Değişim yapmak, yani eski köye yeni adet getirmek isteyenlerin dirençle karşılaşmaları normal. Aksi takdirde yenilik zaten gerçekleşmiş olurdu. ‘Biz bunu zaten yapıyoruz’dan ‘burada işler öyle yürümez’e uzanan tepkileri ve bunları nasıl yeneceğimizi konuşalım.
"Zaten yapıyoruz"
Zaten kelimesine alerjim olduğundan bahsetmiştim. Bana zihinsel kapalılığın, peşin hükümlülüğün, çözüm aramama yılgınlığının, şifresi gibi geliyor. Bunun iş hayatındaki tipik kullanımlarından biri, yeni önerilere verilen ‘zaten yapıyoruz/düşündük’ cevabı.
Bu ifade bazen değişime direncin göstergesi. İnsanın içinden ‘zaten yapıyor olsanız bu halde olmazsınız’ demek gelse de bu pek mümkün olmaz. Böyle durumlarda mümkün olduğunca spesifik sorular yöneltmek yararlı olabilir: ‘ne zamandır yapıyorsunuz?’, ‘sorumlusu kim/hangi birim?’, ‘aldığınız neticeler ne oldu?’, ‘ne kadarlık bir kaynak ayırdınız?’ gibi. Genelgeçer, yuvarlak cevaplara hazır olun!
Ancak pek çok durumda, bu ifade aynı zamanda dışarıdan gelen fikirlere kapalılığın da göstergesi – İngilizce deyimiyle ‘not invented here’ (burada icat edilmedi) sendromu. Şirketlerimizin know-how sahibi firmalara yatırım yapmak yerine ‘biz bunu kendimiz yaparız’ diye düşünmeleri buna tipik bir örnek.
Halbuki Google bizim şirketler kadar akıllı olmadığı için (!) 2006’da henüz bir yaşındaki bir video paylaşım sitesini 1.65 milyar dolara satın almıştı. Youtube’un geçen yılki reklam geliri 34 millyar dolar. Benzer bir işlemi Facebook 2012’de yaptı ve bir fotoğraf paylaşım sitesini 1 milyar dolara aldı. Instagram’ın 2024 reklam geliri 67 millyar dolar.
"Denedik, olmadı"
Geçmişte bir fikrin başarısız olması, onun gelecekte de başarısız olacağı anlamına gelmez. Şartlar, teknolojiler ve iş yapış biçimleri değişebilir. Ancak "denedik, olmadı" argümanı, yeni girişimlerin önünü kesmek için sıkça başvurulan bir bahanedir.
Yıllar önce, bir yatırım komitesi toplantısında, üyelerden biri değerlendirdiğimiz yatırım fırsatına çok karşıydı. Bir süre konuştuktan sonra anladık ki, uzun yıllar önce, farklı bir kıtada, aynı sektörde bir firmaya para koymuş ve işler kötü gitmiş. Tatsız tecrübesinin etkisiyle, iki durum arasındaki pek çok farklılığa değil, belki de tek benzerliğe bakıyor ve analizini bu eksende yapıyordu. Bu gerekçeyi hayretle dinlediğimi hatırlıyorum.
Apple 1990'larda piyasaya sürdüğü tablet benzeri bir cihaz olan Newton’daki tecrübesine saplanıp kalsaydı 2010’da iPad diye bir ürünü olamazdı. "Denedik, olmadı" dendiğinde hangi kontekstte neyin denendiğini detaylı sorgulamanızı öneririm.
"Burada işler öyle yürümez"
Kurum kültürü, bazen yeniliğin en büyük düşmanı olabilir. Üstelik bu genellikle kararsızlığın, zihinsel tembelliğin veya riskten kaçınmanın kılıfı olarak kullanılır. Neticede, dışarıdaki başarılı örneklerden ders almayı zorlaştırır. Sonra bir Tesla veya Ikea gelir ve sektörünüzü baştan aşağı değiştirir, ayazda kalırsınız.
Böhle durumlarda kritik soru ‘neden?’dir: Neden öyle yapmıyorsunuz? Büyük ihtimalle bu soruya 'çünkü öyle yapmadık’ gibi totolojik bir cevap gelir. Sokrates sabrıyla ilave sorular sorarak muhatabınızı ‘siz ne öneriyorsunuz?’ noktasına çekmenizi öneririm.
Değişime direnç bahanelerinin en klasik yöntemi olan "komisyona havale" ise kendi başına bir yazıyı hak ediyor. Şimdiden not etmiş olalım!