Zonguldak, Bartin ve Karabük’ te, yöre sorunların değerlendirmek için çok sayıda toplantı yapıldı. Filyos Çayı Projesi’ni “indirgemeci bir anlayışla ele alma yerine havza ölçeğinde değerlendirme yapılmasını” önerdiğimiz ilk toplantıdan bugüne neredeyse yarım asırlık bir zaman geçti.
Handan Sema Ceylan 17 Şubat 2025 günü “Karabük ve Demir-Çelik Sektöründe Gelişme Stratejisi” temalı toplantıya katılmamı istediğinde arşivimdeki notlara baktım. Zonguldak, Bartın ve Karabük’te yaptığımız toplantılarda hangi konular üzerinde odaklandığımızı, dünden bugüne ne kadar yol alabildiğimizi anlamaya çalıştım.
Neler paylaştık?
Yarım yüzyıla yaklaşan bir zaman kesitinde, Filyos Çayı Havzası kentlerinde yaptığımız toplantılarda sorguladığımız konular güncelliğini koruyor:
Önce, Roma İmparatorluğu döneminde Bithynia’dan Galatia’ya uzanan Sinop’un batısındaki Karadeniz kıyılarından Tuz Gölü’ne uzanan coğrafyanın organik enerji dönemindeki iç bütünlüğünü neden bir karar değişkeni olarak değerlendirmemiz gerektiğini sorguladık. Selçuklu ve Osmanlı döneminde yörenin hakim gücü olan Çobanoğulları ve İsfendiyaroğlu Beylikleri’nin aynı coğrafyada etkili olmalarının bir rastlantı olamayacağını anlatarak; yörenin sorunlarını “indirgemeci bir mantıkla” kent ölçeğinde değil, havza bütününde değerlendirilmesinin gerektiğini sürekli gündeme taşıdık.
İkincisi, koklaşabilir kömür yatakları nedeniyle Zonguldak yöresinin Osmanlı’dan Cumhuriyet yönetimine yeraltı zenginliğinin yarattığı ekonomik ayrışmayı sürdürebilmesinin koşullarının sorgulanmasıydı. Sorgulama, sahayı iyi inceleyerek aşırı ve noksan değerlendirmelerle “beklentiler oluşturmanın” yaratabileceği sakıncalara odaklandı.
Üçüncüsü, Filyos ve Bartın çaylarının oluşturduğu havzanın bağlantısal bütünlüğü olan, II. Abdülhamid döneminden bu yana gündemdeki projenin fiziksel sermaye stoku ihtiyaçlarına ilişkin harcamaların öngörülmesi, gözetilmesi ve denetilmesinin şeffaf biçimde yapılmasına ilişkin bir dizi sorunun yanıtını aradık:
- Irmak- Zonguldak demiryolu hattının geliştirilmesi, insan ve yük akışlarının hızlandırılması, yeraltı ve yerüstü zenginliklere ulaşılabilirlik yanında erişilebilirlik kapasitelerinin artırılması, insan ve yük akışlarının hızlandırılması konusunda nerede duruyoruz?
- Zonguldak-Bartın ve Karabük arasında lastik tekerlekli araç ulaşımını kolaylaştıracak “bölünmüş yolların” tamamlanması, kentler arasındaki “iç yol ağının” oluşturulmasında neler yapıldı, neler yapılamadı?
- Filyos Limanı’nın mendirek ve üst yapılarının öngörülen yük akışlarını karşılayacak biçimde tamamlanması, limanla doğal bağlantısı olan “konteyner elleçleme alanlarının” inşa edilmesi hangi aşamaya geldi?
- Endüstri bölgesi bağlamında karma ve yeni nesil OSB’lerin oluşturulması, altyapılarının tamamlanarak havza stratejisinin öngördüğü alanlarda iç ve dış yatırımların özendirilmesi konularında hangi düzenlemeler yürürlüğe kondu?
- Karabük Demir-Çelik Fabrikası (KARDEMİR) başta olmak üzere limandan demir cevheri, termik santrallerin kömür ihtiyaçları ve bitmiş ürünlerin yurtiçi ve yurtdışı pazarlara ulaştırılması için gerekli yapılarda hangi aşamadayız?
