe başlamıştım.
Daha sonraki yıllarda Ertuğrul Özkök, Güneri Civaoğlu’nun bizim meslekte estirdiği rüzgarı kendi penceresinden şöyle tanımlar oldu:
Güneri Bey, benim gözümde sendika başkanıdır.
Güneri Abi’yi dün öğlende Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazı sonrası son yolculuğuna uğurlarken, Necati Doğru’nun sözleri aklımdan geçti:
Gazeteciler enflasyondan ancak transferle korunur…
Güneri Abi’ye Allah’tan rahmet diliyorum…
Mekanı cennet olsun…
Istakoz yarıştırma efsanesi nasıl çıktı?
Güneri Civaoğlu’nun Güneş Gazetesi’ni kurup, başarıyla yönettiği günlerde Babıali Yokuşu’nda şu efsane yayıldı:
Güneri Bey, yemekte ıstakoz ısmarlamadan önce yarıştırırmış. Geride kalan ıstakozu seçermiş. Geride kalan ıstakozu eti daha fazla diye seçermiş…
Aradan yıllar geçti, dönemin Mey İçki CEO’su Galip Yorgancıoğlu, Kayra Imperial’ın bazı ünlü restoranların şarap listesine girmesi vesilesiyle bizi Paris’e davet etti.
Mey’in davetlisi gazeteciler arasında Güneri Civaoğlu, Ertuğrul Özkök, Tayfun Devecioğlu ve Ercan İnan vardı. Şakayla karışık Güneri Abi’ye konuyu açtık:
Abi, ıstakoz yarıştırma olayı nedir? Bize anlatır mısın?
Güneri Abi, önce doğru olmadığını belirtti:
Arkadaşlar, yok öyle bir olay…
Israr ettik:
Bu efsanenin o dönemde yayılmasının bir nedeni vardır elbet.
Anlattı:
Arkadaşlar, Güneş Gazetesi’nde bir kutlama düzenledik. Kutlamayı aynı anda Adana, Ankara, İzmir bürolarında da yaptık. Düzenlenen törende karides de ikram edilmesini istedim. Karides konusu kulaktan kulağa, dilden dile ıstakoza dönüştü, hepsi bu…
Böylece ıstakoz yarıştırma efsanesini ilk ağızdan öğrenmiş olduk…
Mücadeleci ve çok yenilikçi oldu
Nobel İlaç’ın Sağlık Bakanı Prof. Kemal Memişoğlu’nun da katıldığı 70’inci kuruluş yıldönümü buluşmasında sahneye konuşmak üzere davet edilen Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, söze şu soruyla girdi:
Neden ben?
Sorusuna hemen kendisi yanıt verdi:
Yakın arkadaşım Nobel İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ulusoy bu törende konuşma yapmamı istediğinde şaşırdım. Sonra düşündüm, Hasan’la dostluğumuz 60 yıla dayanıyor.
Alman Lisesi’ndeki yıllarından beri irtibatı hiç koparmadıklarını belirtti:
Hasan’la dostça bir rekabet içindeyiz. Elbette ben burada konuşmalıydım. Başka kim olabilirdi ki?
Hasan Ulusoy’a döndü:
Teşekkürler Hasan, doğru seçim yaptığın için.
Ulusoy’la birlikte Alman Lisesi’nde okuduklarını anımsattı:
Ben kısa pantolonlu küçük bir çocukken Hasan bizim tarih öğretmenimizdi… Şaka bir yana ikimiz de aynı yaşlardaydık.
Hasan Ulusoy’a hep saygı duyduğunu dile getirdi:
Yeni teknolojiler geliştirme ve uygulama konusundaki heyecanına hep tanık oldum. Onun aklı ve deneyimleri böylesi büyük bir marka yaratmak için ona yardımcı oldu.
Nobel İlaç’ın 70’inci yılının kutlandığına dikkat çekti:
Böylesine rekabetçi ve hızla değişen bir sektörde 70 yıl boyunca hep önlerde kalmak hiç kolay bir iş değil. Bunu kendimden biliyorum.
Ulusoy’un hep mücadeleci ve çok yenilikçi olduğunu vurguladı:
Hasan hep ileriye baktı. Nobel, sektörün öncülerinden biri olarak Avrupa ve Asya’da yatırımlara sahip.
Nobel İlaç’ın Orta Asya’da ilk yatırım yapan Türk şirketlerinden biri olduğunun altını çizdi:
Nobel’in gelirlerinin yarısı yurtdışı operasyonlarından sağlanıyor.
Nobel İlaç’ın 70 yılının büyük bir başarı ve azimle mücadelenin hikayesi olduğuna vurgu yaptı:
İlaç üretiminin yanında hem kimyasal hem de biyoteknolojik ilaçların hammaddesini üretiyor.
Ulkar Holding ve Nobel İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ulusoy’un davetiyle Eylül ayının ilk yarısında Özbekistan ve Kazakistan’a gittik, Nobel’in Taşkent ve Almatı’daki fabrikalarını gezdik.
Taşkent ve Almatı’daki sohbetlerden şu mesaj çıktı:
Nobel İlaç’ın ihracat dahil dış cirosu 275 milyon dolara ulaştı, Özbekistan ve Kazakistan yatırımı 240 milyon doları bulacak.
Hasan Ulusoy, Taşkent ve Almatı’daki sohbetlerimizde şu noktaya bir kez daha işaret etti:
Ben 1990’da Nobel İlaç’ta Genel Müdürlük görevini devraldığımda ciromuz 5 milyon dolardı. Bugün 450 milyon dolar ciromuz var.
Ulusoy, şirketin adının kaynağını da o seyahatte şöyle anlattı:
Nobel İlaç’ı 70 yıl önce 3 sermayedar, 200 bin lira sermaye ile kurdu. Bu sermayedarlardan Sami Bubiç, şöyle hayal kurdu: Bir oğlum olursa adını “Oscar” koyacağım.
Ancak, Bubiç’in bir kızı dünyaya geldi, “Bu durumda kızımın adı ‘Nobel’ olacak” dedi. Şirketin kuruluşu sırasında isim konusunda kurucular oylama yaptı.
İki oyla şirketin adı için de Bubiç’in kızının adı seçildi: Nobel
Nice 70 yıllara…