Sadece Türkiye'de değil, dünyada da serbest düşüş yaşanıyor.
Geçen hafta zordu. Şimdi daha zorlu bir haftaya başladık. Meselenin siyasi kısmı karışık. Sokaktaki öfke gerçek. Neyin ne olduğunu anlamak yine yıllar sürecek. Belki de hiç anlaşılmadan üzeri kapanacak.
Dün gibi hatırlıyorum. Erdoğan Hoca’nın vefatından sonra Yalın Alpay ile birlikte, Türkiye'de siyasetin baş aşağıya doğru gittiğini görmüş ve tarihe bir belge bırakmak adına üç kitap kaleme almıştık. Bunlardan ilki "Her Şey Ekonomi Değil" idi. Rahmetli, sosyal ve siyasal meseleler öne çıktığında paranın peşinde koşanlara bu sözü söylerdi. Bu kitapta 1980'lerden 2000'lere Türkiye ekonomisini, siyasal ve sosyal gelişmeler ışığında ele aldık. Hatta o zamanki sanat ve müzik akımlarını da ekleyerek.
Ardından "Paylaşmasak Olmazdı" isimli kitabı yazdık. Burada da 2000-2015 arasındaki gelişmeleri kaleme almıştık. Bu kitapta da toplumsal gelişmeleri ve siyasetteki sertleşmenin bizi hangi boyutlara götüreceğini, ekonomik bozulmanın başlangıcını detaylı şekilde ele aldık. Kitabın imza günlerini yaşarken 15 Temmuz'da Cumhuriyetimize alçakça bir saldırı oldu.
Zor günler yaşarken Yalın ile beraber bu sefer Cumhuriyetimizin ekonomi tarihini yazmaya karar verdik. Çünkü bazı olumsuz gelişmelerin 10-15 yıllık döngülerle tekrarlandığını gördük ve gelecekte gazete kupürleri veya ana akım medyanın paylaşımlarıyla değil, binlerce kaynağın taranarak hazırlandığı objektif çalışmalarla gerçekte ne yaşandığının anlaşılabileceğini düşündük. Bu bir anlamda bizden sonrakilere bırakacağımız bir miras idi. "Olaylarla Türkiye Ekonomisi" isimli kitap büyük ses getirdi. 2017 yılının en iyi iş kitabı seçildi. Hâlâ baskı üzerine baskı yapıyor.
İşler maalesef iyiye gitmedi. Daha bir yıl geçmeden sadece siyasette değil ekonomide de zorluklar pekişince önce 2018'de "İktisattan Çıkış" kitabını yazdım. Adeta yapılan hataları ve ne yapılması gerekeni anlatan bir günce idi. İngilizceye de çevirdim. Sonra baktım ki iktisattan iyice çıktık, bu sefer "İktisada Yeniden Giriş" kitabını yazdım. Bunu da İngilizceye çevirdim. Amazon’da bile satılıyor ikisi de. Bu kitapta da rasyonel yolun ne olduğu konusunda başlıklar halinde analizlerimi paylaştım. Mehmet Şimşek ve ekonomi yönetimi, reçetelerini alternatifsiz olarak sunmaya başlayınca bu sene de "Alternatif İktisat" adlı kitabı kaleme alıp okuyuculara sundum. Şimdi bunu da İngilizceye çeviriyorum.
İşin esasında anlatmak istediğim iktidar veya muhalefet, siyaset kurumunun toplumun beklentilerini tam olarak okumadan kendi beklentilerini empoze eden, bireylerin özgür iradesini geliştirmek ve cesaret vermekten çok, kitleleri çatıştırmayı benimseyen hallerinin yanlışlığını ortaya koymaktı. Bu şekilde ilerleme kaydedilemezdi. Refahın artması ve kalkınma zaten düşünülemezdi.
Özetle, bizi bugün düşündüren ve tam olarak nereye doğru gideceğini tahmin edemediğimiz geleceğimiz, anlık gelişmelerle oluşmadı. Yaşadığımız ne varsa, yıllar süren gelişmelerin neticesinde birikti ve sonunda bir doğal afet gibi kabına sığmayıp önüne ne geliyorsa sürüklemeye başladı. Sadece Türkiye'de değil. Dünyada da serbest düşüş yaşanıyor.
Yazdıklarımı "hocanın kafası bozulmuş" veya "benim eleştirdiklerimi de eleştiriyor" diye okuyanlar, söylediklerime bazen benimle aynı fikirde olduğu için kuru kuru destek verenler, bunları neden yazdığımı pek anlamamış gözüküyor. Ben zaten buralara geleceğimizi gören çok sayıda insandan biriydim. Maalesef, bunları dile getiren çok az kişiden biri oldum.
