2026’da, lisans almak istemeyen mesajlaşma uygulamalarının hayatımızdan çıktığını göreceğiz.
ABD’nin meşhur dergilerinden The Atlantic’in Genel Yayın Yönetmeni Jeffrey Goldberg, 11 Mart günü Signal’de bir gruba eklenir. Signal, WhatsApp gibi bir mesajlaşma uygulaması. Daha güvenli bir uygulama olarak görüldüğü için Batı dünyasında gazeteciler tarafından da tercih ediliyor. Tıpkı WhatsApp’taki gibi Signal’de de gruplar var. Ancak Goldberg’in, eklendiği grup öyle sıradan bir grup değil. Grubun kurucusu Başkan Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz. Grubun diğer üyeleri arasında ise ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ulusal İstihbarat Direktörü ve benzer kurumların iki numaraları yer alıyor. En son Başkan Yardımcısı JD Vance de bu gruba katılınca bir şekilde üst düzey güvenlik bürokrasisinin buluşma yerine dönüşür. Grubun konusu ise Yemen’de Hutilere karşı yapılacak saldırının koordinasyonu.
Goldberg’in de üye olduğu grupta birkaç gün boyunca rutin yazışmalar devam ediyor. Goldberg gazeteci refleksiyle “Acaba bizi tufaya getirip dezenformasyon mu yapıyorlar?” diye düşünüp takibe devam ederken 14 Mart günü JD Vance şu mesajları paylaşır:
- Beyler, bence hatalı bir iş yapıyoruz, ABD’nin ticaretinin %3’ü, Avrupa’nın ticaretinin %40’ı (Yemen’in yanındaki) Babülmendenep Boğazı’ndan geçiyor. Yemen’e operasyon yaparsak halka nasıl izah edeceğiz? Üstelik petrol fiyatları da artabilir. Başkan bu konularda doğru bilgilendiriliyor mu?
Konu biraz tartışıldıktan sonra “Neyse, birkaç bomba atalım” kararı çıkar. Goldberg hâlâ mesajlara şüpheyle yaklaşmaktadır. 15 Mart sabahı operasyonun detayları gruba gönderilir. JD Vance, “Zaferimiz için dua ediyorum” der. İki kişi dua emojisi atar. Öğlen 13:45’te (Yemen’de akşam vakti) Goldberg arabasındaki radyodan bombalama olacak mı diye haberleri dinlemektedir. Birkaç dakika sonra ise Signal grubuna Amerikan bayrağı dahil muhtelif emojiler gönderilir. Radyoda da bombalama haberi verilir.
Goldberg başına gelenleri haber yapmadan önce grup üyelerinin ofislerine ulaşıp cevap hakkı tanır. En önemli cevap JD Vance’in ofisinden gelir:
- Başkan Yardımcısı, Başkanımızın dış politikasını sonuna kadar desteklemektedir. Başkan ve Başkan Yardımcısı konu hakkında istişarede bulunmuş olup her konuda mutabıklardır.
Gördüğünüz gibi siyasette en önemli unsur sadakat. Acaba Goldberg’in detaylarıyla haberleştirdiği Signalgate skandalında ABD’nin kaç kanunu ihlal edildi? Malum, bürokrasinin temel amacı her şeyi yazılı hale getirmek. Ancak eskiden kararlar bizzat veya telefonla konuşarak verilir ve yazılırdı. Karara giden süreçlerin koordinasyonunun yazılı yapılması ise WhatsApp döneminin bir hastalığı. Kolaya kaçınca da böyle tuhaflıklar ortaya çıkabiliyor.
Bu tartışmaları Amerikalılara bırakıp gelin şu farklı mesajlaşma uygulamalarındaki grupların güvenlik özelliklerine bir bakalım. Aslında en güvenli uygulama Apple’ın iMessage’ı. Bir iMessage grubundaysanız gruba gönderdiğiniz mesajlar, her bir üyeye ayrı ayrı gönderiliyor. Her seferinde de baştan sonra şifreleniyor. Dolayısıyla birisi bir mesajın şifresini çözse de ne önceki mesajları okuyabiliyor ne de o andan sonra atılan mesajları.
Signal’ın sistemi biraz daha merkezi. Mesajlar tüm grup üyelerine ayrı ayrı değil de tek seferde gönderiliyor. O yüzden, şifre çözülürse eski mesajları okumak mümkün değil. Ama grupta yapılacak sonraki mesajlaşmalar şeffaf hale geliyor. WhatsApp’taki mesajlar ise merkezi sunucuya gidip oradan dağıtılıyor. O yüzden hem geriye yönelik mesajların ele geçirilmesi hem de anahtar ele geçirildikten sonra gelen mesajların okunması için riski daha çok.
Herkesin güvenli sandığı Telegram’daysa normal kullanımda hiçbir şifreleme yok. Bu yüzden iMessage’da bir grupta en fazla 32 üye olabiliyor; Signal/WhatsApp’ta bin küsur, Telegram’daysa binlerce.
Kullandığınız mesajlaşma uygulaması ne kadar güvenli olursa olsun, gizli şeyler konuşacağınız gruba yanlış birini alırsanız ortada güvenlik filan kalmıyor. “Yanlış gruba mesaj atmışım!” dediğiniz bir olay elbette olmuştur. ABD’deki Signal skandalı ise böyle hatalar yapmanın sadece bizim gibi ölümlülere mahsus olmadığının bir örneği. Koskoca ABD’nin istihbarat şefleri bile gruba yanlış adamı alabiliyor.
Geçen hafta Bilgi ve İletişim Teknolojileri Kurumu, bu gibi mesajlaşma uygulamalarına yönelik yeni bir yönetmelik taslağı duyurdu. Artık Türkiye’de bir milyondan fazla üyesi olan mesajlaşma uygulamalarının lisans alması gerekecek. Artık her iş için kullandığım yapay zekâlı arama motoru Perplexity’e göre dünyada böyle lisanslama sistemi olan tek ülke Malezya’ymış. Pakistan da bir taslak çıkarmış ama henüz uygulamaya geçmemiş. 2026’da lisans almak istemeyen bazı mesajlaşma uygulamalarının hayatımızdan çıktığını göreceğiz. Bugünlerde “Her işte bir hayır vardır!” diye düşünmek lazım. Böylece olmadık kişilerle gruba girme, yanlış gruplara mesaj atma ihtimalimiz azalacak. İyi bayramlar dilerim!