Türkiye’de çalışan nüfus üzerinden toplanan prim yükü, OECD ülkeleri genelinde yüksek olmasına rağmen, beyan edilen ücretlerin düşük olması sebebiyle, Sosyal Güvenlik Sistemi yeterli geliri üretemiyor.
Bu yazıyı emeklilik dönemini Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin sunduğu emekli aylıklarıyla geçirmek isteyenlere bir uyarı amacıyla yazıyorum.
Mevcut durumda emeklinin durumunun ne kadar zor olduğunu elbette biliyoruz.
Bu yıl uygulanan en düşük emekli aylığı olan 14.468 TL asgari ücretin üçte ikisine denk geliyor. Bayramlarda verilecek zamlı 4 bin TL ek ikramiyeyi de eklesek, yine bir asgari ücret olmuyor. Dolayısıyla bu grubun büyük şehirlerde sadece mutfak giderlerini bile karşılaması zor görünüyor. Zira TÜRKİŞ verilerine göre Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 23.323,86 TL’ye; gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 75.973,49 TL’ye yükseldi.
Mevcut gidişat izleyen yıllarda emekli aylıklarının satın alma gücünün daha da eriyeceğine işaret ediyor.
Öncelikle nüfusumuz hızla yaşlanıyor. Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 yaş ve üstü nüfus, 2019 yılında 7,5 milyon iken son beş yılda %21 oranında artarak 2024 yılında 9,1 milyona yükseldi. Bu dönemde yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı %9,1’den %10,6'ya yükseldi. TÜİK projeksiyonlarına göre bu oranın 5 yıl sonra %13,5’e yükselmesi, 15 yıl sonra ise nüfusun yaklaşık beşte birinin yaşlanması bekleniyor!
İkinci olarak yeterince istihdam yaratamıyoruz. Türkiye OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam oranına sahip ülkelerden biri. Buna rağmen son 15 yılda istihdam oranındaki artış yavaşlıyor. Beşer yıllık dönemler itibarıyla baktığımızda, 2009-14 yılında 4 puan artan istihdam oranı, 2019-24 döneminde sadece 1,7 puan artmış. Mevcut koşulların değişmemesi halinde, önümüzdeki yıllarda, istihdam oranındaki artışın yaşlı nüfustaki artışın altında kalması bekleniyor. Bu da çalışanlardan toplanan primin emekli olanlara ödenecek aylığı karşılamada yetersiz kalacağını gösteriyor.
Bir diğer konu da prim toplama kapasitesinin düşük olması. Türkiye’de çalışan nüfus üzerinden toplanan prim yükü OECD ülkeleri genelinde yüksek olmasına rağmen, beyan edilen ücretlerin düşük olması sebebiyle, Sosyal Güvenlik Sistemi yeterli geliri üretemiyor. Bunların temel sebeplerinden biri istihdamın niteliğinin düşük olmasındır. Çalışan nüfusun ortalama eğitim süresi 9 yıl ile sınırlı. Yani ortaokul terk bir gruba işgücüne sahibiz. Mezuniyetin yanı sıra eğitimin niteliğini ölçen uluslararası PISA ve TIMMS gibi sınavlarda da Türkiye’deki öğrencilerin başarı düzeyi grubun sonlarında yer alıyor.
Peki bizi neler bekliyor?
2025 yılında yapılan kanuni düzenlemeyle artan prim yüklerinde yaşadığımız üzere, çalışanlar üzerinden toplanan primlerde yine/yeni artış yapılması olası. Ancak hali hazırda yüksek olan prim yükünü daha da artırmak kayıtlı istihdam üzerinde önemli bir sorun olacaktır. Gelir toplama kapasitesi üzerinde böyle bir sınır bulununca, doğal olarak netice emeklilere ödenen aylıkların enflasyona karşı eritilmesi olarak karşımıza çıkıyor.
Özetle, mevcut emeklilik sisteminin, 2040 ve sonrasında, temel harcamaların sadece üçte birini karşılamayla sınırlı Kalacağını bekleyebiliriz.