Ekonominin temel prensibi malum: İhtiyaçlar sınırsız, kaynaklar kıt. Acaba öyle mi? Dijitalleşme ve network’ler (ağlar) sayesinde bu varsayım kökten değişiyor olabilir mi? Yapay zeka, bilgi ve üretkenlikte bir bolluk çağını başlatırken ezber bozmanın vaktidir.
Geleneksel toplumda üretim temel olarak hammadde ve iş gücüne dayalıydı. Bilgi dolaşımı sınırlıydı, tam da bu yüzden ‘bilgi güçtü’. Doğru kitabı veya öğretmeni/ ustayı bulmak için yüzlerce kilometre yol kat eden bilginleri düşünün... Sanayi devrimiyle de bu prensip çok değişmedi. Hammaddeye erişim için savaşlar yapıldı. ‘Coca Cola’nın gizli formülü’ ile popülerleşen şekilde ticari sırlar baş tacı edildi.
Halbuki şimdi yeni bir paradigmanın eşiğindeyiz. Dijitalleşme sonrasında, özellikle internetin yaygınlaşmasıyla birlikte, bilgi üretimi ve dağıtımı neredeyse sıfır maliyetle mümkün hale geldi. Bilanço okumaktan musluk tamirine kadar pek çok bilgiye anında ve ücretsiz erişimimiz var. Doğru kitabın veya öğretmenin/ustanın söylediklerine genellikle bir tık ile ulaşabiliyoruz. Gazete yazısından şarkıya, formülden bilgisayar programına kadar bilgiyi kopyalamak çocuk oyuncağı.
Yapay zeka sayesinde bilgi üretimi, işlenmesi ve analiz edilmesi, insan emeğinden bağımsız hale geliyor. Dil modelleri, görsel üretim araçları ve otomasyon sistemleri için gereken büyük kaynaklar artık çok cüz’i mertebelerde.
Değeri, katılımcılarının sayısı ile katlanarak artan network’ler ‘ne olur bize gelin’ diye binbir ısrarda bulunuyor. En son DeepSeek’te gördüğümüz üzere, pek çok alanda ‘açık kaynak’ uygulamalar var: Buyrun alın, kullanın, geliştirin!
Velhasıl, zihnen kıtlığı yönetmekten bolluğu yönetmeye geçiş yapmalıyız. Bunu söylemek kolay, yapmak zor. Bu şirketleri ve profesyonelleri nasıl etkileyecek?
İyimser bir görüşle başlayalım: Bazı yorumcuların ‘kıtlık sonrası’ dediği durum. Otomasyondaki ilerlemeler, malları üretmek için gereken iş gücünde önemli azalmalara imkan tanıyacak ve sonuçta insanlar bilim, sanat ve yaratıcı faaliyetlerle uğraşmak için önemli miktarda boş zamana sahip olacaklar. Bu fikrin sahibi, görüşlerini 1857–8 kışında Grundrisse adını alan defterlerine yazmış. İsmi Karl Marx!
Günümüze gelecek olursak, bilgi bolluğunun fırsatları saymakla bitmez. Online veya yapay zeka destekli öğrenme platformları, kişiselleştirilmiş müfredat sunabiliyor ve sürekli öğrenmeyi mümkün kılıyor. Müşteri analizleri daha iyi yapılarak kişiselleştirilmiş kampanyalar oluşturabiliyor. Otomasyon sayesinde tekrarlayan işler ortadan kalkıyor, çalışanlar daha stratejik, ilginç ve yaratıcı işlere odaklanabiliyor. Küçük veya yeni işletmeler için büyük oyuncularla rekabet etme imkanı oluşuyor.
Öte yandan, sahte bilgi ve manipülasyon riski artıyor—tüketiciler pek çok seçenekleri olsa da alıştıkları/ itibarlı markalardan vazgeçmemeyi tercih edebiliyor. Veriye dayalı iş modellerinde tekelleşme riski artıyor; kişiler ve işletmeler büyük veri sahiplerine bağımlı hale gelebiliyor. Elbette iş gücü piyasası kökten değişiyor, bazı roller kaybolurken yeni becerilere sahip çalışanlara ihtiyaç duyuluyor.
Şirket olarak da profesyonel olarak da en büyük rekabet avantajınız ‘kimsede olmayan bilgi’ veya ‘yıllardır bu işi yapmak’ ise alarm zilleri çalmalı. Zira her ikisi de saldırı altında. Öte yandan, hızlı hareket etmekte veya değer yaratan network’ler yaratmakta iyiyseniz, yeni dönem sizin için büyük fırsatlar barındırıyor.
Ezberleri bozduğunuz, bolluğun fırsatlarını ve risklerini yönettiğiniz bir hafta diliyorum.