Değişmeyen bir ezberimiz vardı küresel gelişmelere bakarken. “Amerika yenilikçi, Çin taklitçi, Avrupa kırtasiyeci” diye mealen söyleyeyim. “America innovates, China imitates and Europe regulates” İngilizce esası.
Doğrusu ya, geçen hafta iki gelişme hepimize “Acaba bu ezber bozuluyor mu?” dedirtti. Önce Çin’in ChatGPT’ye cevabı DeepSeek herkesi şaşırttı. Sonra Avrupa Birliği “Rekabetçilik Pusulası (Competitiveness Compass)”nı açıkladı.
DeepSeek ezberleri sarstı doğrusu
‘Yapay zeka konusunda Amerikan teknoloji şirketlerinin tartışılmaz bir üstünlüğü var’ diye biliyorduk. DeepSeek, Çin’in aynı işi çok daha az maliyetle, açık kaynaklara dayalı olarak yapabildiğini gösterdi. DeepSeek Amerikan teknoloji şirketlerinin egemenliğini kırarak yapay zeka teknolojisine erişimin kolaylıkla demokratikleştirilebileceğini gösterdi. Yapay zekanın operasyonel maliyetinin düşmesi özellikle karbon salımlarını kontrol etmek için de ayrıca önemli. Onu da not edeyim. DeepSeek ile ezberlerin ilk ikisi gitti, bir anda. Çin yenilikçi olurken Amerika taklitçi oldu.
Daha “Nedir bu? Dur bakalım” derken bu kez Avrupa Birliği yeni ekonomik programını açıkladı: “Rekabetçilik Pusulası” (Competitiveness Compass). Pusulanın merkezinde Avrupa’da kırtasiyeciliğin azaltılması, düzenlemelere uyum maliyetinin düşürülmesi yer alıyor. Compass ile birlikte ezberlerin üçüncüsü de tartışmalı hale geldi. Avrupa rekabet gücünü artırmak için kırtasiyecilikten uzaklaşması gerektiğinin farkında olduğunu açıkladı.
Birdenbire Çin’in yenilikçi, Amerika’nın taklitçi, Avrupa’nın ise devletçi değil piyasacı olduğu bu yeni dünya nereden çıktı? Aslında bu yeni dünyanın nasıl şekillenmekte olduğunu 1960’lardan bu yana takip edebilmek mümkün. Bakın grafiğe; doğrusu pek güzel görünüyor kimler yükseliyor, kimler irtifa kaybediyor?
Şekil 1 – Ekonomik kompleksite endeksi, 1962 2022
Kaynak: The Growth Lab at Harvard University, 2019, “International Trade Data (SITC, Rev. 2)”
1962’den 2022’ye son altmış yılda Amerika ve Avrupa Birliği’nin rekabet gücü gerilerken Çin mesafe alıyor. Türkiye özellikle 1980’deki Turgut Özal reformları ile ciddi sıçrıyor, daha sonra bir de AB reformları ile 2000’lerin başında küresel rekabet gücümüz, kabiliyetlerimiz artıyor. 2008’den beri memleket artık yan yan gitmeye başlıyor. Vietnam sonunda Türkiye ve Hindistan ile aynı yerde buluşuyor.
Şimdi bu ezberler hakikaten bozulur mu? Trump ile birlikte Amerika’nın aynı Türkiye gibi uzun bir süre kendi kendisi ile uğraşacağı anlaşılıyor. Trump bu arada geçen hafta Kanada, Meksika ve Çin’e gümrük tarifelerini yükseltti sudan gerekçelerle. Gerekçeler sudan, çünkü yalnızca seçim kampanyasında konuşuldu diye yükseltiliyor gümrük tarifeleri, bir nevi hır çıkarmak için. Ortada somut bir iktisadi analiz filan yok. Buradan pek çok ülkenin Amerika’ya mal satma maliyetini artıracak bir sonuç çıkabilir.
Avrupa’nın yeni Rekabetçilik Pusulası işe yarayacak mı?
Compass ile birlikte Avrupa’nın rekabet gücü kaybını telafi etmek için ortaya bir tedbir seti koyması bu ortamda hiç de manasız değil. Hatırlayın, ilk 1993’te, o zamanki Avrupa Topluluğunun başında olan Jacques Delors nedir bu Avrupa’nın problemi diye liderleri bir araya toplamıştı. Sonunda Avrupa’nın bir rekabet gücü problemi olduğunu açıklayan bir rapor açıklamış ama bunu somut bir nedene, uygulamaya bağlamamıştı. Halbuki şimdi en son Draghi raporunu AB’nin doğrudan kırtasiyeciliğe bağladığını görmek mümkün. Avrupalı şirketlerin yüksek maliyetlere katlanmasının nedeni, bu bölgede düzenlemelere uyum maliyetinin çok yüksek olması. Avrupa tek pazarının, şirketler için hakikaten tek pazar haline dönüştürülmesi özellikle vurgulanıyor ortaya konan Pusula’da.
