TCMB elindeki imkanları kullanmaya kararlı görünüyor ve bunu yaparken de "piyasa dostu" kurallarla süreci yönetmek istiyor. Ancak siyasetten gelen şoklara karşı etkisi sınırlıdır.
Bundan 17 yıl önce ortalığın yine böyle toz duman olduğu günlerden birinde Garanti Bankası’nın eski Genel Müdürü Ergun Özen, kuru tahmin etmenin zorluğunu anlatmak için "Bugünlerde dolar kurunu kurşun kalemle yazıyoruz. Kalemin ucunu da sürekli olarak açık tutuyoruz” demişti. Bu söz o zaman çok tutmuştu, çünkü durumu ve artan belirsizlikleri çok iyi anlatıyordu. Özen bu açıklamayı yaptığında 2008 Kasım ayıydı. Lehman’ın batışından hemen sonraydı, ortalığı yoğun bir sis bulutu kaplamıştı.
Geçen hafta “İmamoğlu” etkisiyle döviz ve borsada yüksek oynaklık yaşanınca Özen’in “kurşun kalem” açıklamasını hatırladım. Konjonktür ve oynaklığa neden olan faktörler 17 yıl öncesinden farklı olsa da geçen hafta kurumlar ve bireyler kur tahminlerini rafa kaldırdılar ve dövize yöneldiler. Borsada hisseler satıldı, nakde dönüldü.
Böylece dünyadan bir kez daha ayrışmış olduk. Geçen hafta, başta Fed olmak üzere diğer merkez bankaları “bekle-gör” moduna geçmişken; bizde Merkez Bankası “olağanüstü durum” modundaydı. Ekonomide rasyonele dönülmeye çalışıldığı sırada siyasette rasyonelden uzaklaşılınca böyle oluyor.
TCMB “Buradayım” dedi
Yüksek oynaklıktan rahatsız olan Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu 7 yıl sonra ilk defa olağanüstü toplanarak gecelik faizi yükseltti, haftalık vadede borçlanmaya ara verdi. Ayrıca, yıllar sonra ilk defa likidite senetleri ihraç etme kararı aldı. Tüm bunlar sıra dışı aksiyonlardı. İmamoğlu operasyonu ile piyasalarda oluşan tepki hareketinin “enflasyon görünümü açısından oluşturabileceği riskler değerlendirilerek” atılmış adımlardı.
Merkez Bankası'nın açıkladığı önlemleri yetersiz bulanlarımız olabilir ama doğru yönde atılmış adımlardı. Enflasyon görünümü bozulma riski ile karşı karşıya kalındığında, her merkez bankasının göstermesi gereken reaksiyon gösterildi. Benim gördüğüm kadarıyla TCMB şu ana kadar piyasa ile uyumlu bir yaklaşım içinde ortalığı yatıştırmaya ve bozulan beklentileri düzeltmeye çalışıyor.
Anlaşılan o ki; Merkez Bankası elindeki imkanları kullanmaya kararlı ve bunu yaparken de "piyasa dostu" kurallarla süreci yönetmek istiyor.
Ancak Merkez Bankası'nın elinde ne kadar fazla araç olsa da siyasetten gelen şoklara karşı etkisinin sınırlı olduğunu da unutmamak lazım. Burada asıl belirleyici olan faktör gerilen siyasette yumuşamanın olup olmayacağıdır.
Neler oldu?
--Piyasada faizler yükseldi. Muhtemelen faiz indirim sürecine ara verildi.
--Hanehalkı, reel sektör ve finans kesiminin enflasyon beklentileri bozuldu. Bu durum muhtemelen Nisan ayında açıklanacak beklenti anketlerine de yansıyacaktır.
--Türkiye’nin risk priminde bir süredir görülen gerileme geçen hafta tersine döndü. Kredi risk primi (CDS) 5 ayın zirvesini gördü. Dış borçlanma maliyeti arttı.
--Borsada sert düşüşler yaşandı, varlıkların değeri aşağı geldi.
--Türk lirası diğer paralar karşısında değer kaybetti. Bu durum, TL’nin son dönemdeki reel değerlenmesinden rahatsız olan bazı kesimleri mutlu etmiş olabilir ama eğer kurdaki yükseliş kalıcı olursa buradan enflasyona bir geçiş olacaktır. Maliyet kanalının yanı sıra bilanço ve beklenti kanalları üzerinden gerçekleşecek bu etki ile bir yıllık sürede ortalama yüzde 20-30 arasında bir geçişkenlik meydana gelebilir. Dolayısıyla kurşun kalemleri alıp enflasyon tahminlerini tekrar yukarı yönlü güncellemek gerekebilir.
--Eğer kur artışı kalıcı olursa döviz cinsi borçlar nedeniyle dövizde açık pozisyon taşıyan kamuya ve şirketlere ek maliyet gelecektir.
--Merkez Bankası kurdaki hareketi önlemek için müdahale etti, döviz rezervleri eridi. Oysa döviz rezervlerinin güçlü olması dolarizasyonun tersine çevrilmesi için gereken adımlardan biridir.