Ödediğimiz maliyet yüksek ve enflasyondaki gerileme yavaş. Demek ki politika etkinliğini artırmak gerekiyor.
Türkiye olarak Haziran 2023’ten beri, yani yaklaşık iki yıldır bir ekonomik program uyguluyoruz. Bu programın temel önceliği enflasyonu düşürmek. Neden? Çünkü enflasyon bir ekonominin başına gelebilecek en kötü hastalıklardan birisi. Herkesin cebindeki paranın bir kısmını çöpe atar, gelir dağılımını bozar, finansal sistemi küçültür, kredi koşullarını kötüleştirir, dolarizasyona yol açar. Sabit durmaz. Yani eğer makul bir sürede düşüremezseniz, yükselmeye başlar. O yüzden enflasyon, gerekli bedel neyse ödenip, zamanında çözülmesi gereken bir sorundur.
Peki Haziran 2023’ten bugüne enflasyon nasıl seyretmiş? Haziran 2023’te yüzde 38 ile başlayan enflasyon, Mayıs 2024’e kadar yükselmiş; sonra gerileyerek, Mart 2025’te yüzde 38 olmuş. Bundan sonra en iyi ihtimalle düşüş hızı yavaşlayacak, fakat hızlı bir gerileme beklenmiyor.
Enflasyona karşı uyguladığımız politikalar doğru ama etkinlikleri düşük. Ödediğimiz maliyet yüksek ve enflasyondaki gerileme yavaş. Demek ki politika etkinliğini artırmak gerekiyor. O halde enflasyonu düşürmek için ne yapıyoruz ve bu politikaların etkinliği neden düşük, ona bakalım.
Toplam tüketim: Toplam tüketimi düşürmeye çalışıyoruz ve bunun için iki araç kullanıyoruz: Politika faizini yükseltmek ve gelirler politikası uygulamak (yani asgari ücrete yıllık yüzde 30 zam yapmak). Ama toplam tüketim düşmüyor. TÜİK verilerine göre 2023 yılında milli gelirin yüzde 59,1’i olan özel tüketim, 2024 yılında yüzde 59,2 olmuş. Buna karşın kamu tüketimi yüzde 13’ten yüzde 14,7’ye yükselmiş. Yani hem özel tüketimi düşürememişiz hem de kamu tüketimini artırmışız.
Gelir dağılımı, orta sınıf aleyhine bozulmuş durumda
Teorik olarak tüketimin düşmesi gerekiyordu, neden uygulamada düşmüyor? Çünkü Türkiye’ye özel bazı yapısal sorunlar var ve tüketimi düşürücü politikalar bu sorunlara takılıyor. Nedir bu sorunlar?
- Gelir dağılımı bozuk: Gelir dağılımı bozuk olan bir ülkede toplam tüketimi düşürmeye dönük genel nitelikli tedbirler ancak kısmen çalışıyor. Eğer çoğumuz orta gelirli olsaydık, alınan tedbirler nedeniyle hepimiz tüketimimizi bir parça düşürür ve enflasyonu baskılayabilirdik. Ama öyle değiliz. TÜİK’e göre son 10 yılda gelir dağılımı özellikle orta sınıflar aleyhine bozulmuş durumda. Toplumda çok sayıda gelir grubu var. Biz mantığı anlamak için sadece zenginler ve yoksullar diye iki grup olduğunu varsayalım. Yoksullar zaten geçimlik düzeyde tüketim yapabildiklerinden isteseler de tüketimlerini pek düşüremiyorlar. Kredi kartına yüklenmek veya aileden borç almak gibi yöntemlerle devam etmeye çalışıyorlar. Buna karşın zenginlerin geliri o kadar yüksek ki, tüketimi daraltıcı politikaları pek fark etmiyorlar bile. Sonuç olarak genel nitelikli talep daraltıcı politikalar her iki grubu da kısmen ıskalıyor.
- Turizmin yarattığı ek talep: 2024 yılında Türkiye’ye 62 milyondan fazla turist geldi ve 61 milyar dolar para harcadılar. Böylece enflasyonu desteklediler. Turistlerin yarattığı 61 milyar dolarlık talep, normal yurtiçi talebe eklendi. İşte turizmden gelen bu otonom talep de (milli gelirin yüzde 4,6’sı) toplam tüketimin düşmesini zorlaştıran bir faktör.
- Yüksek bütçe açığı: Enflasyonu düşürmenin ilk koşulu bütçe açığını kapatmaktır. Bütçe fazlası vermek veya en azından bütçe denkliğini sağlamak; kamu kesiminden gelecek olan enflasyonist etkiyi sınırlar. Buna karşın biz bütçede açık veriyoruz. Hem de milli gelirin yüzde 5’i gibi (2023’te yüzde 5,3; 2024’te yüzde 4,8) yüksek düzeyde bir açık veriyoruz. Bu yüksek bütçe açığı tüketimin ve enflasyonun gerilemesini yavaşlatıyor.
Vergiler maliyet yaratmamalı: Yukarıdaki üç nedenle tüketimi düşüremiyoruz. Ayrıca vergilerin alınış şekli de enflasyona katkıda bulunabiliyor. Vergiler prensip olarak ekonomik faaliyet tamamlandıktan sonra kalan artık değerden alınır. Eğer ekonomik faaliyetin ara aşamalarından (tasarruf, yatırım vb) vergi alınırsa, diğer bütün aşamalara yansıyacak bir maliyet yaratılır. İç fiyat haddi yükselir. Altın yumurtlayacak tavuk kesilir. Şöyle bir örnekle somutlaştıralım: Bir çiftçiden vergi alınacaksa, tarlasına ekmek için ayırdığı tohumlardan alınmaz. Bunun yerine o tohumlar ekilir, ürün alınır. Gelecek yılın tohumu ayrılır. Çiftçinin yiyeceği yıllık buğday ayrılır. Sonra kalan buğday miktarı vergi matrahı olur. Eğer daha önceki aşamalarda vergi alınırsa, üretim düşer ve çiftçi de devlet de büyük zarar görür.
Peki, madem bu yapısal sorunlar nedeniyle uyguladığımız politikaların etkinliğini artırmamız gerekiyor. O zaman ne yapabiliriz? İzninizle onu da haftaya konuşalım.