Pusula ile korunan bir başka önemli hususta dekarbonizasyon gündemi aslında. AB bu konuda odağını belirlemiş görünüyor. Yeşil Mutabakat, Avrupa’nın büyüme ve teknolojik yenilenme gündemi olmaya devam ediyor. Ortadaki yeni teknolojik rekabet ciddiye alınıyor. Halbuki burada daha orada değiliz.
Dekarbonizasyon ve yeşil dönüşüm söz konusu olduğunda, kısmi denge analizinden kaçınmak, meseleye genel denge perspektifinden bakmak gerekiyor. Nedir o? “Şimdi karbon vergisi koyarsak bunun ekonomiye etkisi ne olur?” diye meseleye bakmak yanlış. İklim değişikliği zaten iş yapma maliyetlerini, portföy risklerini her gün artırıyor. Bakın mesela su kıtlığı nedeniyle Panama Kanalı’ndan geçiş maliyeti artıyor, kutuplar eridiği için Rusya’nın kuzeyinde, Yakutistan’ın yanından yeni bir ticaret yolu şekilleniyor. Bildiğimiz dünya değişiyor. Ani hava hareketleri ve etrafı saran yangınlar sigortalama/iş yapma maliyetlerini dünyanın her tarafında artırıyor. Akdeniz’deki otellerin turist çekme kabiliyeti artmayacak azalacak mesela yangınlar ile birlikte. Ne diyeyim? İklim değişikliği dünyayı değiştirmeye başladı bile.
Ayrıca alın Çayırhan Termik Santralini özelleştirme çalışmasını. Bu yatırımı yapmak için hesap yapanın, bir yıl sonra kömürden çıkış tarihi 2035 olarak açıklanırsa ben ne kadar zarar ederim ve bu zararı nasıl tazmin ettirebilirim diye ciddi ciddi düşünmesi lazım. 2030, olmadı 2035 kömürden çıkış yılı olabilir. Türkiye’de ertelenmiş o kadar çok karar var ki cevabını arayan.
Dünyada yeterince belirsizlik var. Türkiye’nin artık siyasi geyiği bırakıp işe odaklanmasında fayda var doğrusu. Memleket ne zaman yan yan gitmeye başlıyor rekabet gücü açısından bir bakın bakalım? Ergenekon, Balyoz davaları ile. Siyasette itişme arttığında.
Halbuki dönemler itibariyle değişmeyen hakikat ortada. Türkiye’de kural hakimiyeti tarihi düşük değerinde bugünlerde. Hukukun üstünlüğü (rule of law) sonuçta kural hakimiyetini gösteriyor. O yoksa, her an her şeyin olabileceği bir ülkesiniz demek. Türkiye’nin nerede olduğu grafikte görünüyor. Orası toparlanmadan, Türkiye’nin kendisini toparlaması mümkün değil. Vietnam bile bizden iyi artık, kural hakimiyeti konusunda. Malum vakıa ile kavga olmaz. Rakamlar ortada.
Şekil 2 – Türkiye’de hukukun üstünlüğü endeksi, 1900-2023
Kaynak: V-Dem, TEPAV görselleştirmeleri
Özellikle 2000’lerde ortaya çıkan kayba dikkatinizi çekeyim. Bütün kazanımları hızla eritmişiz. Türkiye hukukun üstünlüğü endeksinin her alanında bir büzüşme süreci içinde bugün. Karşılaştırma 2012’den 2023’e. Bakın işte ve AB süreci niye böyle diye hiç hayıflanmayın doğrusu.
Şekil 3 – Hukuk üstünlüğü endeksi, Türkiye, 2012- 2023
Kaynak: World Justice Project, Rule of Law Index, 2023, TEPAV görselleştirmeleri
Yöneticilerimiz herhalde vaziyetin farkında olmalı ki geçenlerde bir “Yargı Reformu” paketi açıkladılar. Nasıldı? Evlere şenlik. Eğer kötü gidişe müdahale buysa bu da pek yanlış oldu. Söylemiş olayım. Madem yargı reform yapacaksınız yapıverin işte. Boş lafla zaman harcamayın, ülkeye vakit kaybettirmeyin. “İntaç” derdi rahmetli Erbakan. İntaç.
Ahmet Hamdi Tanpınar ise “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkanını vermiyor” derdi. Bu açıdan bizim burada değişen bir şey yok. Trump ile birlikte Amerika’nın da en çok kendi kendisi ile meşgul olacağı bir yeni döneme giriyoruz sanki. Müjdeler olsun.
İşte öyle.