- Yöredeki üretim tesisleri ve arka planı oluşturan Ankara, Çankırı ve Kastamonu ve diğer yerlerdeki tesislerde üretilen malların Filyos limanını kullanmasının olanak ve kısıtları nelerdir?
- Yörede dillendirilen serbest bölgenin işlerliğinin olabilmesi için arka planın “iyi hesaplanması ve gereksiz yere kaynak bağlanmaması” konusunda ne gibi araştırmalar yapıldı; bütünsel bir bakışla durum değerlendirildi mi?
- Çatalağzı’nda kamunun “kül atma havuzu” kapsamlı bir biçimde değerlendirilerek, kamu yararını en çoğa çıkaracak yolların izlenmesi ve yöntemlerin bulunması özeni gösterildi mi?
- İller arasındaki bağlamında OSB’ler ile Filyos’ta oluşturulacak endüstri bölgesi yatırımlarının iç bütünlüklerinin ve sağlıklı bir tedarik zinciri ve diğer alanlarda birbirini besleyen etkileşimlerin ekosistemi dikkate alındı mı?
- Havza havayolu ulaşımının altyapılarının oluşturulmasında planlar, projeler ve uygulamalar ne durumdadır?
- Filyos Çayı Taşkın Önleme Projesi uygulamaları sonuçlandı mı?
- Demir-Çelik alanında kamunun uzun yıllarda yarattığı kültürün daha ileri boyutlara taşımanın yol ve yöntemlerinin sorgulanmasıydı. Zamanın ruhundaki değişmeler de dikkate alarak ayakları yere sağlam basan öngörme ve önlem alma disiplinine uyuldu mu?
- Ülkemizin hurda-odaklı ve cevher odaklı demir-çelik üretimi ile yüksek nitelikli çelik üretimini yönlendirecek bir ulusal stratejimiz var mı?
- Geleceği inşa etmek için ne yapacağımızı ve nasıl yapacağımızı net olarak tanımladık mı?
Zamanın ruhu değişti
Demir-çelik üretiminde zamanın ruhunu yeniden okumak gerekiyor: Demir-Çelik üretiminde cevher-odaklı üretim ile hurda-odaklı üretimin karşılaştırmalı üstünlükleri mutlaka analiz edilmeli. Başta Çin olmak üzere bütün dünyada genel eğilimin ne olduğu netleştirilmeli. Jeopolitik gelişmeler ve hükümet kararlarında korumacılık eğilimlerini analiz etmeden demir-çelik alanında doğru bir yatırım kararı veremeyiz. Yüksek alaşımlı çelik, paslanmaz çelik, takım çelikleri, nikel bazlı süper alaşımlar ve talaşlı işlem tesisleri, ülkemizin bin 500 ürünü, 220’yi aşan ülkeye ihracat eden “tedarikçi ülke” olması bağlamında demir-çelik üretimini değerlendirmeliyiz.
Ülkemizin gururu ve yurttaşımız Daron Acemoğlu’nun dediği gibi, “Toplumda neyin değerli ve güçlendirmeye değer olduğunu sorarak işe başlamalıyız. Sürekli sorgulama ve bilgileri üretken bir şekilde paylaşılması, varlığımızın temelini oluşturuyor”.
Yaptığımız toplantılarda dünü, günü ve yarını birlikte ele almalıyız. Temel kaygılarımızdan biri de “toplantı gündemi” olmalı. Düzenleyiciler, değerlendirme yapanlar ve katılımcılar, bir günün harcandığı toplantının “yarattığı sonucu” çok sesli, çok kültürlü, çok-odaklı, katılımcı ve kapsayıcı bir anlayışla sorgulamalı. Özge Öner’in haykırdığı gibi, “Eleştirinin demokrasinin zenginliğini olduğunu anlamak yerine, onu bastırmaya çalışmak” güvensizliği derinleştirmekten başka şeye yaramaz. Karabük’te demir-çelik ya da başka bir üretim alanında maddi ve kültürel zenginlikler üreterek insanların yaşamını renklendirmek, çeşitlendirmek ve zenginleştirmek istiyorsak geçmişten bugüne bütün toplantıları sorgulamalıyız. Çok konuşuyor da, sonuç alamıyorsak önce toplantı yapma metotlarımızı gözden geçirmeliyiz. Kendi işinin verimlilik ve etkinliğini sorgulamayanların, başkalarını eleştiri hakkı olabilir mi?