Değişmeyen gündemi alabildiğine sorgulayarak içselleştirmezsek, “etkin ve verimli iş yapmanın gerek şartını” yerine getirmemiş olur; işimizi eksik yaparız.
Bir adam hasmını utandıramaz
Elde külliyatlı var(ı) olmazsa
Pervane şemi’ini uyandıramaz
Başta sevda, kalpte nar olmayınca
-Karacaoğlan-
Kimsenin en küçük kuşkuya bile yer vermeyeceği gerçeklik, insanlığın bütün tarihinde en hızlı, en derin, en yaygın değişimin ve dönüşümün yaşanıyor olmasıdır.
Her şeyin neredeyse akşamdan sabaha değiştiği bir zamanda, avcı-toplayıcı atalarımızdan, yapay zeka oluşturmanın peşinden koşan bilgi çağı insanına iş yaparken “değişmeyen gündemi” olduğunu söylersek yanlış yapmış olmayız.
Üretim, ulaşım ve iletişim teknolojileri köklü biçimde değişiyor. Teknolojilerdeki değişmelerin yarattığı yeni bağlantı, iletişim-etkileşim, rakip, hasım, düşman algısı farklılaşıyor. Değişiyor, ama dün geçerli olan, bugün de varlığını sürdüren, yarın da geçerliliğini koruyacak “değişmeyen gündemimiz” geçerliliğini koruyor.
İnsanın olduğu her yerde, her koşulda geçerliliğini koruyacak olan gündem;
- Ölçme, sayma, görselleştirme ve kavramsallaştırmayı,
- Neye ihtiyacımız olduğunu netleştirme ve önceliklerini belirlemeyi,
- Dinamik envanterle olanak ve kısıtları net bilgiye dönüştürmeyi,
- Kuramları, modelleri ve metotları sorgulamayı,
- Strateji kurgulamayı, taktik ve uygulamaları tanımlamayı,
- Öngörülen ile yaratılan sonuçları karşılaştırmayı,
- Kendini yeniden üreterek sürdürülebilirliği güven altına almayı içeriyor.
Değişmeyen gündemi alabildiğine sorgulayarak içselleştirmezsek, “etkin ve verimli iş yapmanın gerek şartını” yerine getirmemiş olur; işimizi eksik yaparız.
“Akıl yürütme becerimiz geriliyor”
Değişmeyen gündem başından sonuna sevda ve merak ateşiyle öğrenme, anlama ve anlamlandırma gücü gerektiriyor. John Burn-Murdoch’un Financial Times’tan Oksijen gazetesinin dilimize aktardığı “İnsan beyni sınırına gelmiş olabilir” başlıklı makalesi ihtiyaçlarımızın tersine güçlü bir eğilim konusunda bizleri uyarıyor. Gelişen ve değişen üretim, ulaşım ve iletişim teknolojileri çok katmanlı, karmaşıklaşan ağlar oluşturuyor. İletişim- etkileşim, rekabet ve işbirliklerini yönetmek ileri düzeyde beyin performansı gerektiriyor. Makalede analiz edildiği gibi, “sindirilebilir içerik, kısa mesaja dayalı iletişim, kendi küçük guruplarının yankı odalarına kendimizi hapsetme” anlamına gelen eğilim de güçleniyor. Özetleyerek paylaşırsak;
- Ortalama bir insanın akıl yürütme ve yeni sorunları çözme becerisi 2010’ların başında zirveyi gördükten sonra inişe geçmiş görünüyor.
- 2012-2018 arasındaki düşüş, pandemi dönemindeki düşüşten fazla. Akıl yürütme ve problem çözmedeki gerilemeler ergenlerle sınırlı değil.
- Dikkat ve zihinsel kapasite anlamındaki uzun süreli araştırmalar, konunun önemine kıyasla oldukça az. Ama istisnai örnek “Monitoring The Future” çalışması:1980’lerden bu yana her yıl 18 yaşındaki gençlere düşünme, konsantre olma ve yeni şeyler öğrenme konularında zorluk çekip çekmedikleri soruluyor. 1990’lar ve 2000’ler boyunca istikrarlıyken 2010’lu yılların ikinci yarısından sonra hızla artıyor.
- İnternet sürekli erişilebilir hale gelen bilgiyle ilişkilerimizi değiştiriyor.
- Okuma sürekli geriliyor.2022’de son bir yılda en az bir kitap okuduğunu bildiren Amerikalıların oranı yarıdan fazla azalmış.
- Çoğu ülkede matematiğe yatkınlık ve diğer problem çözme alanlarındaki performans düşüşü devam ediyor.
- Belli bir anlatımın geçerliliğini gözden geçirip değerlendirme yaparken, matematiksel akıl yürütmeye başvurmayan yetişkinler yüksek gelir ülkelerinde yüzde 25’e, ABD’de ise yüzde 35’e çıkmış,
- Okuma tembelliği ve diğer etkenler genel olarak zihinsel odaklanma ve uygulama becerilerini aşındırıyor.
- İnternet-odaklı iletişim ve etkileşim, insanlarla birebir iletişime girme yerine içerik sağanağıyla yüzleştiriyor. “Bu da kendi yönlendirdiğimiz davranışlardan pasif tüketim ve sürekli içerik değiştirmeye geçiş anlamına geliyor.”
Ne yapmalıyız?
İş yapma kalitemizi artırmak ve iş verimliliğimizi yükseltmek istiyorsak, “değişmeyen gündemin uygulanmasında” nerede durduğumuzu sürekli sorgulamalıyız.
Bireysel planda ve kitlelerde azalan duyarlılığın yarattığı açığı kapatmak için enstitüler, araştırma kurumları, üniversiteler gibi kurumsal yapıları işler hale getirerek “problem çözme gücü” konusundaki açığı kapatmalıyız.
Yeni üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerin iç bütünlüğünün oluşturduğu bütün kurumların işlevlerini analiz etmeliyiz. Daha önceki kurumlarda yaşanan aşınmayı değerlendirmeli, özellikle iktidar gücünün oluşumu, olgunlaşması ve çoğalmasında oluşan boşlukları nasıl kapatabileceğimiz konusunu alabildiğine sorgulamalıyız.
Gününün oluşumlarını doğru adlandırmalı, doğru kavramlaştırmalı, doğru düşüncelerle analiz etmeli ve geleceği güven altına alacak davranışlar için çabalamalıyız.
İşyeri olmadan iş olamayacağını bilerek, iş yerlerinde kaliteli yönetim için değişmeyen gündem konusunda kendimize ayna tutmalı, değer yaratma zincirinde konumumuzu betimlemeli ve belirlemeliyiz.