Bizim gibi insanlar yıllarca adalet, eşitlik, kanunlara saygı, özgürlük, eğitim gibi kavramları dile getirirken "önce para kazanalım sonra bakarız" diyenlerin kestirmeciliğine maruz kaldık. Her seçimden sonra iş dünyası örgütleri "şimdi ekonomi" diyerek ne kadar dar görüşlü ve menfaatçi olduğunu ortaya koydular. Ne zaman "yapısal reformlar" desek, aldığımız cevap "Suudi Arabistan'da yapısal reform yok, bak ne güzel kalkınıyorlar" oldu. Anlaşılan bazıları Cumhuriyet trenine binememişti. Faziletini anlayamamıştı. Bilerek binmemiş olanlara zaten söyleyeceğimiz bir söz yok.
Sonuç olarak, Cumhuriyetlerin kazanımlarını hiçe sayanları hoş gören, sadece para kazanmayı amaç edinmiş bir kitlenin sonunda ülkeyi getirdiği yer için kendini "masum" ilan etmesi hatta isyan etmesi en basit ifadeyle trajikomik oluyor. Sonra da bizlere "neden bir şeyler söylemiyorsun" deniyor. Doğruları konuştuğumuz için çoğu zaman ekmeğini kaybeden, sessiz kalmayıp ortaya çıkacak tehlike ve riskleri sürekli ifade ederek uyarmaya çalışan bizleri "hoş sada" olarak dinleyenlerin, bize söyleyecekleri en ufak bir sözleri olduğunu düşünmüyorum. Birçok kişi inşaat furyasından, sermaye piyasasından, nüfuz iltimasından veya ahlaki erozyondan paralar kazanırken varlıklarını değerlerin üzerinde tuttu. Şimdi faturasını ödemekteler.
Erdoğan Hoca'nın aldığı bir görev sebebiyle maruz kaldığı zulmü ve bunun karşılığında çektiği acıları gayet iyi hatırlıyorum. Onu öldüren, yaptığı görevde uğradığı haksızlık ve birçok insanın "görev alırken düşünseydi" şeklindeki zalimce sözleri olmuştu. Ancak Erdoğan Hoca sesini çıkarmadı, "devlete hizmet cezasız kalmaz" dedi ve şerefiyle aramızdan ayrıldı. Binlerce öğrenci ve akademisyen yetiştirmiş saygın bir insan, mutlu şekilde değil, hüzünlü ve bedbaht şekilde gözlerini yumdu maalesef. Cenazesinde bir hoca "Erdoğan Abi kırmazdı ve kırılmazdı" demişti. Ben hemen düzelttim, "kırılırdı ama kırmazdı, birçoğunuza da kırgın şekilde öldü" dedim. Gerçek bu. Kim bilir böyle ne kadar değerli insanımız var kaybettiğimiz. Aramızdan sessizce ayrıldılar. Kıymetlerini şimdi anlıyoruz.
Neden bunları yazdım? İnsanlar bazen hatalarından bazen de görevleri icabı bazı muamelelere maruz kalabiliyor. Bizler yapılması gerekenlerden dolayı maruz kaldıklarına isyan eden insanlar değiliz. Hatalarımız da olur elbette, bunlardan ders alırız. Bize ayrıca kimsenin hatırlatmasına gerek olmaz. "Tövbe etmek" bizler için anlık değildir. Bir hata yapmış isek onu her sabah ve ömür boyu kendimize hatırlatırız ki bir daha yapmayalım diye.
Ancak, yaklaşmakta olan tehlikeler için onlarca kitap yüzlerce makale ve köşe yazısı yazıp, üzerine de sayısız video ve paylaşım yaptıktan sonra, işaret ettiklerimiz bir bir gerçekleşince "Neden tepki vermiyorsun?" dediklerinde, açıkçası kırılıyoruz. Yine de kimseyi kırmıyoruz. Kimseye faydası yok çünkü.
Biz iyi niyetle bazen de anlaşılsın diye sertçe uyarmaya devam edeceğiz. Vatan ve milletin menfaatleri, bazı insanların bize kırılması veya nefret etmesinden her zaman daha önemlidir. Yaranma ihtiyacı liyakatli insanlarda olmaması gereken bir özelliktir diye düşünüyorum. En azından bize böyle öğretildi.