Dün açıklanan Kasım 2024 ayına ilişkin enflasyon verileri, ekonomimizde her şeyin yolunda gittiğini ve Türkiye’nin geleceğinin parlak olduğunu iddia edenlerin ne kadar hoşuna gitti bilmiyorum ama ortaya çıkan tablonun iç açıcı ve umut verici olmadığırı söylemek için ekonomist olmak gerekmiyor. Ekonomi yönetiminin belirlemiş olduğu hedeflerin ve öngörülerin gerçekleşme olasılığına güven duymanın mümkün olmadığını da gösteriyor Kasım sonuna kadar yaşanan gelişmeler.
Rakamlara girmeyeceğim bu yazıda. Türkiye ekonomisinde yaşanmakta olan gelişemelerin muhtemel etkileri konusunda farklı tahminler yapmak mümkün kuşkusuz ama ben bu yazıda bunu yapmayacağım, son bir hafta içinde gazetemizde ve başka yayın organlarında gözüme çarpan haberlere dikkat çekeceğim.
Konkordatolarda korkutan rekor
Meslekdaşımız Merve Yiğitcan’ın gazetemizin 3 Aralık 2024 tarihli sayısında yer alan “Konkordatoda korkutan rapor” başlıklı haberinde, bu yılın ilk 9 ayında Türkiye’deku şirketlerin konkordato başvurularında yeni bir rekor kırıldığı belirtiliyordu. Tekstil sektörü bu başvurularda açık arayla birinci sırayı almış, ikinci sırada ise AKP iktidarının gözbebeği olan inşaat sektörü yer almıştı. Aynı haberde, TOBB verilerine göre bu yılın ilk on ayında yeni kurulan şirket sayısının yüzde 12.2 azaldığı, buna karşılık kapanan şirket sayısının yüzde 21.2 arttığı belirtilyordu. Aynı haberde alacaklı şirketlerin durumlarının de kritik olduğu da belirtiliyordu.
İmalat sanayiinde daralma sürüyor
Karar Gazetesi’nin 3 Aralık tarihli haberinin başlığı şöyle: İmalat sanayiinde daralma 8’inci ayda da sürdü. Habere göre İSO’nun Türkiye İmalat Sanayii PMI rakamı Kasım ayında 45.8 seviyesinden 48.3’e yükselerek ve 8 aydır bozulma sinyali vermeye devam etmişti. Aynı haberde ankette yer alan 10 sektörden 9’unda siparişlerin yavaşlamaya devam ettiği de belirtiliyordu.
Karar’da yer alan başka bir haberde de hükümetin parasal genişlemeyi sıkılaştırma politikasının sanayii vurduğu ve büyümenin yine batonla olduğu, yani iktidarın gözdesi olan büyük inşaat şirketlerine yaradığı vurgulanıyor.
Türkiye otomobilde rekabetçiliği kaybediyor
Renault Group Türkiye CEO’su Jan Placek, Karar’a yaptığı açıklamada Türkiye’nin üretimde rekabetçiliği kaybettiğini vurguluyor. Placek, “son 2 yılda Türkiye’de enflasyonun devalüasyondan çok daha yukarda olması bazı tedarikçilerimizin rekabetçiliğini olumsuz etkiledi”, diyor. “Bu nedenle Türkiye’deki istihdamımız azaldı” diyor. Placek bu sorunların aşılması halinde geleceğe daha iyimser bakabileceğini belirtiyor.
Ekonomi siyasetin aracı olmaya devam ediyor
Türkiye’de ekonomi birçok dönemde siyasetin bir aracı olarak kullanıldı. Bu vurgu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017 yılından itibaren ekonomiyi siyasetin aracı olarak kullanmaya başlamasından sonra giderek arttı. Bu yöntemde israr edilmesi Türkiye’de rasyonel ekonomi politikaları yerine seçmen tavlamaya ve seçim kazanmaya odaklanan polikalar uygulanmasına yol açtı. Ancak bu politikaların ekonomiyi tam bir çıkmaza sürüklemesi sonrasında rasyonel yani akılcı politikalara dönüş yapıldı.
Ancak Türkiye bugün bir kez daha iktidardaki kişi ve partinin kendi geleceğini her şeyin önüne koyan anlayışına teslim olacak gibi görünüyor. Dünyada ve özellikle Türkiye’nin yakın çevresinde halen yaşanmakta olan çok boyutlu siyasi kaosun olası etkilerini de hesaba katarsak geleceğe iyimser bakmamız daha da zorlaşıyor.