Bankaların kredi kullandırmak istedikleri sağlam bilançolu şirketler, yüksek maliyetlerden kredi kullanmak yerine yatırımlarını iptal etmeyi ya da ertelemeyi düşünüyor.
Dünyanın en yüksek beşinci enflasyon oranına ve en yüksek ikinci faiz oranlarına sahip ülkesinde iş yapmak hiç de kolay değil.
Türk iş dünyası, son dönemde hem iç hem de dış şokların etkisinde oldukça zorlu bir süreçten geçiyor. İçeride yüksek enflasyonun yol açtığı maliyet baskısı, özellikle emek yoğun sektörlerde rekabet gücünü ciddi şekilde zayıflatırken, dışarıda ticaret savaşlarının kızışmakta olduğu bir dönemde ihracat pazarlarımızı kaybetme gibi bir tehdit ile karşı karşıyayız.
Tüm bunların yanında, iş dünyasını zorlayan temel sorunlardan biri ise finansmana erişim meselesi.
TOBB'a göre 3 temel sorun
Geçen hafta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun bir açıklaması vardı. "Son 1 hafta içerisinde 7 bölge toplantısı gerçekleştirerek 81 İl ve 160 İlçedeki Oda ve Borsa Başkanlarımızla bir araya geldik. İl ve ilçelerdeki ekonomik durumu, sektörlerdeki sıkıntıları ve iş dünyamızın taleplerini değerlendirdik” diyen Hisarcıklıoğlu, üç temel sorun tespit ettiklerini belirtti:
1-Finansmana erişimde yaşanan zorluklar
2-Zirai don felaketi
3-Artan girdi maliyetlerinin emek yoğun sektörlerde yarattığı baskı
Bu listenin ilk sırasında yer alan "finansmana erişimde yaşanan zorluklar" problemini son dönemde değişik kesimlerden sıklıkla duymaya başladık. Geçen hafta Uluslararası Ekonomi Zirvesi'ndeki bir panelde dinlediğim Akkök Holding CEO'su İhsan Gökşin Durusoy da "Mesela en büyük sorunlardan biri finansa erişim. Finansmana ulaşım için alternatifler olmalı" diyerek bu sorunun altını çiziyordu.
Bir türlü istenilen patikaya indirilemeyen yüksek enflasyon nedeniyle Merkez Bankası'nın faizleri artırmak zorunda kalması, finansman meselesini daha da yakıcı hale getiriyor. Bugünlerde neredeyse finansman konusunda yakınmayan bir iş insanı bulmak oldukça güç hale geldi.
Yüksek faizlerin faturası
Ülkede garip bir durum oluştu. Bir yanda, bankaların kredi kullandırmak istedikleri sağlam bilançolu ve likiditesi yüksek şirketler var ama bunlar mevcut yüksek maliyetlerden kredi kullanmak yerine yatırımlarını iptal etmeyi ya da ertelemeyi düşünüyorlar. Diğer yanda ise acilen kredi kullanma ihtiyacı olan, fakat bankaların kredi vermekten imtina ettikleri işletmeler bulunuyor.
Sayıları oldukça kabarık olan bu ikinci grubun yaşadığı sıkıntılar, Türkiye ekonomisinin öncelikli meselesi olmaya başladı. Oysa iş dünyası liderlerinin vurguladığı gibi sağlıklı işleyen bir kredi mekanizması, üretimin, istihdamın ve ihracatın olmazsa olmazıdır.
Hisarcıklıoğlu "Ekonomimizin daha güçlü ve sürdürülebilir bir zeminde büyümesi için reel sektörün finansmana erişimi kolaylaştırılmalı ve finansman maliyetleri düşürülmeli" diyerek bir çağrı da bulunuyor.
Elbette, meselenin kalıcı bir şekilde çözümü için öncelikle enflasyonun makul seviyelere indirilmesi gerekiyor. Ancak görünen o ki; mevcut koşullarda bunun yakın gelecekte gerçekleşmesi mümkün olmayacak. Üstelik artan kamu borçlanması, özel sektöre gidecek kredi hacmini daraltıyor. Öte yandan dış kaynaklara erişimde de görünüm çok parlak değil.
Bu ortamda, istihdam ve pazar kayıplarının önlenebilmesi için ekonomi yönetiminin özel sektör ile istişare ve iş birliği içinde, çözüm üretmeye odaklanması hayati önem taşıyor.