Yerel ve global varlıkların fiyatlamalarında bir kez daha belirgin ayrışmanın olduğu günlerden geçiyoruz. 2024’ü tamamlamaya hazırlanırken, kasım-aralık geçişinde görülen iyimser hava, şimdilerde fiyatlama eğilimlerinin kenarından geçmiyor. O dönemin yaklaşımlarını tanımlarken ağırlıklı “yıl sonu kapanış istekleri” ifadesini kullanıyorduk. Öyle de oldu. 2025’in başlaması ile birlikte, özellikle de ocak ortasını takiben, sıkışan fiyatlamalar masanın her iki tarafında yer alan kesimleri ciddi anlamda zorluyor ve morallerin de baskılanmasına neden oluyor.
Yurt dışı tarafta ABD’deki siyasi değişimin etkisi net şekilde henüz görülebilmiş değil. Bunu, varlık sınıfları özelindeki yaklaşımlar için düşünüyoruz. Diğer yandan, neredeyse her yeni gün başlangıcındaki farklılaşan haber başlığı trafiği, yeterince kafa karıştırıcı ve oynaklığın yüksek seyretmesi için koşulları uygun hale getirir rol üstleniyor. Ancak, yine de nette, biraz makro veri setinin seyri biraz da gün sonunda ABD ekonomisine bir şekilde pozitif yansımaların olabileceği senaryosu ağır basıyor ve hisse senetleri kazançlı tarafta kalmayı başarıyor. ABD için konuştuğumuz senaryo, şimdilerde Avrupa kıtası için de geçerli. Lokal para birimi bazında baktığımızda, yıl başlangıcından bu yana, gösterge DAX endeksini %13, Stoxx 50’yi ise %12 primle izliyoruz. Yani, yeni dönemde avantajlı konumda kalabilen “şu an için” sadece ABD varlıkları değil. Oysa böyle olmaması bekleniyor-du. Aynı durumu şimdilerde toparlanmayı ve 1.05 bölgesinin üzerinde kalıcı olmayı arzulayan ortak para birimi Euro için de söylemek mümkün.
Amerikan dolarındaki zayıflama, son hafta kapanışı ile birlikte 107 bölgesinin aşağısına sarkmaya dek uzanmış halde. Böylece 6 Aralık haftasından bu yana en düşük kapanışı da takip etmiş oluyoruz. Buradaki stresin şimdilik sakinlemesi ve azalış göstermesi, diğer varlıklara da sirayet ederken, risk iştahının da toparlanmasına imkan tanıyor. ABD hariç hisse senetleri sepeti son 5 haftanın tamamında değer kazanırken, aynı ifadeleri gelişmekte olan ülkeler sepeti için de kullanabilir haldeyiz. Tüm bunlar birbiri ile bağlantılı ve aynı cümle içinde kullanılması gereken gelişmeler.
Yerel varlıklar ise tüm bu olan bitenden ayrışıyor. Amerikan doları bazında bakarak elma-elma hesaplama yapmaya çalıştığımızda, BIST 100 endeksi Cuma günkü kapanışla birlikte %3’e yakın değer kaybına gelmiş durumda. BIST 30 ise çok daha sınırlı kayıpta ve %-0.26 ile trade ediyor. Buradaki ayrışma, dönem dönem eleştirdiğimiz endeks güncellemelerinin de bir nevi yansıması. Evet, ayrışmanın tamamı bu başlık kaynaklı değil; hayır, bu konunun da etkisi tabi ki var.
Devam edelim. Türk hisse senetleri, lokal para birimi bazında son 3 haftanın tamamında değer kaybederken, global emsallerinden de yön ve performans olarak ayrışmış oldu. Nispeten bankacılık sektörü hisseleri pozitif anlamda tutunmayı başarma isteği içerisinde olsa da sanayi kesimindeki toparlanmanın gerçekleşmekten uzak görüntüsü, yükseliş denemelerinin de cılız kalmasına ve sıkışık bant hareketinin korunmasına zemin hazırlıyor. Bir ilginç detay, Türk lirasının ikinci haftada da %0.7’ye yakın değer kaybetmesi ve son 7 haftanın tamamında zayıflama göstermiş olması. Bir global cepheden ayrışma durumu da burada var. Ne demiştik? Biraz önceki değerlendirmelerimizde, küresel USD zayıflığının Aralık düzeylerine geldiğinden bahsediyorduk. Devam eden zayıf bilançolar, kısmen durumun açıklayıcısı. Yeterli mi? Değil. Çünkü hem sürpriz yok hem de henüz bilanço trafiği hızlanmadı. Ana beklenti hala daha masadaki yerini koruyor: en kötü muhtemelen son çeyrek bilançoları ile geride kaldı ve ilk çeyrek tamamlanmadan ya da ikinci çeyreğin ortalarında artık “toparlanma beklentileri” devreye girmeli. Ancak, henüz bunların bir etkisi maalesef yok. Ocak ayı enflasyon verisi sonrasındaki kafa karışıklığı ve moral bozukluğu yerel varlıklardaki resmin de bulanıklaşmasına neden oldu. O nedenle Şubat ayı verisi biraz da moral kanalı etkisiyle kritik olacak ve elbette yakından izlenecek.